peai. (çoğ. -peas, -pease) bezelye, bot. Pisum sativum; bezelye türünden herhangi bir sebzenin içi, nohut, börülce; bezelye içi şeklinde herhangi bir şey. pea green bezelye yeşili, açık yeşil. pea soup bezelye çorbası; koyu sis. as like as two peas tıpkı birbirine benzer, bir elmanın iki yansı. blackeyed pea, cowpea i. börülce, bot. Vigna sinensis .everlasting pea kedi çanağı, bot. Lathyrus latifolius. green pea bezelye. sweet pea ıtırşahi, bot. Lathyrus odoratus.
3D Oyunlar
Türkiye'nin en güzel ve ilk 3d oyun sitesi - 3doyunlar.net
peacei. huzur, sükun, rahat; barış, hazar, sulh, selâmet; asayiş; sukunet; barış anlaşması; barışma, uzlaşma; iç huzuru. Peace be with you Selâmünaleyküm. peace offering barış ve uzlaşma gayesiyle verilen hediye. peace pipe dostluk ve banş çubuğu (Kızılderililerde). at peace barış halinde; huzur içinde, rahata kavuşmuş. hold one's peace susmak, bir şey söylememek. justice of the peace sulh hâkimi. keep the peace sulhu korumak. make peace with bir kimse ile barışmak.
peaceables. sulh taraftarı, barış sever; sakin. peaceableness i. barışseverlik. peaceably z. sulh ile, sükunetle. Peace Corps Barış Gönüllüleri.
peacefuls. rahat, asude, sakin; mulâyim, yumuşak başlı, uysal. peacefully z. sükunetle, uysallıkla. peacefulness i. sükunet, uysallık.
peacekeepingi. ateşkesten sonra tarafların antlaşma koşullarına uymasını sağlama.
peacemakeri. barıştırıcı kimse, uzlaştırıcı kimse.
peachi. şeftali: şeftali ağacı; şeftali rengi; (argo) çok güzel şey veya kimse, özellikle güzel kadın. peach blossom şeftali baharı; açık pembe renk. peach blow açık pembe porselen cilâsı. peach tree şeftali ağacı, bot. Prunus persica.
peachf. (argo) ihbar etmek, ele vermek, haber vermek.
peachys. şeftali gibi; (eski), (argo) mükemmel, âlâ.
peacocki., f. tavus, zool. Pavo cristatus; f. kurum satmak slang. kasılmak. pea cock blue tavusun boynunda olduğu gibi çok parlak mavi renk.
peaheni. dişi tavus. pea jacket göğsü çift düğmeli kalın yünden kısa gemici ceketi.
peaki. sivri tepe, dağ zirvesi, zirve; can alacak nokta, en mühim nokta, en başarılı zaman; den. gizin cundası, yelkenin çördek yakası; den. demirin tırnak ucu. peak load elek. en fazla tahmil miktarı. peaky s. sivri tepeli.
peakf. eriyip zayıflamak.
peakf., den. sırığın ucunu serene yaklaşacak vaziyette dik durdurmak.
peakeds. zayıf düşmüş, bitkin halde. peakedness i. bitkinlik, zafiyet.
peali., f. birkaç çanın bir arada veya birbiri arkasından çalınması; birkaç çandan ibaret takım; yüksek ve devamlı ses; top veya gök gürlemesi gibi ses; f. ses vermek, (çan) çalınmak.
peanuti. Amerikan fıstığı yerfıstığı, bot. Arachis hypogaea; k.dili önemsiz kimse; çoğ., A.B.D., (argo) önemsiz miktarda para. peanut brittle yerfıstığından yapılan sert bir şekerleme. peanut butter çekilmiş fıstıktan yapılmış tuzlu ezme. peanut gallery k.dili sinemada en arka balkon. peanut oil yerfıstığından çıkarılan yağ.
peari. armut; armut ağacı, bot. Pyrus communis. wild pear ahlat.
pearli. inci; inci gibi şey; inci rengi; sedef; matb. beş puntoluk harf. pearl barley kabuğu soyulmuş ve yuvarlak hale getirilmiş arpa. pearl diver, pearler i. inci avcısı. pearl fish incibalığı, zool. Alburnus lucidus. pearl fishery inci avcılığı; inci avlanan yer. pearl gray inci rengi, mavimtırak açık gri . pearl oyster inci istiridyesi. pearlweed, pearlwort i. mercan otu, bot. Sagina procumbens pearly s. inci gibi; incilerle süslenmiş pearly gates cennet kapısı.
pearlf. incilerle süslemek; inciye benzetmek; inci avlamak. pearlash i. kalya taşı.
pearlitei., mad. bir nevi sert karbonlu pik demir.
peasanti. köylü, rençper; k.dili budala kimse. peasantry i. köylüler, köylü takımı.
peasei., çoğ. bezelye. peasecod i. bezelye kabuğu.
peati. çürümüş bitkilerden elde edilen yakacak, yer kömürü turba. peat bog turbalık. peat moss turba hasıl eden yosun. peaty s turbalı.
peaveyi. ormancılıkta kütük çevirmek için kullanılan ucu demir çengelli sopa.
pebblei., f. çakıl taşı, ufak yuvarlak taş; gözlük camı yapımında kullanılan bir çeşit neceftaşı; pürtüklü deri; f. deriyi pürtüklü hale getirmek. pebbled s çakıl döşeli. pebbly s. çakıllı; üstü pürtüklü.
pecani. Güney A.B.D.'ye mahsus ve cevize benzer bir ağaç, bot. Carya illinoensis; bu ağacın meyvası.
peccables. günah işleyebilir. peccant s. günahkâr; kabahatli, suçlu; fasit; tıb. hastalık getiren.
peccaryi. Güney Amerika'ya mahsus ve domuza benzer bir hayvan.
pechysandrai. sütleğene benzer bir bitki, bot. Pachysandra terminalis.
pecki. kilenin dörtte biri miktarında bir hacim ölçü birimi, 0,009 metre küp; kayda değer miktar, büyük bir miktar.
peckf., i. gagalamak; gaga ile vurarak delik açmak; gaga ile toplamak; sivri uçlu bir şey ile çabuk çabuk vurmak; i. gagalama; sivri uçlu bir şey ile vuruş. peck at kuş gibi az yemek. pecking order üstün asta hükmettiği ast-üst düzeni.
pecteni. (çoğ. pectines) zool. ibik; kuşların ve sürüngenlerin gözlerinde bulunan renkli perde.
pectini., kim. bazı ham meyvalarda bulunan jelatinli bir madde, pektin.
pectorals., i. göğüs boşluğuna ait; göğüse veya akciğer hastalıklarına ait (ilaç); göğüs üzerinde taşınan, boyuna asılan (süs): göğüsten veya gönülden gelen.
peculatef. iç etmek, zimmetine geçirmek. peculation i. zimmetine geçirme.
peculiars., i. mahsus, hususi; acayip, garip, tuhaf, alışılmamış; i. acayip insan, garip huy ve davranışlan olan kişi. peculiarness i. acayiplik, tuhaflık.
peculiarlyz. özel olarak, bilhassa; alışılmışın dışında.
