Sözlük
Sponsor Bağlantılar
Çevir

EN 'ha' sonuçları
Çeviri ha'penny
(bak.) halfpenny .
 

3D Oyunlar
Türkiye'nin en güzel ve ilk 3d oyun sitesi - 3doyunlar.net

 
Çeviri habanera
(i.) Küba'da yapılan bir dans; bu dansa göre müzik.
 
Çeviri habeascorpus
(huk.) ihzar emri.
 
Çeviri haberdasher
(i.), ABD erkek giyimi satan mağaza; (ing.) tuhafiyeci. haberdashery (i.) şapka dükkânı; (ing.) tuhafiye eşyası veya dükkânı.
 
Çeviri habergeon
(i.) zırh yeleği.
 
Çeviri habiliment
(i.), (gen.) , (çoğ.) elbise, kıyafet, kılık.
 
Çeviri habit
(i.) adet, alışkı, alışkanlık, itiyat, tabiat, huy; iptila, düşkünlük; zihni yapı, kafa; yaradılış, tıynet; elbise, kıyafet, kılık; din adamları ve binicilerin giydiği özel kıyafet; (biyol.) özel olarak büyüme veya yetişme. habitforming (s.) iptilâ hasıl eden, alışkanlık meydana getiren. drug habit esrar alışkanlığı.
 
Çeviri habit
(f.) giydirmek. habited in giymiş.
 
Çeviri habitable
(s.) oturulabilir, ikamete elverişli habitabil'ity, hab'itableness (i.) oturulacak halde olma .
 
Çeviri habitant
(i.) (bir yerde) ikamet eden kimse.
 
Çeviri habitat
(i.) bir hayvan veya bitkinin yetiştiği yer; herhangi bir şeyin doğal yeri .
 
Çeviri habitation
(i.) ikamet, oturma; mesken, ev.
 
Çeviri habitual
(s.) alışılmış, mutat, itiyat edinilmiş; daimi. habitually (z.) alışıldığı şekilde, âdet üzere. habitualness (i.) alışkanlık, âdet, mutat oluş.
 
Çeviri habituate
(f.) alıştırmak, alışkanlık haline getirmek, itiyat kespettirmek. habitua'tion (i.) itiyat, alışkanlık.
 
Çeviri habitude
(i.) âdet, itiyat, alışkanlık.
 
Çeviri habitue
(i.) müdavim, daimi ziyaretçi.
 
Çeviri hachure
(i.), (f.), (güz. san.), resimde göIge çizgileri; haritalarda dağ yamaçlarını gösteren ince çizgi, tarama çizgi; (f.) tarama çizgilerle göstermek.
 
Çeviri hacienda
(i.) büyük çiftlik, fabrika veya iş yeri.
 
Çeviri hack
(i.), (f.) kira beygiri; ihtiyar at; kiralık atlı araba; AB,D, (k,dili.) taksi; külüstür araba; (f.) araba sürmek, taksi şoförlüğü yapmak. huck stand taksi durağı.
 
Çeviri hack
(f.), (i.) çentmek, yarmak, yontmak, kıymak; (İng,), (leh.) toprağı sürüp ekmek; kuru kuru öksürmek; A,B,D, argo becermek; slang çakmak; (i.) çentik; çentmeye mahsus alet; kekeleme; kuru öksürük; incik kemigine atılan tekme.
 
Çeviri hack
(i.), (f.), (s.) adi yazılar yazan kalitesiz yazar; (f.) para için adi yazı yazmak; (s.) adi yazıya ait. hack work adi yazı. hack writer para için adi yazı yazan kimse.
 
Çeviri hack
(i.) balık, peynir veya tuğla kurutmak için kullanılan ızgara.
 
Çeviri hackle
(f.) çentmek, yontmak, parçalamak; yontulmak, parçalanmak.
 
Çeviri hackle
(i.), (f.) keten ve kendir tarağı; horozun boynundaki uzun ve ince tüyler; bu tüyden yapılmış sinek şeklindeki olta iğnesi; (çoğ.) kızgınlık anında köpeğin boynunda dikleşen tüyler; (f.) keten tarağı ile taramak; olta ucuna suni sinek yemi takmak.
 
Çeviri hackney
(i.), (s.), (f.) binek veya koşum atı; kira arabası; (s.), (mec.), çok kullanılmış; adi, bayağı; (f.), (nad.) sokak arabası gibi daima ve her işe kullanmak; eskitmek, körletmek.
 
Çeviri hackneyed
(s.) adi, harcıa1em, günlük; dile düşmüş; basmakalıp; kaşarlanmış.
 
Çeviri hacksaw
(i.), hack saw demir testeresi, vargel testere.
 
Çeviri had
(bak.) have.
 
Çeviri haddock
(i.) mezit balığı, (zool.) Melanogrammus aeglefinus.
 
Çeviri hade
(i.), (f.), (jeol.), damarın dik vaziyetten ayrılma açısı; (f.) bu suretle eğrilmek.
 
Çeviri hades
(i.), (mit.), öIüler diyarının tanrısı Pluton'un diğer bir adı; ölülerin ruhlarının bulunduğu yer.
 
Çeviri hadj
(i.) hac.
 
Çeviri hadji
(i.) hacı. haema, haemato, haemo (bak.) hema, hemato, hemo.
 
Çeviri hafiz
(i.) hafiz.
 
Çeviri haft
(i.), (f.) bıçak sapı, kılıç kabzası; (f.) bıçağa sap takmak .
 
Çeviri hag
(i.) yaşlı çirkin kadın, kocakarı, acuze; buyücü kadın; eski dişi hayalet veya cin.
 
Çeviri hagfish
(i.) yılanbalığına benzeyen ve başka balıkların vücuduna başını sokarak yaşayan ufak deniz balığı.
 
Çeviri haggada
(i.) Musevi din kitaplarının efsane kısmı; Musevi din kitaplarının tefsiri. haggadic (s.) bu kitaplara veya tefsirlere ait. haggadist (i.) bu kitap veya tefsirlerin yazarı.
 
Çeviri haggard
(s.) yorgunluk ve açlıktan dolayı bitkin görünüşlü; yabani görünüşlü, yabani davranışlı (doğan).
 
Çeviri haggis
(i.), iskoç koyun veya dana ciğer ve yüreği ile yapılan soğanlı yahni.
 
Çeviri haggish
(s.) cadı gibi, acuze gibi.
 
Çeviri haggle
(f.), (i.) sıkı pazarlık etmek; çekişmek; acemice kesmek; (i.) sıkı pazarlık; çekişme.
 
Çeviri hagiographa
(i.), (çoğ.) Eski Ahit'te Tevrat ve peygamberlere ait kitapların dışında kalan kitaplar.
 
Çeviri hagiographer
(i.) azizler hakkında yazan kimse.
 
Çeviri hagiolatry
(i.) azizlere tapma.
 
Çeviri hagiology
(i.) azizlerin hayatı ile ilgili edebiyat .
 
Çeviri hagridden
(s.) büyülenmiş olduğundan dolayı kederli. ,
 
Çeviri hague
The (heyg) Lahey .
 
Çeviri hah
(bak.) ha.
 
Çeviri haha
(i.), ünlem kahkaha sesi; ünlem Hahhah !
 
Çeviri haha
(i.) bir bahçenin etrafındaki alçak çit.
 
Çeviri haik
(i.) Arapların başları ile beraber vücutlarına sarındıkları kumaş, ihram, çarsaf.
 
Çeviri haiku
(i.) Japonlara has üç mısralık kıtalardan meydana gelen kısa şiir.
 
