Sözlük
Sponsor Bağlantılar
Çevir

EN 'fa' sonuçları
Çeviri fabeceae
(i)., (bot). fasulye familyası. fabaceous (s). fasulye familyasına ait.
 

3D Oyunlar
Türkiye'nin en güzel ve ilk 3d oyun sitesi - 3doyunlar.net

 
Çeviri fabian
(s)., (i). tedbirli ihtiyatlı; tereddüt eden, geciktiren, Anibal'i yıpratan QuintusFabius Maximus gibi; ingiltere'de ılımlı sosyalist bir derneğe mensup; (i). bu derneğin üyesi.
 
Çeviri fable
(f). hikâye söylemek, yalan söylemek. fabled (s). efsanevi, meşhur.
 
Çeviri fable
(i). masal, içinde hayvanların da insanlar gibi konuşup davrandığı hikâye, fabl; hayal gücüne dayanan hikâye, içinde morali olan hikâye, efsane, mit; yalan.
 
Çeviri fabliau
(çog aux) (i). manzum masal.
 
Çeviri fabric
(i). kumaş, bez, dokuma; bünye, nesiç, doku.
 
Çeviri fabricate
(f). imal etmek, parçalarını bir araya getirerek yapmak; uydurmak yalan söylemek, slang atmak. fabrica'tion (i). imal etme; yalan, uydurma. fab'ricar (i). imalatçı; uyduran veya atan kimse.
 
Çeviri fabulist
(i). hayal unsuruna dayanan hikâyeler yazan kimse; yalan uyduran kimse.
 
Çeviri fabulous
(s). inanılmaz, müthiş, mükemmel, fevkalade; uydurma, hayal mahsulü, efsanevi; abartılmış, mübalâğalı. fabulously (z)., (k.dili) inanılmaz mükemmellikte.
 
Çeviri face
(i). yüz, çehre, surat, sima; küstahlık, cüret; (ticari evrakta yazılı olan) asıl değer;on taraf; (sikke) resimli yüzey; (matb.) yazı;görünüş, üst, düzey, satıh; (mat.) düzey, yüz; (mad.) üzerinde çalışılan tünel duvarı veya sonu. face card resimli iskambil kağıdı. facedown yüz üstü, yüzü koyun .face lifting (tıb.) yüze uygulanan estetik ameliyatı. face to face karşı karşıya, yüz yüze. in the face of karşısında, dikkate alarak, rağmen. fly in the face of karşı gelmek. have the face yüzü tutmak, cüret etmek.Iose face itibarını kaybetmek. make a face yüzünü gözünü buruşturmak. make faces alay ederek yüzünü gözünü tuhaf şekillere sokmak. onthe face of it dış görünüşe göre. pull along face suratını asmak. put a bold face on (zor bir durum) karşısında cesaret göstermek. put a new face on the matter işin şeklini değiştirmek, işe baska cephe kazandırmak. save one's face kabahatini örtbas etmek.show one's face meydana çıkmak, kendini göstermek. to my face yüzüme karşı.
 
Çeviri face
yüzüne bakmak; yönelmek; karşılamak, karşı karşıya gelmek, yüz yüze gelmek, karşısında olmak; cesaretle karşılamak;iskambil kâğıt açmak; kaplamak, astarlamak;taşın yüzünü yontup düzeltmek, düzgünleştirmek; bakmak, dönmek; nâzır olmak, nezareti olmak face about aksi istikamete dönmek face down sukut ile veya küstahlıkla hasmını susturmak, karşısındakini sindirmek; yüzü koyun, yüzü alta gelerek face the music ABD, argo cezalandırılma ihtimali karşısında yılmamak face out sonuna kadar dayanmak face up to cesaretle karşılamak,farkına varmak
 
Çeviri faceplate
(i)., (mak.) tornada düz ayna,torna tezgâhında işin bağlandığı ayna.
 
Çeviri facesaving
(s). kabahati örten, vaziyeti kurtaran.
 
Çeviri facet
(i). kıymetli taşın yüzeyi, faseta;yon: (zool.) bileşik gözü teşkil eden ufak gözlerden her biri.
 
Çeviri facetiae
(i), (çoğ.) nükteli sözler; kaba nüktelerden ibaret kitaplar.
 
Çeviri facetious
(s). şakacı, latifeci, komikliği üzerinde, tuhaf. facetiously (z). şakalaşarak,latife ederek. face value itibari kıymet.
 
Çeviri facework
(i). bina veya duvar cephesine konan mermer gibi şey.
 