peculiumi. özel mülk; (Roma huk.) aile reisi tarafından kendisine tabi olanlara verilen mülk, efendinin kölesine bağışladığı mülk.
pecuniarys. paradan ibaret, parayla ilgili, maddi; karşılığı para cezası olan. pecuniar'ily z. paraca, para yönünden.
pedagogicals. çocuk terbiyesi ile ilgili, pedagojik; kurumlu peda.
pedagogicallyz. pedagojik olarak. pedagogy i. pedagoji, eğitim bilimi, çocuk terbiyesi. pedagogics i. pedagoji ilmi.
pedagoguei. pedagog, terbiyeci; dar görüşlü öğretmen.
pedali., f. (-ed, -ing veya -led, -ling) s. pedal, ayakla işletilen manivela; bisiklet pedalı; org veya piyano pedalı; f. ayakla işletmek (bisiklet, makina); s. ayağa ait, ayak ve benzeriyle ilgili. pedal notes müz. sürekli olarak kalın perdede çalınan notalar. pedalpushers i., çoğ. balıkçı pan tolon.
pedanti. bilgiçlik taslayan kimse; lüzumsuz teferruat üzerinde ısrarla duran ilim adamı. pedan'tic s. bilgiçlik taslayan. pedan'tically z. bilgiçlik taslayarak. ped'antry i. bilgiçlik taslama.
pedates. ayağı olan, ayaklı; bot. ayaksı, pedat.
peddlef. seyyar satıcılık yapmak; önem siz şeylerle meşgul olmak; bir yerden bir yere dolaşarak satmak, azar azar satmak. peddling s. önemsiz, ehemmiyetsiz, çok az miktarda. Peddle your papers A.B.D., (argo) Defol buradan! çek arabanı!
pederasti. kulampara, oğlancı, ibne, homoseksüel (erkek). pederasty kulamparalık, ibnelik.
pedestali., f. heykel veya sütun tabanı, kaide; esas, temel; f. sütun üstüne koymak. set on a pedestal idealize etmek, yüksek paye vermek.
pedestriani., s. yaya, yayan giden kimse; s. yürümeye ait, yaya yürüyen, piyade; ağır, sıkıcı; adi. pedestrianism i. ağır ve adi yazı üslubu.
pediatrics., tıb. çocuk bakımına veya tedavisine ait. pediatrics i., tıb. çocuk bakımı veya tedavisi ilmi.
pediatriciani. çocuk doktoru, çocuk hastalıkları mütehassısı.
pediceli., bot. çiçek sapı, pediçel.
pediclei., anat. büyük bir cismi destekleyen ufak sap gibi uzuv.
pediculars. bite ait. pediculosis i. bitlenme.
pedicurei., f. pedikür, ayak ve tırnaklarının bakımı; ayak ve hastalıklarının tedavisi; pedikürcü; f. ayak hastalıklarını tedavi etmek.
pedigreei. şecere, nesep, asıl, soy; nesep şeceresi. pedigreed s. soyu belli, nesebi sahih.
pedimenti. bina cephelerindeki üçgen şeklinde kısım, alınlık; kapı üstündeki üçgen şeklinde süs.
pedologyi. çocuk bilimi, çocuk bilim, pedoloji.
pedometeri. adımları sayarak mesafe ölçen alet, pedometre.
pedunclei., bot. çiçek sapı, pedünkül; zool. destek sapı veya buna benzer uzuv; anat. beyin sapı. peduncular s. çiçek veya meyva sapma ait. pedunculate s. çiçek veya meyva sapı olan; böyle sap. üzerinde duran.
peei., f., k.dili çiş, idrar; f. işemek.
peekf., i. gözetlemek, gizlice bakmak; i. gözetleme, göz atma.
peelf., i. kabuğunu soymak; derisini yüzmek; kabuğu veya derisi soyulmak (güneş yanığından); k.dili soyunmak; i. meyva veya sebze kabuğu. keep one's eyes peeled tetikte olmak. peel off askeri uçuşlarda gruptan ayrılıp inişe gecmek. peeling i. soyulmuş kabuk.
peeli. fırıncı kureği; den. kürek palasu.
peeli. ingiltere ile iskoçya arasındaki sınırda bulunan kare şeklinde eski kule.
peeni. çekiç başının aksi ucu.
peepf., i. civciv veya fare gibi cik cik diye ses çıkarmak; ince ve cırtlak sesle konuşmak; i. civciv sesi.
peepf., i. kapı aralığından gizlice bakmak, gözetlemek, slang. dikizlemek, röntgencilik etmek; aşılmak (çiçek); i. kaçamak bakış; bir yarık veya delikten gözetleme. peep hole i. gözetleme deliği. peeping Tom röntgenci. peep of day gün ağarması. peep show büyüteçle küçük bir delikten seyredilen resimler. peep sight tüfekte delikli arpacık.
peeperi. gizlice gözetleyen kimse; (argo) göz.
peeperi. civciv gibi öten hayvan; bir çeşit kurbağa.
peeri. akran, küfüv, emsal; kanun önünde aynı haklara sahip olan kimse; ingiliz asılzadesi.
peerf., into ile gözetlemek, tecessüsle bakmak; bir delikten bakmak veya çıkmak; out ile aralıktan bakmak, çıkmak.
peeragei., ing., asılzadelik; asılzadeler sınıfı; asılzadelerin nesep kitabı.
peerlesss. emsalsiz, eşsiz. peerlessly z. emsalsizce. peerlessness i. emsalsiz oluş.
peevef., i., k.dili sinirlendirmek, hırçınlaştırmak; sinirlenmek, huysuzlaşmak; i. yakınma. peeved at -e küskün.
peevishs. titiz, huysuz, ters, aksi, hırçın. peevishly z. huysuzca, hırçınlıkla. peevishness i. huysuzluk, aksilik, hırçınlık.
peewees., i. çok ufak; i. ufak boylu kimse, ufak şey.
pegi. tahta çivi; askı, kanca; mec. sebep, vesile, bahane; ing. sodalı viski veya konyak; derece, mertebe; müz. yaylı çalgılarda akort anahtarı. peg leg k.dili tahta bacak; tahta bacaklı adam. pegtop s. paçası dar olan. peg top topaç. clothespeg i., ing. elbise askısı; çamaşır mandalı. around peg in a square hole bulunduğu yere yakışmayan kimse. take one down a peg bir kimseyi küçük düşürmek.
pegf. (-ged, -ging) tahta çivi ile mıhlamak, yerine mıhlamak; çiviler çakarak yerini işaret etmek; alıp satmak suretiyle fiyatlarda istikrar sağlamak; k.dili atmak. peg away (at) istikrarlı bir ,sekilde çalışmak.
pegasusi., mit. kanatlı at; ilham perisi; astr. kuzey takımyıldızlarından biri, Pegasus.
pegboardi. delikli askı tahtası; delikli tahta üzerinde tahta çubuklarla oynanan oyun.
pejoratives., i. küçük düşürücü, alçaltıcı; yermeli; i. alçaltıcı kelime. pejoration i. kötüleşme; dilb. bir kelimenin anlamının kötüleşmesi.
pekingeses., i. Pekinli; i. Pekin köpeği; Pekinli kimse.