Çeviri hail
(f.), (i.) selâmlamak; çağırmak; seslenmek; (i.) selâmlama, seslenme. hail fellow well met samimi dost, yakın arkadaş; herkesle çabuk ahbap olan kimse, sıcakkanlı kimse, samimiyetten hoşlanan kimse. hail from den, ,,, Iimanından kalkmak. Where do you hail from? Nerelisin? Nereden geldin? within hail ses duyulacak mesafede, yakın.
 
Çeviri hail
(i.), (f.) dolu; dolu gibi yağan şey; (f.) dolu halinde yağmak veya yağdırmak; hızlı ve şiddetli gelmek (söz, yumruk). hailstone (i.) dolu tanesi. hailstorm (i.) dolu fırtınası.
 
Çeviri hair
(i.) saç,kıl, tüy; kıl payı mesafe. hair curler bigudi. hair net saç filesi. hair pencil kıldan yapılmış ince resim fırçası. hair remover kılları döken ilâç. hair re storer saçı beslediği zannedilen ilâç. hair shirt at kılı gömlek, ceza gömleği. hair spray saç tuvaletini korumak için saça püskürtülen sıvı, sprey . hair trigger tabancanın çok hassas tetiği. get in one,s hair bir kimseyi rahatsız etmek, bir kimseye yapışmak, taciz etmek. His hair stood on end. Tüyleri ürperdi. Iet one's hair down ABD, (argo.) içini dökmek. not turn a hair kılını kıpırdatmamak . to a hair tıpkı, tamamen aynı .
 
Çeviri hairbreadth
(s.), (i.) kıl payı; (i.) kıl kadar mesafe .
 
Çeviri hairbrush
(i.) saç fırçası.
 
Çeviri haircloth
(i.) kıldan yapılmış sert bir kumaş.
 
Çeviri haircut
(i.) saç tıraşı; saç kesilme biçimi. I want a haircut. Saçımın kesilmesini istiyorum.
 
Çeviri hairdo
(i.) (çoğ. dos) saç tuvaleti, saç şekli,
 
Çeviri hairdresser
(i.) kuvaför, berber .
 
Çeviri hairline
(i.) (alında) saç çizgisi; ince çizgi .
 
Çeviri hairpin
(i.), (s.) saç tokası, firkete; (s.) ''u'' şeklinde kıvrılan. hairpin turn keskin viraj.
 
Çeviri hairraising
(s.) korkunç .
 
Çeviri hairsplitter
(i.) kılı kırk yaran kimse.
 
Çeviri hairspring
(i.) saatin içindeki kıl gibi yay .
 
Çeviri hairy
(s.) kıllı tüylü, kıldan yapılmış; kıl gibi; ABD, (argo.) tehlikeli; mükemmel. hairi ness (i.) tüylülük, kıllılık.
 
Çeviri haiti
(i.) Haiti.
 
Çeviri hake
(i.) barlam (balık), merlos, (zool.) Merluccius vulgaris .
 
Çeviri halakah
(i.) Musevi dinindeTalmud'da bulunan kuralların toplamı.
 
Çeviri halation
(i.), (foto.) resimde karşıdan gelen kuvvetli ışığın pencere gibi yerlerin kenarlarından taşması.
 
Çeviri halberd , halbert
(i.) eskiden kullanılan baltalı kargı, teber. halberdier' (i.) bu silâhı kullanan kimse, teberdar.
 
Çeviri halcyon
(i.), (s.) yalıçapkını, iskelekuşu emircik, (zool.) Alcedo atthis; kış başında deniz kenarında yumurtladığı zamanlarda fırtınayı durdurduğu farzolunan hayal mahsulü bir kuş; (s.) bu hayali kuşa ait; durgun, sakin, dingin. halcyon days kış ortasında iyi hava; sulh ve bereket devresi .
 
Çeviri hale
(f.) surüklemek .hale into court mahkemeye celbetmek.
 
Çeviri hale
(s.) sağlam, dinç, zinde.
 
Çeviri half
(s.), (z.), (i.) yarım (for less than one); buçuk (for more than one); (z.) yarı, yarı yarıya; kısmen; (i.) yarı. half binding arkasıyla köşeleri deri ve yanları kâgıt veya bez cilt. half blood melez, yarım kan. half brother üvey erkek karde, anne veya babası bir olan erkek kardeş. half crown iki buçuk şilin değerinde eski ingiliz gümüş parası. half gainer balıklama dalış. half hitch dülger bağı bir volta, sade ilmik. helf holiday yarım gün tatil, öğleden sonra tatil. half life (fiz.) radyoaktif bir maddenin yarısının kaybolması için gerekli olan müddet, yarılanma süresi. half measures yeterli olmayan tedbirler. half mourning yarı matem elbisesi, matem süresinin sonunda giyilen grili veya beyazlı elbise. half nelson spor boyunduruk. half note (müz.) ikilik nota, beyaz nota. half pay yanm maaş; açıkta bekleme maaşı. half pint bir bardaklık öIçü; ABD, argo kısa boylu adam. half seas over sarhoş. half sister üvey kız kardeş. half sole gizli pençe, yanm pençe .half time haftaym, ara; yanm günlük (çalışma). at half cock tetiği yan çekilmiş halde; çileden çıkmış halde, tepesi atmış olarak. better half eş (kadm veya erkek). by half çok fazla. cut in half, cut into halves yarıya bölmek .do a thing by halves bir işi yanm yamalak yapmak. go halves yarı yarıya böIüşmek. go off halfcocked (k.dili) tedariksiz gitmek. have half a mind meyilli olmak. It is half past one. Saat bir buçuk. not half bad hiç de fena olmayan.
 
Çeviri halfandhalf
(z.), (s.), (i.) yarı yarıya; (s.) karışık; (i.), (ing.) iki çeşit içki karışımı.
 
Çeviri halfback
(i.), spor hafbek.
 
Çeviri halfbaked
(s.) yarı pişmiş; iyi düşünülmemiş.
 
Çeviri halfbreed
(s.), (i .) melez, yanm kan (kimse) .
 
Çeviri halfcaste
(i.), (s.) babası Avrupalı annesi Hintli olan kimse; (s.) melez.
 
Çeviri halfhearted
(s.) isteksiz, gevşek, gayretsiz.
 
Çeviri halflength
(s.), (i.) yanm boy; vücudun yukan kısmını gösteren resim .
 
Çeviri halfmast
(i.) bayrağın yarıya indirilmesi.
 
Çeviri halfmoon
(i.) yarımay .
 
Çeviri halfpenny
(çoğ. halfpence) (i.), (ing.) yarım peni.
 
Çeviri halfsole
(f.) pençe vurmak (ayakkabı).
 
Çeviri halftone
(i.), (matb.) resmi hafif noktalarla gösteren klişe.
 
Çeviri halftrack
(i.) arkası ttırtıllı önü tekerli askeri vasıta.
 
Çeviri halftruth
(i.) kısmen doğru olan iddia.
 
Çeviri halfway
(z.), (s.) ortada, yan yolda; yetersiz olarak; (s.) yetersiz; yarı yolda bulunan (han veya otel). halfway house hapisten çıkanlann geçici olarak kalabileceği yurt.
 
Çeviri halfwitted
(s.) ahmak, budala, ebleh.
 
Çeviri halibut , holibut
(i.) kalkana benzeyen yassı bir balık, (zool.) Hippoglossus.
 
Çeviri halicarnassus
(i.) Bodrum, Halikarnas.
 
Çeviri halide
(i.), (kim.) klor grupundan bir unsurla meydana gelen tuz.
 
Çeviri halitosis
(i.) pis kokan nefes.
 
Çeviri hall
(i.) koridor, dehliz; hol; toplantı salonu, büyük salon; resmi veya umumi toplantılara mahsus bina; konak; okul veya üniversite binası .
 
Çeviri hallelujah , halleluiah
(ünlem) Allaha şükür!
 
Çeviri halliard
(bak.) halyard.
 