Çeviri facial
(s).,(i). yüze ait, veçhi;(i). yüz masajı. facial angle yüz açısı.
 
Çeviri facies
(i). dış görünüş; (jeol.) Kaya birikintilerinin bileşim ve oluşumlarını düzenleyen özelliklerin. toplamı; (tıb.) hastalık sırasında yüzün ifadesi.
 
Çeviri facile
(s). kolay; sevimli, cana yakın; uysal,kolay inanan, yumuşak huylu; mahir, usta,becerikli.
 
Çeviri facileprinceps
(Lat.) şüphesiz olarak birinci gelen.
 
Çeviri facilisdescensusaverno
(Lat.) Cehenneme giden yol kolaydır.
 
Çeviri facilitate
(f). kolaylaştırmak, teshiletmek.
 
Çeviri facility
(i). kolaylık, suhulet; fesahat;serbestlik; uzluk, hüner; (ask.) özel bir iş için yapılmış bina. facilities (i). vasıta, imkân,bina, tesisat.
 
Çeviri facing
(i). kaplama; kumaşın kenarına geçirilen astar.
 
Çeviri facsimile
(i). faksimile, kopya, suret,aynı, tıpkı; radyo veya telgraf ile resim veya yazı gönderilmesi metodu.
 
Çeviri fact
(i). gerçek, hakikat; durum, gösterilen husus veya keyfiyet. factfinding (s). delil toplayan (komisyon). accessory after the fact (huk.) cürüm işlendikten sonra suç ortağı olan kimse .in fact gerçekten, hakikaten,filvaki. matter of fact (bak.) matter.
 
Çeviri faction
(i). hizip, grup, bölüntü; hizipleşme, ihtilaf. factionist (i). hizipçi, ihtilafçı, partizan. factional (s). taraftar, ihtilaf çıkaran. factionalism (i). partizanlık, ihtilâf.
 
Çeviri factious
(s). fitneci, fesatçı, ihtilâf çıkaran, hizipçi.
 
Çeviri factitious
(s). yapma, suni, düzme,uydurma, gösterişten ibaret. factitiously (z). suni olarak, uydurarak. factitiousness (i). yapma oluş, sunilik.
 
Çeviri factitive
(s)., (gram.) bir nesnenin yanı sıra bir de belirleyici tümleç olan fiili gösteren: They made him king. Onu kral yaptılar.
 
Çeviri factor
(i). sebeplerden biri; (mat.) çarpılanlardan biri: (tic.) bir firmaya borç para veren kimse; (tic.) komisyon alarak satış yapan kimse.
 
Çeviri factor
(f).,(mat.) çarpanlarını bulmak.
 
Çeviri factorial
(s)., (i)., (mat.) birbirini takip eden çarpanlara ait; (i). 1 'den başlayarak verilen bir sayıya kadar olan ardıl pozitif sayı serisinin çarpımı.
 
Çeviri factory
(i). fabrika, imalâthane, atölye; (eski.) yabancı bir memlekette iş hanı.
 
Çeviri factotum
(i). kâhya, her işi gören memur.
 
Çeviri factual
(s.) olaylara dayanan; kelimesi kelimesine, tam. factually (z). olaylara dayanarak, keyfiyete göre.
 
Çeviri facula
(i)., (çoğ. lae) ,(astr.) güneş yüzündeki parlak nokta.
 
Çeviri facultative
(s). yetenekli; seçimli,ihtiyari, mecburi olmayan; bir hassa veya melekeye ait.
 
Çeviri faculty
(i). hassa, meleke; güç, iktidar,yetenek, kabiliyet, kuvvet; (A.B.D.) bir okulun öğretmen kadrosu; bir üniversitenin öğretim üyeleri (topluca); üniversite dalı, branş, fakülte.
 
Çeviri fad
(i). toplumca merak, heves, aşırı bir hevesle üstüne düşülen geçici eğlence veya alışkanlık. faddish (s). geçici heves gibi. faddist (i). geçici hevesleri olan kimse.
 
Çeviri fade
(f).,(i). solmak, rengi atmak, kurumak,zayıflamak, soldurmak, kuvvetten düşürmek. fade away, fade out sönmek, zail olmak,geçmek; (radyo, televizyon) tedricen değişmek fade in tedricen duyulmak veya görünmek (sinema, radyo, televizyon). fade out tedricen gözden kaybolmak veya duyulmamak. fadeless (s). solmaz fadelessly (z). solmayacak şekilde.
 
Çeviri faeces
(bak.) feces.
 
Çeviri faerie , faery
(eski, bak.) fairy.
 