pekoei. yüksek kaliteli siyah çay orangepekoe çay fidanının tepedeki en küçük yapraklarından meydana geien üstün kaliteli siyah Hint ve Seylan çayı.
pelagei. memeli hayvanların kürkü.
pelagics. engin denizlere ait, açık denizlerde yaşayan.
pelasgian , pelasgics. tarihten önceki devirlerde Doğu Akdeniz, Ege Denizi ve Yunanistan'da yaşamış olan Pelasgi kabilesine ait.
peldiclei. ince zar; kim. sıvıların yüzeyinde bulunan zar gibi ince tabaka.
pelfi. para, servet, vurgunla kazanılan servet.
pelicani. kaşıkçıkuşu, pelikan, zool. Pelecanus onocrotalus. Dalmatian pelican tepeli pelikan, zool. Pelecanus crispus.
pelissei. içine veya kenarlarına kürk geçirilmiş manto; kadın pelerini.
pellagrai., tıb. vitaminsizlikten ileri gelen bir hastalık, pelagra. pellagrous s. pelagra hastalığına tutulmuş.
pelleti., f. küçük topak; taş gülle; ufak kurşun, saçma; f. topak haline getirmek.
pellitoryi. yapışkanotu, bot. Parietaria officinalis.
pellmell , pelimellz., s., i. karma karışık, allak bullak, altüst paldır küldür, acele ile; s. karmakarışık; i karmakarışlık.
pellucids. yarı şeffaf, ışık geçiren; anlaşılması kolay, açık.
peloponnesusi. Mora Yarım adası Peloponnesian s. Moralı, Mora'ya ait.
pelti. post, hayvan derisi; deriden yapılmış giysi; insan derisi.
peltf., i. taşlamak; atmak; topa tutmak; koşmak, seğirtmek; i. dövme, topa tutma; şiddetli darbe; sürat, hız.
peltates., bot. sapma alt yüzünün ortasından bağlı (yaprak), kalkanımsı.
peltryi. hayvan deri veya postları.
pelvisi., anat. kalça kemiği arasındaki boşluk, havsala, pelvis, leğen; anat., zool. leğen kuşağı kemikleri. pelvic arch veya girdle anat., zool. leğen kuşağı kemikleri. pelvic cavity alt karın, havsala, pelvis.
pemmicani., A.B.D., Kan. kurutulmuş ve dövülmüş ete eritilmiş yağ ve kurutulmuş meyva katarak yapılan bir çeşit pastırma.
pemphigusi., tıb. cilt üzerinde kabarcıklı sivilceler çıkmasına sebep olan tehlikeli bir hastalık.
peni., f. (-ned, -ning) mürekkepli kalem, yazı kalemi; tüy kalem; yazıda üslup; yazar, muharrir; yazı yazma sanatı edebiyat; (kuşlarda) kanat veya kuyruk tüyü; dişi kuğu; f. mürekkepli kalemle yazmak; yazıya geçirmek, kâğıda dökmek. pen and ink i., s. kalem ve mürekkep; s. mürekkepli kalemle yazılmış veya çizilmiş penholder i. kalem sapı; kalem koyacağı. pen name takma ad, müstear isim. pen point kalem ucu. pen portrait yazı ile tarif. fountain pen dolmakalem, stilo.
peni., f. (pent veya penned, -ning) ağıl, kümes ve kafes gibi evcil hayvanların barındırıldığı yer; (argo) tevkifhane; ask. denizaltıların tamirine mahsus dok; f. kapatmak, hapsetmek; ağıla koymak.
penals. cezaya ait, ceza kabilinden. penal code ceza kanunları. penal colony mahkumların gönderildiği sürgün yeri. penal servitude ağır hapis cezası. penally z. ceza olarak, ceza kabilinden.
penaltyi. ceza; para cezası; (spor) penaltı.
penancei., f. bir günah işlemiş olmaktan dolayı hissedilen pişmanlığı belirten davranış; kil. itiraftan sonra günaha kefaret olsun diye papaz tarafından verilen ceza; f. bu suretle ceza vermek. do penance kefaret olarak ceza çekmek.
penchanti. eğilim, meyil, temayül; siddetli arzu, işler durumda, nüfuz edici şekilde, etkileyici bir surette.
pencili., f. (-led, -ling) kurşun kalem; küçük resim fırçası; renkli kalem; taş kalem; makyaj kalemi; fiz. ışın demeti; edeb. kalem; f. kurşunkalem ile yazmak veya çizmek; renkli kurşun kalem ile boyamak. pencil sharpener kalemtıraş. indelible pencil sabit kalem.
pendf. askıda olmak, muallakta olmak (karar).
pendanti. asılı şey; pandantif, boyuna takılan zincirin ucundaki sallantılı süs; sallantılı küpenin ucundaki süs; avize; saat mahfazasının halkası; eş veya benzer olan şey.
pendents. asılı, sarkık, sarkan, muallak; askıda olan, muallaktaki, karar verilmemiş; gram. tamamlanmamış (cümle) . pendency i. sarkıklık, asılı olma. pendently z. asılı halde.
pendings., (edat) henüz bir karara bağlanmamış, askıda olan, muallakta olan; asılı, sarkan; (edat) esnasında, müddetince, vuku buluncaya kadar, beklerken.
pendragoni. (eski ingilterede) hükümdar veya başbuğ.
pendulouss. sarkan, asılı, sallanan; muallakta olan.
pendulumi. rakkas, sarkaç, saat rakkası; sürekli olarak değişen şey. compensation pendulum ısı değişmesinden etkilenmeden belirli bir uzunluğu koruyan rakkas. torsion pendulum yay ile hare ket eden daire şeklinde rakkas. pendulum of popularity kamuoyunun aksi yönlerde değişmesi.
penetratef. girmek, içine işlemek; nüfuz etmek, tesir etmek, etkilemek; delip geçmek; anlamak, idrak etmek.
penetratings. içine işleyen; nüfuz edici, delip geçen; zeki, anlayışlı; etkili, tesirli; keskin. penetratingly z. içine işler durumda.
penetrationi. içine işleme, nüfuz etme, girme; etki, tesir; feraset,zekâ, anlayış.
peninsulai. yarımada. peninsular s. yarımadaya ait. Peninsular Campaign Gelibolu muharebesi.
penisi. (çoğ. -nises, -nes) erkeklik uzvu, tenasül aleti, kamış, penis, slang. yarak.
penitents., i. pişman, tövbekar, nedamet getiren; i. pişman olan kimse, tövbekar kimse; kil. papaz tarafından kararlaştırılan cezayı çeken kimse. penitence i. nedamet, pişmanlık. penitently z. pişmanlıkla.
penitentiaryi., s. hapishane, cezaevi; s. pişmanlığa ait; ağır suçla ilgili.
penmani. (çoğ. -men) yazar, muharrir, hattat.
penmanshipi.yazı yazma sanatı; el yazısı, hattatlık.
pennai.(çoğ. pennae) kuşun şeklini belirleyen tüylerden herhangi biri.
pennanti., den. flandra, flama, dar ve uzun bayrak; süs için kullanılan ufak bayrak; müz. çengel.