Çeviri hallmark
(i.) altın veya gümüşte ayar damgası; kalite işareti.
 
Çeviri halloo
ünlem, (i.), (f.) dikkati çekme ünlemi; avda köpekleri saldırtma ünlemi; (i.) hayret ifade eden ses; (f.) bağırarak cesaret vermek veya canlandırmak.
 
Çeviri halloo
ünlem, (ing.) Hayret! Hey !
 
Çeviri hallow
(f.) takdis etmek, kutsamak.
 
Çeviri halloween
(i.) 31 Ekim akşamı, çocukların türlü kıyafetlere girerek eğlenceler tertip ettikleri hortlak gecesi.
 
Çeviri hallucinate
(f.) sanrılamak; sanrılatmak. hallucina'tion (i.), (psik.) sanrı vehim, kuruntu; akli denge bozukluğundan ileri gelen kuruntu. hallu'cinative, hallu'cinatory (s.) sanrı kabilinden, kuruntu getiren .
 
Çeviri hallucinogen
(i.), (tıb.) sanrıya kapılmaya sebep olan ilaç. hallucinogen'ic (s.), (i.) sanrıya kapılmaya sebep olan (esrar) .
 
Çeviri hallucinosis
(i.), (tıb.) sanrı getiren hastalık.
 
Çeviri hallux
(çoğ. halluces) (i.), (anat.) ayak başparmağı.
 
Çeviri hallway
(i.) koridor; hol.
 
Çeviri halm
(bak.) haulm.
 
Çeviri halo
(i.) (çoğ. los, loes) hale, ağıl, ışık halkası; (güz.) (san.) azizlerin başı etrafına konulan hale; şeref nuru.
 
Çeviri haloid
(s.), (i.), (kim.) halojenli, halojenimsi; (i.) bir halojenle meydana gelen tuz.
 
Çeviri haloqen
(i.), (kim.) halojen, tuzveren.
 
Çeviri halt
(i.), (f.) duruş; durma, duraklama; mola; (f.) durmak; duraklamak, durdurmak. call a halt durdurmak, kesmek, son vermek.
 
Çeviri halt
(s.), eski topal, aksak. the halt topallar, sakatlar.
 
Çeviri halt
(f.) kusurlu olmak, eksik olmak (vezin); duraksamak, tereddüt etmek. halting (s.) duraksayan.
 
Çeviri halter
(i.), (f.) yular; boyundan askılı ve sırtı açık bir çeşit kolsuz kadın bulüzü; idam ipi; (f.) yular takmak; yular takarcasına bir kimseye engel olmak; iple asmak, idam etmek.
 
Çeviri halve
(f.) yarıya bölmek, iki eşit kısma ayırmak; yarıya indirmek .
 
Çeviri halves
(bak.) half .
 
Çeviri halyard , halliard
(i.), (den.) kandilisa, abli, çördek, bazı yelken ve serenleri veya bayrağı yerine kaldıran halat .
 
Çeviri halys
(i.) Kızılırmak (eski ismi).
 
Çeviri ham
(i.), (f.) jambon, domuz budu; (çoğ.) kıç kaynağı, insanın kaynak ve oturma yeri; kaynak, but; dizin alt veya iç kısmı; tiyatro abartarak oynayan oyuncu; (k.dili) amatör radyo operatörü; (f.), argo aşırı duygusal veya abartmalı bir şekilde oynamak.
 
Çeviri hamadryad
(i.), (mit.) orman perisi, ağaç perisi; zehirli bir Hindistan yılanı; bir çeşit Habeş maymunu
 
Çeviri hamal
(i.) hamal.
 
Çeviri hamburg
(i.) Hamburg; bir çeşit kara üzüm; bir çeşit ufak tavuk; bir çeşit erkek şapkası.
 
Çeviri hamburger
(i.) sığır kıyması; bu kıymadan yapılmış köfte, hamburger.
 
Çeviri hame
(i.) hamutun koşum kayışına bağlı eğri tahtalarından biri.
 
Çeviri hamitic
(i.); (s.) Kuzey Afrika'da bir dil ailesi (Eski Mısır dili, Berberce); (s.) bu dil ailesine ait .
 
Çeviri hamlet
(i.) ufak köy, birkaç evden ibaret köy.
 
Çeviri hammer
(i.) çekiç, tokmak; (anat.) çekiçkemği; tüfek horozu; muhtelif aletlerin uzunca, yassı ve ekseriya oynak kısımları; mezatçı tokmağı. hammer and sickle orak ve çekiç. hammer and tongs (k. dili) büyük gürültü ve gayretle. hammer lock güreşte kolun arkaya bükülmesi. hammer throw spor çekiç atma yarışması. between the hammer and the anvil iki ateş arasında, çok zor durumda. claw hammer tırnaklı çekiç. come under the hammer açık artırma ile satılmak. pick hammer tek ağızlı kazma.
 
Çeviri hammer
(f.) çekiçle vurmak, çekiçlemek; çekiçle işlemek; yumruk atmak, yumruklamak; (kalp) hızla atmak; zihnen çok çalışmak; saldırmak, hücum etmek. hammer an idea into one's head bir kimsenin kafasına bir fikri sokmak, zorla anlatmak. hammer at azimle uğraşmak, uğraşıp durmak. hammer away durmadan çalışmak. hammer out şekil vermek, plan yapmak.
 
Çeviri hammerhead
(i.) çekiç balığı, (zool.) Sphyrna zygaena malleus.
 
Çeviri hammock
(i.) hamak, (den.) branda yatak.
 
Çeviri hamper
(i.) sepet sandık, kapaklı büyük sepet, çamaşır sepeti.
 
Çeviri hamper
(f.), (i.) engel olmak, mâni olmak; (i.) engel, mânia; (den.) arma.
 
Çeviri hamster
(i.) iri avurtlarında yiyeceğini yuvasıma taşıyan sıçan türünden kemirici bir hayvan, (zool.) Cricetus.
 
Çeviri hamstring
(i.), (f.) (strung) (anat.) diz arkasmda bulunan iki büyük kirişten biri; (f.) bu kirişleri kesmek; sakatlamak, topal etmek; çalışamaz hale getirmek .
 
Çeviri hamulus
(çoğ. li) (i.) küçük kanca, çengelcik, kanca şeklinde çıkıntı.
 
Çeviri hand
(f.) elle vermek; el vermek; (den.) yelkeni istinga edip sarmak. hand down nesilden nesile devretmek; karar vermek . hand in yetkili bir kimseye vermek. hand it to argo haklı olarak övmek. hand on babadan oğula geçirmek; başkasına vermek. hand out dağıtmak. hand over vermek, devretmek, teslim etmek.
 