Çeviri fag
(f). (ged, ging), i didinmek, çalışıp yorulmak, uğraşmak; çalıştırıp yormak; uşak gibi çalıştırmak. (özellikle ingiltere'de öğrenciler arasında); (i).,(ing.) üst sınıftaki öğrenciye hizmet eden öğrenci; (A.B.D.), (argo.) homoseksüel erkek. fag end kumaşın kötü dokunmuş başı veya sonu; halatın gevşek ucu; işe yaramayan artık şey. be fagged out bitkin bir halde olmak, bitap düşmek.
 
Çeviri fagot
(i).,(f). ince odun demeti; işlenmek için bağlanmış demir çubuk demeti; (f). böyle demet yapmak, böyle demet bağlamak.
 
Çeviri fagoting
(i). kumaş üzerindeki ajurlu nakış.
 
Çeviri fahrenheit
(i).,(s). fahrenhayt.
 
Çeviri faience
(i). fayans, çini.
 
Çeviri fail
(f). başaramamak, becerememek, muvaffak olamamak, çıkmamak, bitmek, kifayet etmemek; kuvveti kesilmek, zayıflamak; iflâs etmek; kalmak (sınavda), geçememek; boşa çıkarmak, bırakmak, ümidini kırmak; ihmal etmek, yapmamak; sınıfta bırakmak, geçirmemek. failsafe (s). arızalara karşı otomatik tertibatı olan (mekanizma). Don't fail toact Mutlaka yap Yapmamazlık etme. He failed to come. Gelmedi. Words fail me Söyleyecek söz bulamıyorum. Ne desem bilmem ki ! without fail elbette, mutlaka.
 
Çeviri failing
(i).,(s). kusur, zaaf, ayıp; (s). zail olan, eksilen.
 
Çeviri failing
edat olmadığı takdirde. failing that aksi takdirde.
 
Çeviri faille
(i). kendinden çizgileri olan yumuşak ipekli kumaş.
 
Çeviri failure
(i). başarısızlık, muvaffakiyetsizlik, beceremeyiş; ihmal, yapmayış; bitme,tukenme, kaybolma; zail olma, zayıflama, inkıraz; iflâs; başarı kazanamayan kimse veya şey.
 
Çeviri fain
(s)., (z)., (eski) memnun, istekli, hevesli,arzulu; yükümlü, mecburi; (z). seve seve. I would fain go Gitmek isterdim; gitmeyi arzularım.
 
Çeviri faineant
(s). tembel, aylak, boş gezenin boş kalfası.
 
Çeviri faint
(f). bayılmak, solmak. faint away bayılmak, kendinden geçmek.
 
Çeviri faint
(s)., (i). donuk, belirsiz, zayıf, baygın,gevşek; isteksiz; (i). baygınlık, bayılma. fainthearted (s). yüreksiz, korkak; mahcup, çekingen. faintly (z). azıcık, hafiften. faintness (i). baygınlık, bayılma, halsizlik.
 
Çeviri faints , feints
(i). viski veya başka bir içki imal edilirken en son çıkan hafif ve karışık ispirto.
 
Çeviri fair
(s). güzel; hoş, zarif, istenir; saf, temiz,pak; dürüst, haklı, doğru, adil, mubah; sarışın,kumral; orta, vasat, şöyle böyle; uygun, muvafık, müsait; iyi, açık (hava); uğurlu; okunaklı, açık. fair and square doğru ve dürüst,haklı. fair ball beysbol iyi bir top (vuruşta).fair copy temiz kopya. fairhaired (s). sarı saçlı; gözde olan. fairminded (s). makul düşünen, fair play tarafsızlık; tarafsız oynama. fair to middling (A.B.D.), (k.dili) orta, fena olmayan. fair trade (f)., (s)., (tic.) bir malın tenzilatlı satışını önlemek, damping yaptırmamak: (s). tenzilâtsız (fiyat) .fair weather açık hava. fairweather friend iyi gün dostu. fairwind uygun rüzgâr. All's fair in love and war Aşkta ve harpte her şey mubahtır. by fair means or foul her ne pahasına olursa olsun. the fair sex kadınlar, cinsi latif .fairish (s). oldukça iyi, oldukça büyük. fairly(z). oldukça; haklı olarak, gereği gibi; müsait olduğu veçhile, uygun bir şekilde; âdeta,tamamen. fairness (i). doğruluk; güzellik in all fairness doğruyu söylemek gerekirse.
 
Çeviri fair
(z). iyi, yolunda, dürüstçe, tam .fair spoken her şeyin doğrusunu söyleyen; nazik,tatlı dilli, kandırıcı. bid fair (bak.) bid play fair kurallara göre oynamak, hakça mücadele etmek.
 