pennates. kanatlı; tüylü; bot. bak. pinnate.
pennoni. üç köşeli uzun bayrak; bayrak, sancak; den. flandra, flama; kanat.
pennyi. (çoğ., A.B.D. pennies, ing. pence) ingiltere'ye mahsus ufak bakır para, peni, sterlinin yüzde biri; Amerika'da bir sent; az miktarda para; para. penny pincher cimri kimse. penny post eskiden in giltere içinde bir penilik pul ile giden posta. pennywise and poundfoolish ufak şeylerde tutumlu olup büyük şeylerde müsrif olan (kimse). A penny for your thoughts. Ne düşünüyorsunuz? Peter's pence Katolikler tarafından Papa için verilen para. a pretty penny k.dili epeyce para, külliyetli miktarda para. tenpenny nail 7,5 cm. uzunluğunda iri çivi. turn an honest penny dürüstçe ve alın teri ile para kazanmak. turn up like a bad penny kalp para gibi dönüp dolaşıp sahibine dönmek.
pennyalineri. satır başına bir peni ücret alan yazar, kalitesiz yazar.
pennyroyali. yarpuz, kabak, yaban fesleğeni, filiskin, bot. Mentha pulegium.
pennyweighti., kıs. dwt yirmi dört buğday ağırlığında eczacı tartısı (1,56 gram).
pennyworthi. bir peni karşlılığında satın alınabilen şey.
penologyi. suçlunun cezalandırılması ilmi; hapishane yönetimi bilimi. penologist i. ceza uzmam.
penpali. birbirlerini tanımadan mektuplaşanlardan her biri, mektup arkadaşı.
pensiles. havada asılı; asılı yuva yapan (kuş).
pensioni., f. emekli aylığı; f. emekli maaşı vermek, aylık bağlamak. pension off emekli aylığı bağlayıp işten çıkarmak.
pensioni. pansiyon; yatılı okul; pansiyon ücreti.
pensionarys., i. emekli aylığı alan, mütekait; i. uşak; ücretle çalışan kimse.
pensioneri. emekli aylığı alan kimse, mütekait kimse; darülacezede yaşayan kimse; yatılı okul öğrencisi.
pensives. dalgın, endişeli, düşünceli, kara kara düşünen pensively z. dalgın dalgın, kara kara düşünerek. pensiveness i. dalgınlık, düşünceli hal.
penstocki. su değirmenine suakıtan oluk; suyun yolunu değiştirmeye mahsus kapı
pentbak. pen. s. kapatılmış. pent up bir yere kapatılmış, hapsedilmiş; kapanık; dışarı vurmayan.
pentaclei. tılsım olarak kullanılan beş köşeli yıldız.
pentadi. beş sayısı; beşli küme; beş kişilik grup; beş senelik süre; kim. beş değerli eleman.
pentagoni., geom. beşgen, beş köşeli şekil. the Pentagon A.B.D. Milli Savunma Bakanlığı binası; A.B.D.'nin askeri liderliği. pentagonal s. beş köşeli.
pentanei., kim. petrolde bulunan uçucu bir gaz.
pentateuchi. Kitabı Mukaddeste Eski Ahdin ilk beş kitabı.
pentecosti. şavuot, Tevrat'ın verildiği gün, Musevilerin Haftalar Bayramı; Hlristiyanların paskalyadan elli gün sonraki Hamsin yortusu. Pentecos'tal s. bu yortuya ait; çok duygusal ayinleri ve tutucu dini akideleri olan Hristiyan mezheplerine ait.
penthousei. çatı katı, çekme kat; sundurma, önü açık ve bir tarafı duvara yapışık meyilli çatı.
penulti. kelimenin sondan bir evvelki hecesi.
penultimates., i. sondan bir evvelki; i. kelimenin sondan bir evvelki hecesi.
penumbrai., astr. güneş veya ay tutulmasının başında veya sonunda görülen hafif gölge; yarı gölge; yarı aydınlık yarı karanlık.
penuriouss. hasis, cimri, pinti, tamahkar; az, kıt; fakir. penuriously z. cimrilikle, tamahkârca. penuriousness i. hasislik, pintilik.
penuryi. aşırı fakirlik, yoksulluk, ihtiyaç, sıkıntı; yeterli olmayış, kifayetsizlik.
peoni. Latin Amerika'da amele, gündelikçi; Hindistan'da piyade neferi; el ulağı; yerli asker; eski efendisine olan borcunu ödeyinceye kadar ona esir gibi hizmet eden kimse.
peonagei. kulluk, kölelik, borcunu ödemek için esir gibi çalışma.
peonyi. şakayık, bot Paeonia oflicinalis. garden poony ayı gülü, bot. Padus officinalis. wild peony yer şakayığı, bot. Paeonia officinalis.
peoplei., f. ahali halk; ulus, millet, kavim; ırk; tebaa; taraftarlar; aile, bir kimsenin yakınları; insanlar, beşer; çoğ. uluslar, milletler, kavimler; f. insanla doldurmak. good people, little people irlanda'da cinler. people's front bak. popular front.
pepi., f. kuvvet, enerji; çeviklik, azim, şevk; f., up ile hareketlendirmek. pep pill amfetaminli hap. pep talk k.dili moral verici kısa konuşma.
pepperi., f. biber, bot. Capsicum; karabiber, bot. Pipernigrum; biber fidanı; kırmızıbiber; f. üzerine biber ekmek, biberlemek, biber gibi ekmek; üzerine kurşun ; veya taş yağdırmak; (bir yazı veya konuşmayı) çekici duruma sokmak. pepperand salt s. tuz biber rengindeki, siyah ve beyaz benekli. pepper mill biberi çekmek için kullanılan el değirmeni. pepper pot biberlik; biberli türlü yemeği. black pepper kara biber. cherry pepper mercan biberi, bot. Capsicum cerasiforme. green pepper yeşil biber, dolma biberi. red pepper, cayenne pepper kırmızıbiber, Arnavut biberi, bot. Capsicum annuum. water pepper su biberi, bot. Polygonum hydropiper.
pepperboxi. tepesi delikli biberlik; çabuk öfkelenen kimse.
peppercorni. çekilmemiş biber, dövülmemiş biber, tane biber; önemsiz kimse veya şey. peppercorn rent huk., (eski) yalnız itibari mahiyeti olan kira bedeli.
pepperminti., s. nane, bot. Mentha piperita; naneşekeri; naneruhu; s. naneli.
pepperys. biberli; sert, keskin; titiz, sert huylu, geçimsiz.
peppys., k.dili canlı, enerjik,şevkli.
pepsini mide usaresinin hazım kolaylaştıran bir maddesi, pepsin.
peptics., i. hazmı kolaylaştıran, hazım, sindirici, hazımla ilgili; i. hazmı kolaylaştırıcı madde.
peptonei. pepsinin tesiri ile hazımdan hasıl olan bir madde. peptonize f. pepsin tesiri ile hazmı kolaylaştırmak.
per(edat) vasıtasıyle, eliyle; tarafından. perannum (an'lm) senelik, her sene. per capita (kap'ltı) nüfus başına; eşitlik üzere. per contra diğer taraftan. perdiem günlük geçim masrafı; her gün, günde; hakkıhuzur. per se (sey) kendiliğinden, haddi zatında.