Çeviri hand
(i.) el; el gibi uzuv (maymun ayağı, şahin pençesi, Istakoz kıskacı); kudret, yetki, salahiyet; parmak, işe karışma; maharet, hüner; el yazısı, imza; yardım; usta; yetki sahibi kimse; işçi, amele; taraf, yan; saat yelkovanı veya akrebi; atın yüksekliğini öIçmeye mahsus bir öIçü (on santimetre); alkış; iskambil el, sıra; oyun; hevenk; tütün yaprağı demeti. hand and foot bütün isteklerini karşılamak üzere, el pençe divan. hands down parmağını kıpırdatmadan, ko laylıkla. hand glass el aynası; el büyüteci . hand grenade el bombası. hand in glove with... ile çok yakın ilişkisi olan. hand in hand el ele. hand loom el tezgahı. Hands off ! Dokunma ! Elini sürme ! Bırak ! hand organ latarna. hand running (k.dili) sıra ile, arkası kesilmeden. hand to hand göğüs göğüse, yumruk yumruğa . handtomouth (s.) kıt kanaat geçinen; ihtiyatsız, çok müsrif. Hands up ! Eller yukarı ! Davranma ! a heavy hand sertlik zulüm. all hands (den.), tekmil tayfa. an old hand at tecrübeli, usta, ehil, kurt. at first hand doğrudan doğruya, birinci elden, asıl yerinden. at hand yakın, yanında, el altmda . be on one's hands (görev veya sorumluluk) omuzlarında olmak; elinde kalmak. by hand el ile. change hands el değiştirmek ,başkasının eline geçmek. clean hands suçsuzluk, masumluk. eat out of one's hand bir kimsenin elinden yemek; bir kimsenin fikirlerini kabul edip ona uymak; bir kimsenin dalkavuğu olmak. force one's hand zorla yaptırmak; bir kimseyi yapacağnı açığa vurmaya mecbur etmek. from hand to hand elden ele. give one's hand to bir kimse ile evlenmeyi kabul etmek. have a hand in it bir işle ilgisi olmak, bir işin içinde parmağı olmak. have one's hands full fazla meşgul olmak , zor başa çıkmak; başka işe vakti olmamak. in hand elde; hazırlanmakta; kontrol altında, gözaltında. in one's hands uhdesinde, elinde. keep one's hand in hünerini kaybetmemek; üstünde devamlı çaIışmak. Iay hands on el atmak, tecavüz etmek, yakalamak; takdis etmek, kutsamak. Iend veya give a hand yardım etmek, elini uzatmak. near at hand yakınında, yanı başında. off one's hands elinden çıkmış, sorumluluğu dışında. on all hands her taraftan. on hand elde; hazır, mevcut. on the one hand, on the other hand diğer taraftan. out of hand hemen, birdenbire; elden çıkmış, kontrolsüz. second hand sa- niye ibresi. show one's hand niyetini açığa vurmak. take in hand girişmek, üstüne almak. throw up one's hand ümitsizce bırakmak. turn one's hand to something bir işi ele almak. upper hand üstünlük wash one's hands of sorumluluğu üzerinden atmak, sıyrılmak. with a high hand zorbalıkla, kaba güçle.
 
Çeviri handbag
(i.) el çantası, kadın çantası.
 
Çeviri handball
(i.), spor hentbol.
 
Çeviri handbill
(i.) el ilânı.
 
Çeviri handbook
(i.) el kitabı, rehber .
 
Çeviri handbreadth
(i.) bir el eninde ölçü (yaklaşık olarak 10 cm.).
 
Çeviri handcar
(i.) drezin.
 
Çeviri handcart
(i.) el arabası, çekçek.
 
Çeviri handclasp
(i.) el sıkışma.
 
Çeviri handcuff
(i.), (f.) kelepçe; (f.) kelepçe vurmak .
 
Çeviri handed
(s.) eli olan, elli.
 
Çeviri handful
(i.) avuç dolusu; az miktar; (k.dili) başa çıkılması zor olan kimse veya iş.
 
Çeviri handgrip
(i.) elle yakalama veya kavma; (çoğ.) göğüs göğüse çatışma.
 
Çeviri handgun
(i.) tabanca .
 
Çeviri handhold
(i.) tutamaç, tutamak .
 
Çeviri handicap
(i.), (f.) (ped, ping) mânia, engel; sakatlık; elverişsiz durum, handikap; spor engelli koşu; (f.) mânia koymak; engel olmak; yarışta mânia koymak .handicapped (s.) sakat, malul. mentally handicapped geri zekâlı. the handicapped sakatlar, yardıma muhtaç olanlar .
 
Çeviri handicraft
(i.) el sanatı .
 
Çeviri handiness
(i.) beceriklilik, maharet.
 
Çeviri handiwork
(i.), iş, elişi.
 
Çeviri handkerchief
(i.) mendil.
 
Çeviri handle
(f.) el sürmek, dokunmak; ele almak; kullanmak, elle kullanmak; elle idare etmek; idare etmek, muamele etmek; satmak; ele gelmek, ele uygun olmak.
 
Çeviri handle
(i.) sap, kulp, kabza, tutamaç, tutamak; tokmak; alet, bahane, vasıta; (k,dili.) bir kimseye verilen acayip isim. fly off the handle (k.dili.) kızmak, köpürmek, tepesi atmak.
 
Çeviri handlebar
(i.) (bisiklette) gidon; ABD, (k.dili) palabıyık.
 
Çeviri handling
(i.) elle dokunma; işleme tarzı. handling charges elden geçirme masrafları.
 
Çeviri handmade
(s.) elişi.
 
Çeviri handmaiden
(i.) eski hizmetçi kız ,evlatlık, besleme; cariye, odalık.
 
Çeviri handmedown
(s.), (i.), (k.dili) kullanılmış, elden düşme; (i.) kullanılmış elbise veya eşya .
 
Çeviri handout
(i.) bedava dağıtılan yiyecek, sadaka; bildiri .
 
Çeviri handpick
(f.) elle toplamak; dikkatle seçmek .
 
Çeviri handrail
(i.) merdiven parmaklığı, tırabzan.
 
Çeviri handsaw
(i.) el testeresi .
 
Çeviri handsel
(i.), (f.) (ed, ing veya led, ling) uğur getirmesi için verilen hediye; siftah; pey; ilk taksit; (f.) siftah ettirmek; pey vermek; yeni yapılan bir işin veya yeni alınan bir şeyin şerefine ziyafet vermek .
 
Çeviri handset
(i.) telefon makinası .
 
Çeviri handshake
(i.) el sıkma .
 
Çeviri handsome
(s.) yakışıklı; çok, bol, mebzul, iyi; cömert. handsomely (z.) cömertçe; bol bol .
 
Çeviri handspike
(i.) manivela .
 
Çeviri handspring
(i.) perende atma .
 
Çeviri handwork
(i.) elişi .
 
Çeviri handwriting
(i.) e! yazısı .
 
Çeviri handy
(s.) hazır, yakın, el altında; eli işe yatkın, becerikli, usta, mahir; elverişli, kullanışlı. handily (z.) kolay bir şekilde, elverişli olarak.
 
Çeviri handyman
(i.) elinden her iş gelen işçi.
 
Çeviri hang
(f.) (hanged) asarak idam etmek .
 
Çeviri hang
(i.) duruş (etek, perde); anlam, mana, kullanılış tarzı; sarkma, asılış. get the hang of usulünü öğrenmek, manasını kavramak. not give a hang aldırmamak, umursamamak .
 
Çeviri hang
(f.) (hung) asmak; takmak; sarkıt mak; eğmek (baş); kaplamak, yapıştırmak; ABD engellemek, mani olmak (jüri kararı); asılmak, asılı olmak, sallanmak, sarkmak . hang around (k.dili) başıboş gezerek beklemek. hang back tereddüt etmek, çekinmek . hang fire zamanında ateş almamak; neticesi çıkmamak. hang heavy yavaş geçmek (zaman). hang in the balance muallâkta olmak . Hang it ! Lânet olsun ! hang on bağlı olmak; yapışmak; peşini bırakmamak. hang out sarkmak, asılmak; sarkıtmak, asmak; argo (bir yerde) vakit geçirmek, oyalanmak. hang over abanmak, sarkmak, başında olmak (iş); tehdit etmek; eskiden kalmış olmak. hang together daima beraber olmak, birbirinden ayrılmamak; birbirini tutmak. hang up geri bırakmak, ertelemek, tehir etmek; ABD kapamak (telefon). be hung up on aklı bir şeye takılmak; bir şeyin delisi olmak; tutturmak .
 
Çeviri hangar
(i.) hangar .
 
Çeviri hangdog
(i.), (s.) sinsi adam; (s.) alçak, habis; mahcup, ürkek, korkak.
 