Çeviri fair
(i). pazar, panayır, fuar, sergi. fairgroundi panayır meydanı, sergi yeri.
 
Çeviri fairing
(i)., (müh.) karenaj; (hav.) kaplama.
 
Çeviri fairway
(i)., (golf) çimenli yol; bir koy,liman veya ırmağın seyredilebilen kısmı, serbest geçit.
 
Çeviri fairy
(i)., (s). peri; (argo.) homoseksüel erkek,(slang). ibne; (s). peri gibi, perilere ait .fairyland (i). periler ülkesi, büyülü yer. fairylike (s). peri gibi, peri elinden çıkmış gibi .fairy ring bazen çayırlarda bulunan ve perilerin dansından meydana geldiği farz olunan taze mantar halkası .fairy tale peri masalı; inanılmaz hikâye, yalan.
 
Çeviri faitaccompli
(Fr.) emrivaki, olup bitti, oldu bittiye getirme.
 
Çeviri faith
(i). inanç, itikat, iman; güven, itimat,emniyet, tevekkül; din; sadakat, vefa. faith cure itikatla şifa bulma. faith healer itikatla hastalığı iyi ettiğini iddia eden kimse. faith in God Tanrıya inanış, Allaha iman. bad faith kötü niyet, bozuk niyet, hıyanet, samimiyetsizlik. break one's faith sözünde durmamak, güvenini sarsmak. good faith samimiyet, iyi niyet. keep one's faith imanını elden bırakmamak; sözünde durmak .pin one's faith on (herhangi bir şeye) bel bağlamak, tamamen güvenmek.
 
Çeviri faithful
(s). mümin, iman sahibi; sadık,vefakâr, doğru, güvenilir, itimada şayan. faithful to his word sözüne sadık. the faithful müminler, bir dine iman etmiş olanların tümü. faithfully (z). sadakatle, imanla. faithfulness (i).sadakat, iman.
 
Çeviri faithless
(s). sadakatsiz, hain, güvenilmez; inanmayan; imansız, dinsiz, kâfir; kararsız. faithlessly (z). sadakatsiz bir şekilde,imansız bir şekilde. faithlessness (i). güvensizlik; imansızlık.
 
Çeviri fake
(s)., (f)., (i). sahte, yapma, uydurma; şarlatan; (f). uydurmak; (i). sahte şey, taklit .faker (i). sahtekâr, dolandırıcı, yalancı; seyyar satıcı.
 
Çeviri fakir
(i). derviş, fakir, Hint fakiri.
 
Çeviri falange
(i). bir İspanyol faşist örgütü. falangist (i). İspanyol faşist örgütü üyesi.
 
Çeviri falcate
(s). orak şeklinde,kanca veya çengel şeklinde, hilal şeklinde.
 
Çeviri falchion
(i)., eski pala gibi enli ve ağır kılıç.
 
Çeviri falciform
(s)., (anat.) orak şeklinde.
 
Çeviri falcon
(i). şahin, sungur, doğan. falconer (i). şahinci, doğancı, avcı. falconry (i). şahin veya doğan ile avlanma; doğancılık,kuşçuluk. peregrine falcon alaca doğan,şahin, (zool.) Falco peregrinus. red footed falcon kırmızı ayaklı kerkenez, (zool.) Falcovespertinus. white falcon ak sungur, (zool.) Falco rusticolus.
 
Çeviri falconet
(i)., (tar.) bir çeşit ufak top; Asya'ya mahsus birkaç çeşit doğan.
 
Çeviri falderal, folderol
(i)., (eski). şarkılarda kullanılan anlamsız nakarat; boş laf; önemsiz şey, süs.
 
Çeviri faldstool
(i). kilisede diz çökmek için kullanılan alçak tabure.
 