per-(önek) içinden; tamamen; dışarı; çok.
peradventurez., i., (eski) belki, olabilir, şayet, kazara; muhtemelen; i. şüphe; belirsizlik; tahmin, ihtimal.
perambulatef. şurasını burasını gezmek, dolaşmak; etrafını gezmek; gözden geçirmek, teftiş etmek. perambu la'tion i. gezme, dolaşma. perambulator i., ing. çocuk arabası.
percalei. ince ve sık dokunmuş pamuklu bez.
perceivef. anlamak, idrak etmek, farkına varmak, sezmek, görmek. perceivably z. gözle görülecek şekilde, hissedilecek derecede.
percentagei. yüzde yüzdelik, yüzde hesabına göre oran; kısım, nispet; k.dili kâr.
percentilei. frekans toplamlarının her yüzde birine tekabul eden x'' kıymeti.
percepti., psik. anlayış, idrak; idrak yolu ile hissedilen şey, algı.
perceptibles. anlaşılabilir, idrak edilebilir, algılanabilir, duyulur, farkına varılır. perceptibil'ity i. duyulabilme, görülebilme; duyuş, seziş. perceptibly z. gözle görülecek şekilde, hissedilecek derecede.
perceptioni. idrak, algı; anlama kabiliyeti, anlayış, seziş; huk. kira tahsili.
perceptivez. anlama kabiliyeti olan, idrak kabilinden. perceptively z. idrak ederek. perceptivity i. idrak kabiliyeti, anlayış.
perchi. tünek; oturulacak herhangi bir yüksek yer; beş metrelik uzunluk ölçüsü; atlı arabanın ön ve arka dingillerini birbirine bağlayan orta kol.
perchi. tatlı su levreği. European perch kalinos, zool. Perca fluviatilis.
perchf. kuş gibi konmak, tünemek, tüneklemek.
perchancez. belki, şayet, ihtimal ki, muhtemelen.
percheroni. Fransa'dan gelme kuvvetli ve iri yapılı bir at.
percipients., i. anlayışlı, idraki keskin; i. anlayışlı kimse, idraki kuvvetli kimse. percipience i. idrak, anlayış, seziş.
percolatef. süzmek, filtreden geçirmek; süzülmek, sızmak. percola'tion i. süzme, süzülme, filtreden geçirme veya geçme. per'colator i. süzgeçli kahve ibriği; süzen herhangi bir şey.
percussf. kuvvetli ve çabuk vurmak; tıb. muayene gayesiyle parmaklarla veya bir aletle hafif hafif vurmak.
percussioni. vurma, çarpma; tüfek kapsülünü vurma; tıb. perküsyon, parmaklan birbirine vurarak organların durumunu muayene usulü; müz. piyano veya davul gibi bir çalgıya vurarak ses çıkarma. percussion cap tüfek kapsülü. percussion instrument vurularak çalınan müzik aleti. percussive s. vuru kabilinden.
perditioni. helak, mahvolma, harap olma; ruhun mahvolması, cehennem azabı.
perdus. saklı, gizli, gözle görülmez.
perdurables. dayanıklı; sürekli, daimi, baki, ebedi, ölmez.
perei., Fr. baba, peder.
peregrinatef. yolculuk etmek, seyahat etmek; katetmek, aşmak. peregrination i. yolculuk, seyahat.
peregrines., i. ecnebi, yabancı; i. doğan. peregrine falcon bak. falcon.
peremptorys. kati, kesin, müspet, mutlak; inatçı; otoriter, diktatörce, mütehakkim; münakaşa kaldırmaz. peremptory writ huk. celpname. peremptorily z. kesin olarak, münakaşaya yer bırakmayacak şekilde; diktatörlükle.
perennials., i. bütün yıl boyunca devam eden; müddetli; uzun süren, daimi; bot. iki yıldan fazla yaşayan; i., bot. çok senelik bitki. perennially z. uzun bir süre devam ederek, yıllarca.
perfectf tamamlamak, bitirmek, ikmal etmek; tekamül ettirmek. perfectibil'ity i. kemale erme kabiliyeti. perfectible s. tamamlanabilir; tekâmül ettirilebilir. perfective s. mükemmelleştirici; tamamlayıcı. perfectively z. tamamlayıcı olarak; mükemmelleştirici surette.
perfects., i. tam, mükemmel; kusursuz; iyice öğrenilmiş (ders); bot. olgun; aynı çiçekte hem erkeklik hem dişilik uzvu olan, tam; k.dili pek çok, müthiş; gram. geçmiş; i., gram. geçmiş zamanlı fiil; geçmiş zaman. perfect circle tam daire. perfect nonsense saçma şey. perfect pitch bak. absolute pitch. perfectly z. tamamen; mükemmel olarak. perfectness i. mükemmellik, kusursuzluk.
perfectioni. kemal, mükemmellik, tekâmül; bitirme, ikmal, tamamlama; kusursuz kimse veya şey; kusursuzluk.
perfectionismi., fels. günahsız hayatın kabil olduğunu kabul eden kuram; hayatın en yüksek gayesinin ahlâki kemale erişmek olduğunu kabul eden kuram. perfectionist i. bu nazariyeler taraftarı; her şeyin mükemmel olmasın aşırı derecede isteyen kimse.
perfervids. hararetli, ateşli, şevkli, gayretli.
perfidiouss. hain, sadakatsiz. perfidiously z. haince, sadakatsizce. perfidiousness i. hıyanet, sadakatsizlik.
perfidyi. hıyanet, hainlik; vefasızlık, sadakatsizlik.
perforatef. delmek, bir baştan öbür başa delmek; sıra sıra delikler açmak (pulda olduğu gibi); içine işlemek, nufuz etmek. perfora'tion i. delme, delik. per'forator i. delme makinası, delgi, zımba.
perforcez. çaresiz; zorunlu, mecburi, zaruri.
performf. yapmak, icra etmek; yerine getirmek, icabını yapmak (görev); ifa etmek; sahnede oynamak, rolünü yapmak; canlandırmak; ses veya çalgı ile müzik yapmak; çalmak.
performancei. gösteri, temsil; eğlence programı; iş, fiil, amel; eser; huk. ifa, icra, yerine getirme, yapma, çalışma, işleme. benefit performance yardım için yapılan gösteri veya temsil. first performance gala. put up a good performance başarmak.
performeri. artist, oyuncu; sahneye çıkan kimse, icracı; yerine getiren kimse.
perfumei. parfüm, esans; güzel koku, rayiha, ıtır.
perfumeryi. parfümeri; parfüm, koku; ıtriyat; mağazada parfümeri kısmı.
perfunctorys. düşünülmeden ve mekanik olarak yapılan: dikkatsiz, baştan savma; sıkıcı, formalite icabı. perfunctorily z. formalite icabı olarak; dikkatsizce, baştan savma. perfunctoriness i. formalite icabı yapma; dikkatsizlik, kayıtsızlık.
perfusef. serpmek; sıvamak, üzerine sürmek; üzerine dökmek.