Çeviri hanger
(i.) askı, askı kancası; çengel; elbise askısı; oto makas köprücüğü; asan kimse, asıcı kimse.
 
Çeviri hangeron
(i.) tufeyli, çanak yalayıcı kimse, slang beleşçi kimse.
 
Çeviri hanging
(i), (s.) asma; ipe çekerek idam; (çoğ.) oda duvarlarına asılan kumaş; (s.) asılı, sarkan; askıda kalmış, bir sonuca varılmamış; idama layık; idam cezası vermeye meyilli.
 
Çeviri hangman
(i.) cellât .
 
Çeviri hangnail
(i.) şeytantırnağı .
 
Çeviri hangout
(i.), argo ev, mesken, sık gidilen yer .
 
Çeviri hangover
(i.), ABD, (k.dili) içkiden meydana gelen baş ağrısı; geçmiş zamandan kalmış olma .
 
Çeviri hangup
(i.), argo güçlük, engel; özel mesele; meraklısı olunan şey; takınak .
 
Çeviri hank
(i.) çile, yün veya ipek çilesi; kangal .
 
Çeviri hanker
(f.), (gen.) after veya for ile arzulamak, özlemini çekmek, hasret çekmek, özlemek. hankering (i.) istek, arzu, özlem.
 
Çeviri hankypanky
(i.), (k.dili) hilekârlık, sinsilik; ABD, argo zina .
 
Çeviri hanoi
(i.) Hanoi .
 
Çeviri hanse
(i.) ortaçağda tüccar loncası .
 
Çeviri hansom
(i.), hansom cab (han'sım) arabacısı arkada oturan iki tekerlekli ve tek atlı araba .
 
Çeviri hanukkah
(i.) Musevi dininde aşıklar bayramı .
 
Çeviri hapax
(Yun). Ancak bir kere görülen
 
Çeviri haphazard
(s.), (z.), (i.) rasgele, gelişigüzel; (i.) şans, rastlantı.
 
Çeviri hapless
(s.) talihsiz, bahtsız.
 
Çeviri haploid
(s.), (i.), (biyol.) yarı kromozonlu (hücre).
 
Çeviri happen
(f.) olmak, vaki olmak, meydana gelmek, rast gelmek. happen on rast gelmek, bulmak.
 
Çeviri happening
(i.) olay, vaka; tiyatro kısmen ve irticalen sahneye konan ve seyircileri şaşırtmak gayesini güden oyun .
 
Çeviri happenstance
(i.) ABD, (k.dili) rastlantı, tesadüf.
 
Çeviri happily
(z.) mutlulukla, sevinçle; iyi bir tesadüf olarak.
 
Çeviri happiness
(i.) saadet, mutluluk, bahtiyarlık; uygunluk.
 
Çeviri happy
(s.) mutlu, mesut, talihli, memnun, bahtiyar, sevinçli; şen, neşeli; uygun, yerinde olan; ABD, argo ...delisi ( msl. girl happy kız delisi. ) happygolucky (s.) kaygısız; bir şeye aldırmaz, neşeli .
 
Çeviri harakiri
(i.) harakiri .
 
Çeviri harangue
(i.), (f.) uzun ve şiddetli konuşma, tirad; (f.) uzun ve şiddetli bir şekilde konuşmak, tirad söylemek .
 
Çeviri harass
(f.) rahat vermemek; yormak, bizar etmek, tedirgin etmek, taciz etmek; (ask.) aralıksız saldırılarla taciz etmek . harass'ment (i.) taciz, bizar, rahatsızlık.
 
Çeviri harbinger
(i.) haberci, müjdeci .
 
Çeviri harbor, (ing.) harbour
(i.), (f.) liman; sığınacak yer, sığınak; (f.) barındırmak; misafir etmek; beslemek. harborage (i.) barınacak yer, sığınak, melce .
 
Çeviri harbormaster
(i.) Iiman şefi .
 
Çeviri hard
(s.) katı, sert, pek; güç, müşkül, zor, çetin; zalim, merhametsiz, kalpsiz, şefkatsiz; şiddetli, kötü, acı; anlaşılmaz, zor; ağır; çalışkan, faal; inatçı, ters; çirkin, kötü; acı (su); gram. kalın sesli (harf); cimri, pinti, hasis; eksi, ekşimiş, alkol derecesi yüksek, sert (içki). hard and fast rule değişmez kanun, istisna kabul etmez kaide. hard cash, hard money madeni para; nakit para. hard cider alkolleşmiş elma suyu. hard coal (min.) antrasit. hard court te niste beton kort. hard drug morfin gibi bedende alışkanlık yaratan uyuşturucu madde. hard facts ABD, (k.dili) kesin deliller . hard hat (ing.) me!on şapka; kask, miğfer. hard hit büyük zarara uğramış. hard labor ağır iş cezası. hard luck talihsizlik, şanssızlık. hard maple isfendan ağacı, akçaağaç gibi şeker veren bir cins ağaç, (bot.) Acer saccharum. hard of hearing ağır işiten. hard row to hoe çetin iş. hard rubber ebonit. hard sauce ahçı. şeker ve tere yağı ile yapılan tatlı sos. hard sell ABD, (k.dili) ısrarla satış usulü. hard times güç zamanlar, sıkıntılı günler. hard up eli dar, muhtaç. hard water kireçli su. a hard bargain çekişe, çekişe pazarlık. hardly (z.) güçlükle, güçbela; ancak, hemen hemen; az bir ihtimalle. hardness (i.) güçlük, zorluk; sertlik; terslik, aksilik.
 
Çeviri hard
(z.) zorla, kuvvetle, hızla; sertlikle, güçlükle, müşkülâtla; sıkıca; katı, sert; çok, aşırı; yakın, yanı başında; (den.) alabanda; son hadde kadar. hard by pek yakın, yakında. be hard put to it zor durumda olmak, darlıkta olmak. die hard şiddetle karşı koymak, kolay teslim olmamak. go hard with için zor olmak, için acı olmak .
 
Çeviri hardbitten
(s.) inatçı, serkeş, bildiğini okuyan.
 
Çeviri hardboiled
(s.) lop, katı (yumurta); (k.dili) sert; kolay kanmaz.
 
Çeviri hardcore
(s.), ABD sabit, kararlı, sabit fikirli, colloq. çetin ceviz.
 
Çeviri hardearned
(s.) güç kazanılmış, alın teriyle kazanılmış.
 
Çeviri harden
(f.) sertleştirmek, katılaştırmak, pekiştirmek; kuvvetlendirmek; sertleşmek, katılaşmak, pekişmek; kuvvetlenmek; donmak (çimento). hardened (s.), ask. yeraltında ve bombalara karşı takviye edilmiş (üs, roket üssü).
 
Çeviri hardener
(i.) sertleştiren kimse veya madde; sikatif; çelik tavcısı .
 
Çeviri hardfavored
(s.) çirkin, sert ifadeli .
 
Çeviri hardfisted
(s.) tamahkâr, cimri, eli sıkı; yumruğu kuvvetli .
 
Çeviri hardfought
(s.) sıkı dövüşmüş.
 
Çeviri hardhat
(i.), ABD inşaat işçisi; aşırı tutucu kimse.
 
Çeviri hardheaded
(s.) makul düşünen, hislerine mağlup olmayan .
 
Çeviri hardhearted
(s.) katı yürekli, kalpsiz, merhametsiz.
 
Çeviri hardihood
(i.) cüret; arsızlık, küstahlık yiğitlik, cesaret;
 
Çeviri hardline
(s.) sert, sıkı .
 
Çeviri hardnosed
(s.), argo kendi menfaatini düşünen, çıkarcı .
 
Çeviri hardpan
(i.) sert toprak, killi toprak: işlenmemiş sert toprak; sağlam temel.
 
Çeviri hardshell
(s.) sert kabuklu; ABD (k,dili) sabit fikirli.
 