Çeviri fall
(f). (fell, fallen) düşmek, dökülmek,yağmak; çökmek; kapanmak, yıkılmak, mahvolmak, ölmek; alınmak, zapt olunmak, düşmek (kale); inmek, azalmak, eksilmek, kesilmek; gelmek, çıkmak, vurmak; tutulmak,duçar olmak; dalmak, başlamak; rastlamak,tesadüf etmek, vaki olmak; ayrılmak, bölünmek, taksim olunmak; doğmak. (hayvanlarda)fall afoul münakaşa etmek, atışmak; çarpmak. fall a sleep uykuya dalmak. fall away çekilmek; fenalaşmak, gerilemek; zayıflamak. fall back geri çekilmek .fall back on(güvenilecek bir kimseye veya bir yere) başvurmak.fall behind geri kalmak, arkadan gelmek. fall down düşmek. fall flat bekleneni elde edememek, karşılığını görememek fall for(A.B.D.), (argo.) aldatılmak; (slang) kesilmek, bitmek; çok beğenmek, bayılmak. fall in dizilmek, sıraya girmek; çökmek; yıkılmak;bitmek; uygun gelmek, münasip olmak. fall in love âşık olmak. fall in with rast gelmek,tesadüf etmek; kabul etmek, muvafakat etmek,uymak. fall into error hataya düşmek,yanılmak. fall off çekilmek, azalmak, düşmek, bozulmak.fall off the roof (argo) âdet görmek, aybaşı olmak. fall on gelmek, düşmek; hücum etmek, üstüne düşmek, saldırmak; keşfetmek. This month the twentieth fell on a Friday. Bu ayın yirmisi cumaya rastladı. fall on one's face (k.dili) yüzüne gözüne bulaştırmak. fall on one's feet dört ayağının üstüne düşmek, atlatmak, sıyrılmak, başarmak. fall out kavga etmek, bozuşmak; vaki olmak;(ask.) sıradan çıkmak. fall over yıkılmak. fallover oneself kendini çok istekli göstermek. fall prostrate yüz üstü kapaklanmak, bayılıp yere yıkılmak. fall short (of) kafi gelmemek, eksik gelmek, varmamak, ulaşamamak, umduğu gibi çıkmamak. fall through başarı kazanamamak, muvaffak olamamak,vazgeçilmek. fall to yemeğe veya harbe başlamak, girişmek, başlamak. fall under altına düşmek, dahil olmak, girmek. fall upon saldırmak, üstüne gelmek. fallen on evil times fena günlere gelmiş. fallen woman düşmüş kadın, fahişe. falling star göktaşı. His eye fell upon me. Gözü bana ilişti. His face fell. Suratı asıldı. It all fell out for the best. Sonucu hayırlı oldu. It fell to my lot. Benim payıma düştü. Bana isabet etti. The plans fell to the ground.Planlar suya düştü.
 
Çeviri fall
(i). düşüş, düşme, sukut, iniş; sarkma;yıkılma, çökme, inkıraz; yağış; bir defada yağan yağmur miktarı, düşüş mesafesi, fiyatların düşmesi, ucuzlama; dökülme, akma; sonbahar, güz, aynı mevsimde veya aynı zamanda doğan kuzular, hayvanların doğması; meyil,yamaç, yokuş aşağı; zapt olunma; düşürme, yıkma; güreşte düşüş; elbise fırfırı; (gen.) (çoğ.) çağlayan, şelâle. fall guy başkasının cezasını çeken kimse; dolandırıcılık ve şakada kurban edilen kimse. fall of man, the Fall Hz. Adem ve Havva'nın işlediği günah ve sonuçları. fall of the hammer açık artırma ile yapılan satışlarda malın satıldığını bildiren çekiç darbesi. He is riding for a fall. Belâsını arıyor.
 
Çeviri fallacious
(s). boş, yanlış, ,çürük, aslı esası olmayan, yalan, yanıltıcı, aldatıcı, temelsiz. fallaciously (z). esası olmadan, boşuna,yanlış olarak. fallaciousness (i). yanlışlık, asılsızlık, temelsizlik.
 
Çeviri fallacy
(i). yanlış fikir, aldatıcı kavram,sahte görünüş; aldatma, hile, yanlışlık, yanlış, hata, temelsizlik; (man.) safsata, mantık kurallarına aykırı gelen sav. pathetic fallacy insanlara has duyguların doğal belirtilere mal edilmesi (insafsız deniz gibi).
 
Çeviri fallal
(i). süslü şey, süs. fallalery (i). süs eşyaları, gösterişli şeyler, biblo.
 
Çeviri fallen
(bak.) fall.
 
Çeviri fallible
(s). yanılabilir, hataya düşebilir,yanlış olabilir. fallibil'ity (i). yanılma payı. fal'libly (z). yanılarak, hata ederek.
 
Çeviri fallopiantube
(anat.) döl yatağı borusu.
 
Çeviri fallout
(i). nükleer bir patlama sonucu meydana gelen radyoaktif zerrelerin atmosferde aşağı doğru inmesi.
 