pergolai. pergola, üstü gül veya sarmaşık ile kaplı kameriye.
peri-(önek) etrafında, ötesinde, ilerisinde.
pericarditisi., tıb. kalp dış zarının iltihaplanması, perikard iltihabı.
pericardiumi., anat. kalp dış zarı, perikard, yürek perdesi, dış yürek zarı.
pericarpi., bot. meyva örtüsü, perikard.
pericopei. kutsal yazıların küçük bir pasajı.
perigeei., astr. ay yörüngesinin yer yüzüne en yakın olan noktası, hadid noktası.
perihelioni., astr. bir gezegen veya kuyruklu yıldız yörüngesinin güneşe en yakın olan noktası, hadid noktası
perili., f. (-ed, -ing. veya -led, -ling) tehlike, tehlikeye maruz kalış; f. tehlikeye atmak at. one's peril mesuliyeti altında.
perilouss. tehlikeli, korkulu perilously z. tehlikeli bir şekilde, korkulacak surette. perilousness i. tehlike, korku.
perimeteri., geom. iki boyutlu bir cismin çevresi veya çevre uzunluğu; tıb. görüş sahasını ölçme aleti. perimetric(al) s. iki boyutlu bir cismin çevresine veya çevre uzunluğuna ait.
perineumi. (çoğ. -nea) tenasül uzuvları ile makat arasındaki kısım, apışarası, perine.
perineuriumi., anat. sinir dokusunu çevreleyen zar, perinevr.
periodi. devir, tam bir devir, bir devrin müddeti; devre; belirli bir sürenin sonu; bir gezegenin güneş etrafındaki devir süresi; jeol. devir, çağ; kon. san. tam cümle: nokta; fizyol. âdet, aybaşı, hayız.
periodics. bir devre ait veya mahsus; belirli aralıklarla vuku bulan; peryodik; kon. san. tam bir cümle ile ifade edilen. periodic table kim. periyotlar tablosu. periodicity i. belirli aralıklarla vuku bulma.
periodicali., s. dergi, mecmua; s. belli zamanlarda çıkan. periodically z. belirli fasılalarla, muayyen zamanlarda.
periodonticsi. diş kemik ve etlerinin hastalıklarını inceleyen diş bilimi dalı.
periosteumi. (çoğ -tea) anat. kemik diş zarı, periyost, simhak.
peripatetics., i. gezginci, bir yerden bir yere yaya dolaşan; b.h. Aristo felsefesine ait; i. Aristo felsefesi taraftarı kimse; gezginci adam.
peripherals., i. dış yüzeye veya kenara ait; anat. periferik, çevresel; i. kompütörde bilginin verildiği veya alındığı kısım.
peripheryi. dış sınır çizgisi veya düzeyi; bir cismin dış yüzü; geom. bir şeklin çevresi.
periphrasisi. (çoğ -rases) kon. san. dolambaçlı ve uzun sözlerle ifade, dolaylı anlatım. periphrastic s. dolambaçlı olarak ifade edilmiş.
perishf. ölmek; mahvolmak, yok olmak, telef olmak, zail olmak.
perishables., i. mahvolabilir; kolay bozulur, dayanıksız; ölümlü, fani; i., çoğ. çabuk veya kolay bozulabilen gıda maddeleri.
peristalsisi. (çoğ. -ses) fizyol. mide ve bağırsakların sindirim esnasında yaptığı sığamsal devinim peristalsis.
peristaltics., fizyol. solucan halkalarının hareketine benzeyen ve içindeki maddeleri aşağı doğru iten mide ve bağırsak hareketlerine ait, sığamsal, peristaltik.
peristylei., mim. bina veya iç avluyu çevreleyen sıra sutunlar; sutunlarla çevrelenmiş yer.
peritoneumi. (çoğ. -nea) anat. karınzarı, periton. peritoneal s. peritona ait.
periwinklei. bir cins ufak deniz salyangozu, zool. Littorina.
perjuref. yalan yere yemin ettirmek. perjure oneself yalan yere yemin etmek. perjured s. yalan yere yemin etmekten suçlu; yalan, yalan şahadete dayanan.
perjuryi. yalan yere yemin; yeminli yalan; huk. şahit sıfatıyle yalan yere yemin etme.
perkf., s. başını dik tutmak; s. neşeli, şen; hoppa. perk up şen görünmek; canlı durmak, neşelenmek, gönlü açılmak; neşelendirmek.
perkf., k.dili kahveyi filtreden geçirmek.
perking., bak. perquisite.
perkys. hoppa, havai, canlı, kendinden emin. perkily z. havai bir tavırla, hoppaca; canlı olarak. perkiness i. havailik, hoppalık; canlılık.
permafrosti. arktik bölgesinde devamlı don altında kalan toprak alt tabakası.
permanents. sürekli, daimi, aynı halde veya vasıfta kalan. permanent press ütü istemez. permanent wave permanant, bozulmayan. ondule permanence, -cy i. süreklilik, devam, sebat, istikrar. permanently z. sürekli olarak, daima, her zaman için.
permeables. nüfuz edilebilen, geçirgen. permeabil'ity i. nüfuz edilme kabiliyeti, nüfuziyet, geçirgenlik.
permeatef. mesamatını doldurup geçmek, nüfuz etmek, içinden geçmek; içine geçip yayılmak. permea'tion i. nüfuz etme, içinden geçme; içine geçip yayılma. per mill binde nispeti.
permissibles. caiz, müsaade edilebilir, hoş görülebilir. permissibly z. hoş görülebilecek şekilde, müsaade edilir surette.
permissives. izin veren, müsaade eden; ihtiyari, seçimli, keyfi; fazla sıkı olmayan, serbest bırakan.
permitf. (-ted, -ting) izin vermek, müsaade etmek, ruhsat vermek; fırsat vermek, imkân vermek, bırakmak; kabul etmek; razı olmak.
permiti. permi, izin tezkeresi, ruhsatname, icazet. residence permit ikamet tezkeresi.
permutationi. değim, becayiş, mübadele, tebeddül, değiş tokuş; mat. bir seride yapılabilen sıra değişiklikleri.
permutef. değiş tokuş etmek, mübadele etmek, sırasını değiştirmek. permutable s. değiştirilebilir. permutably z. değiştirilebilecek şekilde.
perniciouss. zararlı, tehlikeli; kötü; öldürücü, mahvedici, habis, kinci. pernicious anemia tıb. anemi pernisyoz, sonucu genellikle kötü olan ağır bir çeşit kansızlık. perniciously z. zarar verici surette, tehlikeli olarak, öldürücü durumda. per niciousness i. tehlike, zarar; kötülük; öldürücü oluş.
peroratef. sıkıcı konuşma yapmak, nutuk soylemek; konuşmayı resmi bir şekilde sona erdirmek. perora'tion i. sıkıcı hitabe; konuşmanın özeti ve sonu.
peroxidei., kim. peroksit; oksijenli su. peroxide blonde saçlannın rengini. peroksit ile açmış sarışın kadın.
perpendf., (eski) etraflıca düşünmek, zihinde tartmak, mülâhaza etmek.
perpendi. duvarın iki yanından görünen taş.