Çeviri hardship
(i.) sıkıntı, darlık, meşakkat; eza, cefa .
 
Çeviri hardtack
(i.) peksimet, galeta .
 
Çeviri hardtop
(i.) (oto.) üstü çelik araba .
 
Çeviri hardware
(i.) madeni eşya, hırdavat; nalbur dükkânı; silâh; kompütör aksamı .
 
Çeviri hardwood
(i.) (gürgen, meşe, karaağaç gibi) sert tahtalı ağaç; bu ağaçların keresteleri .
 
Çeviri hardworking
(s.) çok çalışkan .
 
Çeviri hardy
(s.) tahammüllü, mukavim, dayanıklı, kuvvetli; cesur, gözüpek, cüretkâr, yiğit; kendine güvenen, atılgan, küstah; kışa dayanıklı, soğuğa dayanıklı (özellikle bitkiler). hardily (z.) yiğitlikle, mertçe. hardiness (i.) dayanıklılık, mukavim oluş.
 
Çeviri hardy
(i.) örs keskisi .
 
Çeviri hare
(i.) yabani tavşan, (zool.) Lepus europaeus hare and hounds yola ufak kağıt parçaları saçarak oynanan tavşan-tazı oyunu,
 
Çeviri harebell
(i.) çançiçeği, yaban sümbülü, (bot.) Campanula rotundifolia .
 
Çeviri harebrained
(s.) kuş beyinli, kafasız .
 
Çeviri harelip
(i.) yarık dudak, tavşandudağı .
 
Çeviri harem
(i.) harem, harem dairesi .
 
Çeviri haricot
(i.) etli yahni; yeşil fasulye. haricot bean kuru fasulye .
 
Çeviri hark
(f.) ünlem dinlemek, işitmek; ünlem Dinle! Dur! Sus! hark back sadede gelmek; geri çağırmak (tazı) .
 
Çeviri harken
(f.) eski dinlemek, dikkatini vermek .
 
Çeviri harl
(i.) keten ipliği, lif .
 
Çeviri harlequin
(i.), (s.) soytarı, palyaço; (s.) alacalı, çok renkli; dış köşeleri yukarı kıvrık (gözlük). harlequinade' (i.) pandomima, palyaço oyunu; soytarılık .
 
Çeviri harlot
(i.) fahişe, orospu .
 
Çeviri harlotry
(i.) fahişelik, orospuluk .
 
Çeviri harm
(i.), (f.) zarar, hasar; şer, kötülük; felaket; (f.) zarar vermek, kötülük etmek. out of harm's way emniyette, emin yerde .
 
Çeviri harmal
(i.) üzerlik, (bot.) Peganum harmala .
 
Çeviri harmful
(s.) zararlı, fena, ziyan verici. harmfully (z.) zarar verecek şekilde. harm fulness (i.) zararlılık, ziyankarlık .
 
Çeviri harmless
(s.) zararsız. harmlessly (z.) zararsız bir şekilde. harmlessness (i.) zararsızlık,
 
Çeviri harmonic
(s.), (i.) uyumlu, ahenkli; harmonik, harmoniye ait; kulağa hoş gelen; (mat.) müzik ahengine benzer oranlara ait; (i.) (müz.) harmonik ses, esas sese katılan ikinci diziden ses. harmonical (s.) harmoniyle ilgili; uyumlu, ahenkli. harmonically (z.) uyumlu olarak; harmonik olarak .
 
Çeviri harmonica
(i.) armonika, ağız mızıkası; irili ufaklı cam bardaklar veya madeni parçalardan meydana gelen bir çeşit çalgı .
 
Çeviri harmonics
(i.) (müz.), uyum bilgisi .
 
Çeviri harmonious
(s.) ahenkli uyumlu, birbirine uygun; tatlı sesli, hoş sesli; düzenli, muntazam. harmoniously (z.) ahenkli olarak, uyumlu olarak .
 
Çeviri harmonist
(i.), (müz.) kompozitör; uyum kurallarını bilen kimse .
 
Çeviri harmonium
(i.), (müz.) harmonyum, küçük org .
 
Çeviri harmonize
(f.) uyum sağlamak, ahenk temin etmek, düzen vermek; (müz.), harmonisini yapmak; uygun gelmek, uymak .
 
Çeviri harmony
(i.) ahenk, uyum; (müz.), harmoni, seslerin uyması; uygunluk; ahenk ilmi .
 
Çeviri harness
(i.), (f.) koşum takımı; pilot bağı; (f.) beygirin takımını vurmak, hayvanı koşmak; çalışacak duruma getirmek. harness maker saraç. in harness iş başında .
 
Çeviri haroosh
(i.), ABD şamata.
 
Çeviri harp
(f.) harp çalmak; harp çalarak ifade etmek. harp on üzerinde durmak, ısrarla yazmak veya söylemek. harper, harpist (i.) harpçı.
 
Çeviri harp
(i.), (müz.), harp.
 
Çeviri harpoon
(i.), (f.) büyük balıkları avlamakta kullanılan zıpkın; (f.) zıpkınlamak, zıpkınla öIdürmek. harpooner (i.) zıpkıncı.
 
Çeviri harpsichord
(i.), (müz.) klavsen gibi eski tip piyano, harpsikord .
 
Çeviri harpy
(i.) mitolojide yüzü ve vücudu kadına, kanatları ile ayakları kuşa benzer canavarlardan biri. harpy (i.) yırtıcı ve gaddar kimse. harpy (i.), harpy eagle Amerika'da bulunan bir cins kartal, (zool.) Thrasaetus harpyia .
 
Çeviri harridan
(i.) huysuz kocakarı.
 
Çeviri harrier
(i.) yağmacı kimse .
 
Çeviri harrier
(i.), (zool.) tavşan tazısı; şahin familyasından bir kuş. marsh harrier kırmızı doğan, üsküflü doğan, (zool.) Circus aeruginosus.
 
Çeviri harrow
(i.), (f.) tapan, kesek kırma makinası; (f.) tırmık çekmek, kesek kırmak; hırpalamak, eziyet etmek; sinirlendirmek. harrowing (s.) üzücü, asap bozucu .
 
Çeviri harry
(f.) soymak, yağma etmek; rahat vermemek, taciz etmek, bizar etmek .
 
Çeviri harsh
(s.) sert, acı; kaba, haşin, ters, huysuz, insafsız. harshly (z.) sertçe, huysuzca, kaba bir şekilde. harshness (i.) kabalık, haşinlik, terslik .
 
Çeviri harslet
bak. haslet.
 
Çeviri hart
(i.) erkek karaca .
 
Çeviri hartebeest
(i.) Güney Afrika'ya mahsus iri bir antilop .
 
Çeviri hartshorn
(i.) geyik boynuzu; eski, ecza. amonyum karbonatı, nişadırkaymağı . salts of hartshorn eski nışadır. spirits of hartshorn eski amonyak gazı, nışadırruhu .
 
Çeviri hartstongue
(i.) geyikdili, (bot.) Phyllitis scolopendrium .
 
Çeviri harumscarum
(s.), (i.) deli, patavatsız; (i.) delidolu kimse .
 
Çeviri haruspex
(i.) eski Roma ve Etrüsk'te kesilen kurbanın bağırsaklarına bakarak ilâhların arzularını oku- yan kâhin. haruspicy (i.) bu şekilde falcılık .
 
Çeviri harvest
(i.), (f.) hasat; hasat mevsimi, ekinleri biçme zamanı; ürün, mahsul, rekolte; semere, sonuç, netice; (f.) biçmek, hasat etmek, mahsul devşirmek. harvest home harman sonu; harman sonunda verilen ziyafet. har vest moon sonbahar başındaki dolunay. harvest mouse tarla faresi. harvest tick hasat zamanında türeyen bir çeşit sakırga.
 