Çeviri fallow
(i)., (s)., (f). nadas olarak dinlendirilen arazi, nadas; dinlendirilecek tarlayı sürme, nadas etme, canlıların hamile olmadığı devir: (s). nadasa bırakılmış, ekilmemiş; (f). dinlendirilecek tarlayı sürmek, nadas etmek. Iie fallow boş kalmak. fallow crop nadas yerine ekilen ekin. green fallow tarlayı boş bırakmayıp ekilen şalgam ve pancar gibi yeşil yapraklı bitki. naked fallow nadas.
 
Çeviri fallow
(s). açık sarı; deve tüyü rengi. fallow deer Avrupa'ya mahsus açık sarı renkte bir çeşit küçük geyik.
 
Çeviri false
(s)., (z). sahte, yapma, taklit, yanlış, hatalı; yalan, asılsız, aslı esası olmayan, yalancı; hakikatsiz, vefasız; hain; güvenilmez; (mak.) kuvvetlendirmek veya muhafaza etmek için konulan (parça); (müz.) ahenksiz, yanlış;(z). hile ile; yalan söyleyerek; hata ederek;sadakatsizlikle. false bottom sahte dip, gizli dip (sandık veya çekmece).false colors sahte hüviyet. false face maske. false hearted (s). hain, sadakatsiz. false horizon yapma ufuk. false keel (den.) kontra omurga. false pretenses aldatma niyetiyle sahte davranış. false representation maksatlı yalanlar serisi. false step yanlış adım, sürçme, hata. false teeth takma diş, protez. play false aldatmak, ihanet etmek. falsely (z). yalan olarak. falseness (i). yalan, sahtelik.
 
Çeviri falsetto
(i)., (s)., (müz.) (erkekte) yüksek perdeden ses, kafa sesi; böyle sesle şarkı söyleyen kimse; (s). böyle sesli.
 
Çeviri falsies
(i)., (k.dili) göğüsleri dolgun göstermek için sutyen içine doldurulan pamuk.
 
Çeviri falsify
(f). tahrif etmek, bozmak, kalpazanlık etmek; yalan olduğunu söylemek; hukaslı olmadığını ispat etmek. falsifica'tion(i). tahrif, sahtesini yapma, taklit. falsifier (i). düzenbaz kimse, yalancı; tahrifçi kimse; kalpazan kimse.
 
Çeviri falsity
(i). yalan oluş, doğru olmayış,yanlış oluş.
 
Çeviri faltboat
(i). portatif bot.
 
Çeviri falter
(f). sendelemek, sürçmek; kekelemek, sarsılmak; tereddüt etmek, duraklamak;tereddutle söylemek. falteringly (z). tereddütle, kekeleyerek.
 
Çeviri fam.
(kıs.) familiar ,family.
 
Çeviri fame
(i). şöhret, nam, ün.
 
Çeviri familial
(s). aileye ait, aileden geçmiş.
 
Çeviri familiar
(s)., (i). aşina, bilen, malûmatı olan, haberdar olan; tanınan, bilinen; teklifsiz,mahrem, samimi; Lâubalî, arsız; (i). teklifsiz dost, arkadaş; aile ferdi; hizmetçi; cin, ruh. familiar spirit bir insanın hizmetinde olduğu farz edilen cin veya ruh. get familiar with küstahça davranmak. familiarly (z). teklifsizce, dostça, samimi olarak.
 
Çeviri familiarity
(i). iyice tanıma, bilme, aşinalık, teklifsizlik, hususiyet, alışkanlık,ünsiyet; (gen.) (çoğ.) davranışlarda serbestlik,arsızlık, Lâubalîlik.
 
Çeviri familiarize
(f). alıştırmak, tanıtmak; tanımak, ilişki kurmak. familiarize oneself with poetry şiirle aşinalık peyda etmek.
 
Çeviri family
(i). aile; zürriyet, kabile,akraba; çoluk çocuk, ev bark; fasile, cins,tür. family Bible bir ailenin önemli günlerini kaydettiği içinde boş sayfaları bulunan büyük boy Kitabı Mukaddes. family circle aile çevresi, aile muhiti; tiyatroda üst balkon. family man ev bark sahibi, aile babası. family name soyadı. family skeleton aile sırları. family tree aile kütüğü, şecere,soyaacı. in a family way (k.dili) gebe, hamile.
 
Çeviri famine
(i). kıtlık, açlık.
 
Çeviri famish
(f). aç kalmak, açlıktan ölmek; açlıktan öldürmek; aç bırakmak.
 
Çeviri famous
(s). ünlü, meşhur, tanınmış,maruf; belli: (eski), (h. dili) iyi. famously (z). meşhur olarak; (h. dili) mükemmel.
 
Çeviri famulus
(i). (çoğ. li) (Lat.) bir âlimin veya sihirbazın uşağı.
 