perpendiculars., i. dikey, şakuli, düşey, amudi; mim. amudi tezyinat tarzına ait; dik, doğru; i. dikey çizgi, şakuli hat; şakul ipi, dikey doğrultusunu gösteren alet; dik duruş. perpendicular'ity i. dikey oluş, şakuliyet; amudiyet. perpendicularly z. dikey olarak.
perpetratef. (fena bir şey) yapmak, icra etmek, işlemek. perpetra'tion i. yapma, (suç) işleme, irtikâp. perpetrator i. fail, (suç) işleyen kimse.
perpetuals. daimi, sürekli fasılasız, aralıksız; ebedi, baki; müebbet; bot. yediveren perpetual motion daimi hareket. perpetually z. daima, sürekli olarak.
perpetuatef. ebedileştirmek, daimi hale getirmek, devam ettirmek, idame etmek. perpetua'tion i idame; huk. tespit.
perpetuityi. ebediyet, sonsuz zaman, devam, beka; karar; devam eden şey; daimi irat. in perpetuity ebediyen, her zaman için, daimi olarak.
perplexf. zihnini karıştırmak, şaşırtmak, allak bullak etmek, hayrete düşürmek; karıştırmak, muğlak bir hale getirmek.
perplexeds. zihni karışmış, şaşırmış; karışık.
perplexings. şaşırtıcı, zihni karıştırıcı. perplexingly z. şaşırtıcı bir şekilde.
perplexityi. şaşkınlık, karışıklık; zihni karıştıran şey.
perquisitei. maaştan ayrı gelir; muntazaman verilen bahşiş; bir kimsenin hakkı olan imtiyaz.
perroni., mim. binanın önünde veya bahçede bulunan merdivenli sahanlık, çıkma merdiven, binek merdiveni.
pers.kıs. person, personal.
perses., i. koyu grimsi mavi; i. bu renk veya bu renk kumaş.
persecutef. zulmetmek, eza etmek, gadretmek; baskı yapmak, tazyik etmek, sıkıştırmak; bir fikre veya dine olan inancından dolayı eza etmek veya öldürmek. persecu'tion i. zulum, zulmetme.
perseidi., astr. her sene 10 ağustosa doğru görülen kayan yıldızlardan biri.
perseverationi. psik. bir düşünce veya harekete fazlasıyle saplanıp kalma.
perseveref. sebat etmek, azimle devam etmek, ısrar etmek. persevering s. sebat eden. perseveringly z. sebatla, azimle.
persians., i. iran'a ait, iranlı; i. iranlı, Acem; iran dili, Farsça, Farisi. Persian carpet iran halısı. Persian cat Ankara kedisi. Persian Gulf Basra körfezi, iran körfezi. Persian lamb iyi cins astragan kürk. Persian lilac mor leylâk, bot. Syringa persica Persian morocco iran sahtiyanı.
persiflagei. yazı ve konuşmada lâubalilik önemsemeyiş.
persimmoni. hurma, Trabzon hurması, Japon inciri, bot. Diospyros.
persistf. kalmak, daim olmak; ısrar etmek, üstelemek, üzerinde durmak, inat etmek, sebat etmek. persistencei sebat, ısrar inat, devam etme. persistent s. ısrar eden, inatçı; devamlı. persistently z. ısrarla, üzerinde durarak, inatla; devamlı olarak.
persnicketys., k.dili titiz, meraklı, kılı kırk yaran; aşırı dikkat ve ihtimam isteyen.
personi. şahıs, kimse, adam kişi, fert; şahsiyet, sıfat; huk. kanuni hakları ve vecibeleri olan şahıs veya grup; gram. şahıs. first person gram. birinci şahıs. in person şahsen, bizzat.
personai. piyes veya romanda kişi; psik. etrafa karşı takınılan tavır. persona grata Lat. makbul şahsiyet, saygıdeğer kişi. persona non grata Lat. istenmeyen kişi.
personagei. şahsiyet, önemli kişi, muhim şahsiyet; sahnede canlandırılan şahsiyet.
personals., i. şahsa ait, şahsi, zati, özel, hususi, zata mahsus; huk. şahsi eşyaya ait, menkul eşya ile ilgili; gram. uç şahıstan birine ait; i. gazetede belirli bir sahıs hakkında çıkmış olan yazı; huk şahsi eşya. personal appearance bir filim artistinin sinema veya tiyatroya şahsen gelmesi; kıyafet, sima, dış görünüş. personal effacts özel eşya. personal identity fels. şahsiyetin istikrarı. personal pronoun gram. şahıs zamiri. personal property şahsi menkul eşya .personal remarks başkası hakkında kötü şahsi sözler.
personalityi. kişilik, şahsiyet, ferdiyet; şahıs, zat; gen. çoğ. hakaret niteliğinde söz.
personalizef. şahsına mal etmek; şahıslandırmak, kişilik kazandırmak.
personatef., (tiyatro) bir karakteri canlandırmak; huk. aldatmak amacıyle kendini başka bir şahsiyet olarak göstermek; bir diğerinin hüviyetini benimsemek. persona'tion i. başka bir kimsenin hüviyetini benimseme.
personifyf. canlandırmak, şahıslandırmak, şahsiyet vermek; tecessüm ettirmek, cisimlendirmek. personifica'tion i. şahıslandırma, canlandırma; cisimlendirme.
personneli. personel, bir müessesenin bütün memurları, müstahdemler.
perspectivei., s. perspektif; görüş açısı; s. perspektife göre resimlendirilmiş. perspective view mesafelere oranla görünüş, perspektif manzara.
perspicaciouss. keskin zekâlı, anlayışlı. perspicaciously z. keskin zeka ile, anlayışla.
perspicacityi. keskin zekâ, anlayış; nufuz edebilme yeteneği.
perspicuouss. açık, vazıh. perspicu'ity i. açıklık, vuzuh.
persuadef. ikna etmek, inandırmak; gönlünü yapmak, razı etmek; kandırmak. persuadable s. kandırılabilir, ikna edilebilir.
persuaderi. inandırıcı veya ikna edici kimse; A.B.D., (argo) tabanca.
persuasioni. inandırma, ikna etme; kandırma veya ikna etme kabiliyeti; kanaat, inanç, itikat; mezhep, din, akide
persuasives., i. kandırıcı, ikna edici. persuasively z. ikna edici şekilde. persuasiveness i. ikna edebilme gücü.
perts. arsız, şımarık, küstah, yılışık. pertly z. arsızca, küstahça. pertness i. arsızlık, küstahlık.
pertainf., to ile mahsus olmak, ait olmak; ilgili olmak, alâkalı olmak, raci olmak; uygun olmak, münasip olmak.
pertinaciouss. sebatkar, azimli, inatçı, ısrar eden. pertinaciously z. ısrarla, azimle, inatla.
pertinents. alâkalı, ilgili; uygun, muvafık. pertinencecy i. ilgi, münasebet; uygun olma. pertinently z. alakalı olarak, ilgili olarak; uygun olarak.
perturbf. zihnini karıştırmak, altüst etmek, rahatsız etmek. perturbable s. rahatsız edilebilir, altüst edilebilir.