Çeviri harvester
(i.) orakçı, hasatçı; biçer döğer .
 
Çeviri has
(bak.) have .
 
Çeviri hasbeen
(i.), (k.dili) etkisini kaybetmiş olan kimse veya şey, vakti geçmiş kimse veya şey.
 
Çeviri hasenpfeffer
(i.) tavşan yahnisi .
 
Çeviri hash
(i.), (f.) tavada pişirilen kıymalı patates; karmakarışık şey; berbat olmuş şey, bozulmuş şey; argo haşiş; (f.) et kıymak; ABD, (k.dili) bozmak; ABD, argo. garsonluk etmek. hash house ABD, argo. aşevi. hash over (k.dili) tartışmak, müizakere etmek. make a hash of (k.dili) bozmak, iyice karıştırmak. settle one's hash bir kimseyi tamamen susturmak, ağzını tıkamak; bir kimsenin işini bitirmek, ortadan kaldırmak .
 
Çeviri hashish , hasheesh
(i.) haşiş, kenevirden çıkarılan esrar .
 
Çeviri hasid
(i.) (çoğ. Hasi'dim) gizemci bir Musevi tarikatı üyesi.
 
Çeviri haslet, harslet
(i.) hayvanların (özellikle domuzun) yürek ve ciğer gibi yenilen iç uzuvları, sakatat.
 
Çeviri hasn't
(kıs.), has not.
 
Çeviri hasp
(i.), (f.) asma kilit köprüsü, kenet; iplik makarası; yün çilesi; (f.) kilit köprüsü geçirip kitlemek.
 
Çeviri hassle
(i.), ABD, argo tartışma: zorluk, güçlük; mücadele.
 
Çeviri hassock
(i.) diz veya ayak dayayacak minder, puf; ot öbeği.
 
Çeviri hast
eski, (bak.) have .
 
Çeviri hastate
(s.) mızrak başı şeklinde; (bot.), buna benzer üç köşeli (yaprak).
 
Çeviri haste
(i.) acele, hız, sürat; ivedilik . Haste makes waste. Acele işe şeytan karışır. in haste aceleyle, telâşla; tez olarak make haste acele etmek .
 
Çeviri hasten
(f.) acele ettirmek; acele etmek; sıkıştırmak, hız vermek, hızlandırmak.
 
Çeviri hasty
(s.) acele, tez, çabuk, süratli, seri; düşüncesiz; çabuk öfkelenen; aceleci, telâşçı . hasty pudding mahallebi, su veya sütle yapılmış mısır lapası. hastily (z.) aceleyle, telâşla. hastiness (i.) acelecilik, telâş .
 
Çeviri hat
(i.), (f.) şapka; kardinalin şapkası; kardinallik rütbesi; (f.) şapka giydirmek. pass the hat parsa toplamak, iane istemek. talk through one's hat (k.dili) palavra atmak, bilmediği şeyden bahsetmek. throw one's hat into the ring yarışa girmek (politikada). top hat silindir şapka. under one's hat ABD, (k.dili) gizli, mahrem.
 
Çeviri hatband
(i.) şapka şeridi.
 
Çeviri hatbox
(i.) şapka kutusu.
 
Çeviri hatch
(i.), den., ambar ağzı, ambar kapağı, kaporta; bent kapağı; bölmeli kapının alt kısmı; üstü açık kapı.
 
Çeviri hatch
(f.), (i.) ince çizgilerle süslemek, ince çizgiler halinde kakma yapmak; (i.) resim ve kakma işlerinde gölge hâsıl eden ince çizgi, tarama.
 
Çeviri hatch
(f.) kuluçka makinasıyle civciv çıkarmak; yumurtadan çıkmak; (plan) yapmak, (kumpas) kurmak. hatch, hatching (i.) bir defada kuluçkadan çıkan civcivler. hatcher (i.) kuluçka tavuk; kuluçka makinası .
 
Çeviri hatchel
(i.), (f.) (ed, ing veya led, ling) keten veya kendir tarağı; (f.) keten taramak .
 
Çeviri hatchery
(i.) balık veya civciv üretmeye mahsus yuva.
 
Çeviri hatchet
(i.) ufak balta, el baltası. bury the hatchet barışmak .
 
Çeviri hatchway
(i.), (den.), ambar ağzı, lombar ağzı; buna benzer bodrum kapağı.
 
Çeviri hate
(f.), (i.) nefret etmek; bir kimseye düşman olmak; nefret duymak; (i.) nefret, kin, düşmanlık.
 
Çeviri hateful
(s.) nefret edilen, kötü; nefretle dolu, kötü niyetli, hatefully (z.) nefretle. hatefulness (i.) kötü davranış; nefret .
 
Çeviri hatpin
(i.) şapka iğnesi .
 
Çeviri hatrack
(i.) şapka askısı .
 
Çeviri hatred
(i.) kin, nefret, düşmanlık .
 
Çeviri hatstand
(i.), hat tree şapka asmaya mahsus ayaklı askı.
 
Çeviri hatter
(i.) şapkacı.
 
Çeviri hauberk
(i.) zırh yelek.
 
Çeviri haughty
(s.) mağrur, kibirli, kendini beğenmiş. haughtily (z.) gururla, kibirle. haughtiness (i.) kibirlilik, gururlu olma, kendini beğenmişlik .
 
Çeviri haul
(f.), (i.) çekmek, çekerek taşımak; taşımak; (den.) vira etmek, hisa etmek; yön değiştirmek, dönmek (rüzgâr veya gemi); (i.) çekme, çekiş; bir ağda çıkarılan balıklar; bir seferde kazanılan şey veya miktar, parti; taşıma mesafesi; taşınııan şey. haul off ağır bir yumruk vurmak için kolu geriye atmak. haul over the coals azarlamak haşlamak. haul up çağırıp azarlamak; durmak. a fine haul bir defada ele geçen büyük parti. a long haul uzun taşıma mesafesi; uzun süren zor bir iş.
 
Çeviri haulage
(i.) çekiş, taşıma; (d.y.) taşıma ücreti.
 
Çeviri haulm , halm
(i.) ekin sapları, saman; bitki sapı .
 
Çeviri haunch
(i.) kalça; (çoğ.) kıç; koyun etinin but ile bel kısmı; (mim.), kemer koltuğu. haunched (s.) kalçalı.
 
Çeviri haunt
(f.), (i.) sık sık uğramak (gen hort lak veya ruhların yaptığı gibi); usandırmak, taciz etmek; akıldan çıkmamak; sık sık ziyaret etmek veya daima yanında bulunmak (bilhassa hortlak olarak); (i.) sık sık gidilen yer. haunted (s.) tekin olmayan, perili, hortlakların gezindiği. haunting (s.) zor unutulan, akıldan çıkmayan.
 
Çeviri haustellum
(i.) (çoğ. -la) bazı böcek ve kabuklu hayvanların emme organı.
 
Çeviri hautboy
(bak.), oboe .
 
Çeviri hauteur
(i.) kibir, gurur, azamet .
 
Çeviri havana
(i.) Havana; Küba tütününden yapılmış puro .
 