Çeviri fan
(f). (ned, ning) hava vermek, yelpazelemek; savurmak; esmek, serinletmek;rüzgârın önüne katılmış gibi yavaş yavaş hareket etmek; yelpaze gibi açılmak; (beysbol) vuruş olmadığı için oyunu kaybetmek. fanthe flames kışkırtmak, tahrik etmek, körüklemek.
 
Çeviri fan
(i)., (h. dili) hayran veya düşkün kimse,meraklı kimse. sport fan spor tiryakisi .movie fan sinema meraklısı.
 
Çeviri fan
(i). yelpaze; pervane, pervane kanadı;vantilatör; yelpaze şeklindeki herhangi bir şey,yeldeğirmeninin iri kanatlarını rüzgâr yönünde tutmaya mahsus arka kanat. fanlight (i)., (mim.) kapı üstündeki açık yelpaze şeklinde pencere fantail (i). yelpaze kuyruklu kuş; böyle kuyruğu olan güvercin; yelpaze kuyruklu akvaryum balığı; geminin kıçı. fan tracery yelpaze şeklîndeki kemer süsü. fan vaulting yelpaze şeklîndeki kemer. electric fan vantilator. exhaust fan aspirator.
 
Çeviri fanatic
(s)., (i). aşırı derecede bir parti veya din meraklısı; mutaassıp; müfrit, aşırı,öIçüsüz; (i). aşırı fikirleri olan kimse. fanaticals aşırı, müfrit, ölçüsüz olarak. fanatically (z). aşırı bir bağlılıkla, sabit fikirle; tutuculukla,taassupla. fanaticize (f). tutuculuğa sevk etmek. fanaticism (i). tutuculuk, taassup, aşırılık.
 
Çeviri fancied
(s). hayal mahsulü olan, muhayyel.
 
Çeviri fancier
(i). merak sahibi; meraklı.
 
Çeviri fanciful
(s). gerçekten uzak, kaprisli,hayalperest, hayal peşinde koşan. fancifully(z). hayal mahsulü olarak. fancifulness (i). hayale dayanma.
 
Çeviri fancy
(i)., (s). hayal, düş, imge; merak,kuruntu; kapris; meyil, sevgi; zevk; zihinde yaratılan bir kavram, mefhum; (s). fantazi, süslü; hayale dayanan, keyfi; yüksek kaliteli (meyve); ifrat derecesinde. fancy dress fantazi elbise, karnaval kıyafeti. fancy dress ball maskeli balo, kıyafet balosu. fancyfree (s). aşığı olmayan. fancy woman fahişe. fancy work(i). el işi, işleme. catch the fancy of hoşuna gitmek, beğenilmek. take a fancy to beğenmek, sevmek, meyletmek.
 
Çeviri fancy
(f). hayal etmek, tasavvur etmek,kurmak; beğenmek, sevmek; zannetmek, tahmin etmek, neslini ıslah etmek için hayvan yetiştirmek. Fancy ! Fancy that ! Takdir sizindir! Acaba! Yok canım!
 
Çeviri fandango
(i). (çoğ. - gos) hareketli bir İspanyol dansı, bu dansın müziği.
 
Çeviri fane
(i). mabet, küçük mabet.
 
Çeviri fanfare
(i)., (müz). nefesli çalgıların hep birden çaldıkları coşkun parça; fanfar.
 
Çeviri fanfaronade
(i). övünme, atma, farfaralık.
 
Çeviri fang
(i). hayvanın azı dişi; yılanın zehirli dişi; dişin kökü; pençe. fanged (s). dişli, azılı. fangless (s). dişsiz (hayvan).
 
Çeviri fanny
(i)., (A.B.D)., (k).dili but, kaba et.
 
Çeviri fantan
(i). Çin'e mahsus ve parayla oynanan bir kâğıt oyunu; bir çeşit kâğıt oyunu.
 
Çeviri fantasia
(i)., (müz). fantezi.
 
Çeviri fantasm
(bak). phantasm.
 
Çeviri fantast
(i). hayalperest, hayal peşinde koşan kimse, garip fikirleri veya üslubu olan kimse.
 
Çeviri fantastic
(s)., (i). garip, tuhaf, acayip; mantıksız; hayali, gerçekten uzak; kaprisli, hayalperest; (i). hayali ve garip fikirleri olan kimse; sÜs düşkünü. fantastical (s). hayali;fantezi seven. fantastically (z). aşırı derecede;acayip bir şekilde.
 