perturbationi. rahatslzlık, huzursuzluk, ıstırap; karışıklık; heyecan; astr . bir gökcisminin hareketinde başka bir gök cisminin etkisi ile meydana gelen düzensizlik.
perukei. özellikle 17. ve 18. yüzyıllarda erkeklerin giydikleri peruka, takma saç.
perusef. dikkatle okumak, mütalaa etmek, incelemek.
pervadef. istilâ etmek, kaplamak, yayılmak.
pervasives. yayılmış kaplayan, şümullu. pervasively z. yayılarak, kaplayarak, şümullü olarak.
perverses. ters; aksi; yoldan çıkmış, ahlâksız, sapık, huysuz, kotü huylu. perversely z. aksilikle; ahlâksızca. perverseness, perversity i. sapıklık, ahlâksızlık; yoldan çıkma; aksilik.
perversioni. sapıklık, cinsel sapıklık; ifsat etme, ayartma; dalâlet; ters anlam verme.
pervertf., i. saptırmak, ifsat etmek, ayartmak, dalâlete sürüklemek; alçaltmak; ters anlam vermek, yanlış izah etmek; i. cinsi sapık kimse .perversive s. yanıltıcı.
perverteds. sapık; sapkın, doğru yoldan çıkmış, kötü.
perviouss. geçiş imkânı veren, nüfuz edilebilir. perviousness i. geçiş imkânı verme, nüfuz edilebilme.
pesetai. İspanya'da para birimi, peseta; bir ispanyol parası.
peskys., A.B.D., k.dili sıkıntı veren, sinir bozucu.
pesoi. İspanyolca konuşan bazı memleketlerin para birimi, pesa.
pessaryi, t/b rahim ağzına konan lastik halka
pessimismi bedbinlik, kötümserlik, karamsarlık; fels. dünyanın esasında fena olduğunu kabul eden kuram.
pessimisti. bedbin kimse, kötümser kimse, her şeyin karanlık tarafını gören kimse.
pessimistics. bedbin, kötümser, karamsar. pessimistically z. bedbince, karamsarlıkla.
pesti. baş belâsı; sıkıcı şey veya kimse; zararlı şey veya kimse; veba, taun. pesthouse i. bulaşıcı hastalıklara ve özellikle vebaya mahsus eskiden kullanılan hastane. pesticide i. böcek zehiri.
pesterf. sıkmak, sinirlendirmek, sıkıntı vermek, baş ağrıtmak, usandırmak, taciz etmek.
pestholei. pis ve mikroplu yer, hastalık bulaştıran yer.
pestiferouss., k.dili baş belası, başkalarına sıkıntı veren; bulaşıcı, hastalık nakleden; ahlâksızlık yayan, toplumu ifsat eden. pestiferously z. ahlaksızlık yayarak; baş belâsı olarak.
pestilencei. salgın ve çok tehlikeli hastalık; veba, taun; zararlı veya tehlikeli şey.
pestilents. bulaşıcı hastalık getiren; tehlikeli, öldürücü; ahlâka zararlı; k.dili sıkıcı. pestilen'tial s. veba getiren, veba nev'in den; ahlâk bozucu; sıkıcı.
pestlei., f. havaneli, havan tokmağı; f. tokmak veya havaneliyle dövmek.
peti., s., f. (-ted, -ting) evde beslenen ve çok sevilen hayvan; sevilen kimse veya şey; s. evcil; gözde, en çok sevilen; f. sevmek, okşamak. pet aversion, pet hate en çok nefret edilen şey veya kimse. teacher's pet öğretmenin gözdesi.
peti. öfke, kızgınlık, sinirlenme. in a pet kızgın.
petali., bo.t taç yaprağı, çiçek yaprağı, petal. petaled s. taç yaprakları olan. petaloid s. taç yaprağına benzer.
petardi., ask. eskiden kapı veya duvar yıkmak için kullanılan barut kutusu; bir çeşit fişek. hoist with veya by one's own petard kazdığı kuyuya kendi düşmüş.
peterf., k.dili, out ile tavsamak, hızı azalmak; tükenmek.
petiolei., bot. yaprak sapı, petiol. petiolar s., bot. yaprak sapına ait. petiolate s. saplı, sapı olan.
petits. küçük, ufak. petit jury bir davada son kararı veren on iki kişilik juri heyeti. petit mal tıb. sara hastalığının hafif şekli. petit point etamin veya kanaviçe üzerine yapılan kanaviçe işi.
petitioni., f. rica, istirham; temenni, dilek, niyaz, dua; arzuhal, istida dilekçe; f. rica etmek, istirham etmek; talepte bulunmak; dilemek, niyaz etmek; dilekçe vermek. petition in bankruptcy borçlu veya alacaklı tarafından yapılan iflas talebi.
petitioprincipiiLat., man. tartışma konusu olan bir meselenin hiç bir delile dayanmadan doğru olduğunu iddia etme.
petreli., zool. yelkovankuşuna benzer herhangi bir deniz kuşu.
petrifactioni. taş kesilme, taşlaşma; taş kesilmiş şey, fosil. petrifactive s. taş haline getiren.
petrifyf. taş haline getirmek; aşırı derecede hayrete düşürmek, aklını başından almak, sersemleştirmek; taşlaşmak.
petroli., İng. benzin; eski petrol.
petroleumi. petrol. crude petroleum ham petrol.
petrouss. kayaya benzer; kaya gibi, taş gibi.
petticoati. iç etekliği, jupon; etekliğe benzer şey; (şaka) kadın; elek. fincan, cam izolatör. petticoat government kadın hâkimiyeti.
pettifogf. (-ged,-ging) teferruata boğulmak; hukuki işlerde hile yapmak; ufak tefek hukuki işlere bakmak.
pettifoggeri. aşağı sınıf avukat; madrabaz dava vekili; iş simsarı; aşırı derecede teferruatla uğraşan kimse.
pettishs. alıngan, hırçın, huysuz. pettishly z. alınganlıkla, huysuzlukla. pettishness i. alınganlık, huysuzluk, hırçınlık.
pettitoesi., çoğ. domuz paçası; çocuğun ayak parmakları.
pettoi. göğüs, bağır. in petto kendine; saklı.
pettys. önemsiz, ehemmiyetsiz, adi, olağan, ufak tefek; ikinci derecedeki; pireyi deve yapan. petty cash küçük kasa; ufak kasa defteri. petty jury bak. petit jury. petty larceny çok değerli olmayan bir şey çalma. petty officer den. assubay, erbaş. pettily z. önemsiz olarak; habbeyi kubbe yaparak. pettiness i. küçük şeylerle uğraşma; aşağılık.
petulants. huysuz, ters, titiz, alıngan, sinirli. petulance, -cy i. terslik, huysuzluk. petulantly z. huysuzca, titizlikle, alınganlıkla.
pew(ünlem) Of! Püf!
pewi. kiliselerde oturacak sıra.
pewiti. kızkuşu, zool. Vanellus cristatus; kara başlı martı; sinekyutan.
pewteri. kurşun ve kalay alaşımı; bu alaşımdan yapılan kap.
peyotei., İsp., bot. içinde narkotik madde bulunan bir cins kaktüs.
Toplam 450 sonuç listeleniyor