Çeviri have
(f.) (had, having) kural dışı çekimleri: simdiki zaman 1, you, we, they have (eski thou hast); he, she, it has (eski hath). geçmi zaman had (eski thou hadst). malik olmak, sahip olmak; olmak; saymak; tutmak; almak; elinde tutmak, hâkim olmak; fikir taşımak; elde etmek, ele geçirmek; ettirmek; (k.dili) aldatmak; (k.dili) cinsel ilişkide bulunmak. Yardımcı fiil olarak geçmiş zamanı gösterir. (msl. I go. Giderim. I have gone. Gittim.) have to meli, malı (msl. I go. Giderim. I have to go Gitmeliyim.) have a hand in bir işle ilgisi olmak; bir işin içinde parmağı olmak. have a mind to niyeti olmak have and hold kanunen sahip olmak. have at işe koyulmak. I've been had. Üç kağıda geldim. have done with bitirmek, işi tamamlamak. have had it argo. bıkmak (msl. I've had it: I am go ing to divorce my husband .Artık bıktım; kocamdan boşanacağım.); artık yetmek (msl, He's been cheating me for years, but now he's had it. Senelerdir beni aldatıyordu, ama artık yeter.) have in mind hatırında tutmak, aklında olmak. have it coming hak etmek. have it in for (bir kimseye) kin beslemek, kinci olmak. have it in one kabiliyeti olmak. have it out bir davayı kavga veya münakaşa ederek sonuç landırmak. Have it your own way. Siz bilirsiniz. Nasıl isterseniz öyle olsun. have none of izin vermemek, fırsat vermemek, kabul etmemek. have no use for nefret etmek,^tiksinmek. have on giyinmek. have one's eyes on gözu kalmak. have one's hands full çok meşgul olmak. have something on someone elinde suçlayıcı delil bulunmak. have to do with ilgisi olmak, alakası olmak. have to go (k.dili) sıkısmak. as Plato has it Eflatun'un deyişiyle. He will have it that iddia ediyor ki. I had better go. Gitsem iyi olur. I had him there. O noktada onu mat ettim . I had rather go. Gitmeyi tercih ederdim. I'll have his head veya hide .slang Elime geçirsem derisini yüzeceğim. I was angry at him, so I let him have it. Ona kızdım, onun için yüzüne bir yumruk indirdim veya onun için saldırdım. Let him have it. O alsın. argo Hakkından gelelim. Rumor has it that the government will fall. Söylentiye göre hükümet düşecek. The ayes have it. Lehte oy kullananlar kazandı .The boys had themselves a time. Çocuklar eğlendiler. We had news. Haber aldık.
 
Çeviri haven
(i.) (f.) Iiman; melce, sığınak; (f.) sığınmak, limana girmek .
 
Çeviri haversack
(i.) asker çantası; kumanya torbası .
 
Çeviri haves
(i.), (çoğ.) malik olanlar, mal sahipleri. the haves and the have-nots zenginler ve fakirler, varlıklılar ve yoksullar .
 
Çeviri havoc
(i.) hasar, tahribat, zarar ziyan . cry havoc savaşlarda askere yağma emri vermek. make havoc of harabeye çevirmek; tahrip etmek; kırıp geçirmek. play havoc with harap etmek, yerle bir etmek.
 
Çeviri haw
(f.), (bak.) hem .
 
Çeviri haw
(i.) bazı hayvanlarda üçüncü göz kapağı.
 
Çeviri haw
(f.), (i.) koşum atını sesle sola döndürmek; (i.) bu hareket için ata verilen emir.
 
Çeviri haw
(i.) alıç.
 
Çeviri hawaii
(i.) Hawaii .
 
Çeviri hawfinch
(i.) flurcun, (zool.) Cocco thraustes coccothraustes.
 
Çeviri hawk
(i.) (f.) şahin, doğan, (zool.) Falco; atmaca, (zool.) Accipiter; çaylak; askeri kuvvetle ihtilâfı halletmek isteyen kimse; (f.) atmaca veya şahin ile kuş avlamak; atmaca gibi kuşa saldırmak. hawkish (s.) savaş yanlısı.
 
Çeviri hawk
(f.) öksürerek gırtlağını temizlemeye çalışmak; balgam çıkarmak.
 
Çeviri hawk
(i.) alttan saplı sıvacı tahtası.
 
Çeviri hawk
(f.) sokakta öteberi satmak, seyyar satıcılık yapmak .hawker (i.) seyyar satıcı.
 
Çeviri hawkeyed
(s.) keskin bakışlı.
 
Çeviri hawknosed
(s.) gaga burunlu.
 
Çeviri hawkweed
(i.) sarı çiçekli bir bitki, (bot.) Hieracium mouseear hawk weed tırnak otu, farekulağı.
 
Çeviri hawse
(i.), (den.) Ioça deliği; geminin önü, baş taraftan çifte demirli geminin zincir yatağı. hawsehole (i.) Ioça deliği.
 
Çeviri hawser
(i.), (den.) palamar, yoma, kablo.
 
Çeviri hawthorn
(i.) alıç, (bot.) Crataegus oxyacantha.
 
Çeviri hay
(i.), (f.) saman, kuru ot, biçilip kurutulmuş ot; (f.) kurutmak için ot yetiştirmek; otu biçip kurutmak; otla beslemek; ot ekmek .hay fever saman nezlesi. hit the hay ABD, argo. yatmak. It ain't hay. ABD, argo. Az para değil. Make hay while the sun shines. Fırsattan istifade et.
 
Çeviri haycock
(i.) ot yığını, tınaz .
 
Çeviri hayfork
(i.) yaba, diren .
 
Çeviri haying
(i.) harman yapma .
 
Çeviri hayloft
(i.) otluk, samanlık .
 
Çeviri haymaker
(i.) tırpancı, harmancı, ot kurutan kimse; argo. nakavt, nakavt eden kuvvetli darbe.
 
Çeviri haymow
(i.) ahırın üst katında kuru ot saklamaya mahsus yer; burada saklanan saman yığını .
 
Çeviri hayrack
(i.) ot taşımak için arabaya eklenen kalas; ahırdaki samanlık.
 
Çeviri hayrick
(i.) açıkta duran ot yığını, tınaz .
 
Çeviri hayride
(i.) saman arabasıyle yapılan kır gezintisi.
 
Çeviri hayseed
(i.) saman tohumu; ABD, (k.dili) kaba köylü veya çiftçi.
 
Çeviri haystack
(i.) büyük ot yığını, tınaz.
 
Çeviri haywire
(i.), (s.) kuru ot balyalarını bağlamakta kullanılan tel; (s.), (k.dili) ayarsız, bozuk; deli, çatlak. go haywire (k.dili.) sapıtmak, delirmek.
 
Çeviri hazard
(i.), (f.) baht, şans, tehlike, riziko; tenis kortunun servis atılan tarafı; eski bir çeşit zar oyunu; bilardo oyununda bir vuruş; golf oyununda mânia; (f.) tehlikeye atmak, şansa bırakmak; cüret göstermek. hazard a guess tahmin etmek, kafadan atmak. at all hazards bütün tehlikelere rağmen, ne pahasına olursa olsun .
 
Çeviri hazardous
(s.) tehlikeli, rizikolu; şansa bağlı. hazardously (z.) tehlikeli olarak. hazardousness (i.) tehlike, riziko .
 
Çeviri haze
(i.) hafif sis, ince duman, pus; belirsizlik, müphemlik, çapraşıklık.
 
Çeviri haze
(f.), (den.), fazla veya çetin işle yormak; A.B.D., eşek şakası yaparak üzmek (özellikle üniversiteye yeni gelenleri).
 
Çeviri hazel
(i.), (s.) fındık ağacı, (bot.) Corylus; bu ağacın kerestesi; sarıya çalan kestane rengi; (s.) fmdık ağaca ait; açık kahverengi; elâ (göz). hazelnut (i.) fındık.
 
Çeviri hazing
(i.) dayak atma; fazla veya zor iş; şaka olarak munasebetsiz işler yaptırma.
 
Çeviri hazy
(s.) sisli, dumanlı, puslu; anlaşılmaz, müphem, belirsiz, muğlak, çapraşık.
 
Toplam 375 sonuç listeleniyor
Copyright © Dogrusozluk.comSponsor: ip adresim nedir cevaplar için doğru adres ipsorgu.com