Çeviri fantasy, phantasy
(i). hayal, fantezi,kapris; hülya, kuruntu, garip fikir, garabet; (müz). fantezi.
 
Çeviri fantoccini
(i)., (çoğ). kukla oyunundaki bebekler; kukla oyunu.
 
Çeviri far
(z)., (s). uzak; (s). uzak, uzun,,, daha uzun olan; ilerlemiş. far and away pek çok. far and near, far and wide her yerde. far be it from me. Allah esirgesin. Bana göre değil. Ben yapmam. few and far between seyrek. Far East Uzak Doğu. Far from it. Ne münasebet. Bilâkis. Hâşa! fargone (s). çok hasta, çok ilerlemiş, çok deli, çok sarhoş. far off çok uzak; dalgın. far West uzak Batı, özellikle (A.B.D).'nin batı eyaletleri. a far cry büyük fark. as faras he is concerned ona kalırsa, ona sorarsan. by far büyük bir farkla. go far ileri gitmek, çok dayanmak, tesirli olmak. He will go far. Başaracak. how far nereye kadar. So far so good. Her şey yolunda.
 
Çeviri farad
(i). elektrik kuvvetini ölçmeye mahsus bir ölçü birimi, farad. faradiza'tion (i). (tıb). endüklenmiş elektrik akımiyle tedavi.
 
Çeviri farce
(f). saçma sapan sözlerle süslemek.
 
Çeviri farce
(i)., tiyatro gülünçlü tiyatro oyunu, fars; maskaralık, saçma.
 
Çeviri farceur
(i)., (Fr). şakacı, muzip; gülünçlü tiyatro oyunu yazan veya oynayan kimse.
 
Çeviri farcical
(s). gülünç, tuhaf, maskaralık kabilinden.
 
Çeviri farcy
(i). (bayt). atlara mahsus bir çeşit çıban.
 
Çeviri fare
(i). yol parası, bilet ücreti; navlun; yolcu, kayık veya araba yolcusu; yiyecek. bill offare yemek listesi. full fare tam bilet; tam navlun. half fare yarım bilet; yarım navlun. plentiful fare bol yemek. poor fare kötü yemek.
 
Çeviri fare
(f)., eski olmak, vaki olmak; başından geçmek; yemek yemek; geçinmek, yemek temin etmek; eski yolculuk etmek. Fare ye well. Uğurlar olsun, selâmetle. fare forth yola çıkmak. fare ill işleri yolunda gitmemek. fare sumptuously bol bol yiyip içmek, sefa sürmek.
 
Çeviri farewell
ünlem, (i)., (s). Uğurlar olsun, Güle güle. (i). ayrılma, gitme; veda, geçirme,uğurlama; (s). son, ayrılma. farewell dinner veda yemeği.
 
Çeviri farfamed
(s). çok meşhur, şöhreti çok yaygın.
 
Çeviri farfetched
(s). tabii olmayan, zorlanmış, zoraki.
 
Çeviri farflung
(s). çok yaygın, uzak yerlere yayılmış.
 
Çeviri farina
(i). mısır unu, irmik, nişasta.
 
Çeviri farinaceous
(s). un kabilinden,un gibi, nişastalı, irmikli.
 
Çeviri farinose
(s). un veren; (bot)., (zool). una bulanmış gibi beyaz tozla kaplı.
 
Çeviri farm
(i). çiftlik, tarla; su altında kabuklu deniz hayvanları yetiştirmek için ayrılan saha; beysbol idman takımı; eski bir belediye veya mıntıkadan tarhedilen vergi; eski bu verginin mültezimliği. farm hand çiftlik amelesi, rençper.
 
Çeviri farm
(f). ekmek, ekip biçmek, çiftçilik etmek; iltizam etmek, kira ile tutmak; fakir bir kimseye para ile bakmak için anlaşmak; out ile, (tic). multezime vermek, kiraya vermek,icara vermek; beysbol idman takımına yerleştirmek. farming (i). çiftçilik.
 
Çeviri farmer
(i). çiftçi; çiftlik sahibi veya kiracısı. farmer-general eski Fransa'da mültezim.
 
Çeviri farmhouse
(i). çiftlik evi.
 
Çeviri farmost
(s). en uzak.
 
Çeviri farmstead
(i). çiftlik ve içindeki binalar.
 
Çeviri farmyard
(i). çiftlik avlusu, çiftlik binaları arasındaki meydan.
 
Çeviri faro
(i). bütün oyuncuların kâğıdı dağıtana karşı oynadıkları bir çeşit iskambil oyunu.
 
Çeviri farout
(s)., (A.B.D)., argo makbul, geçerli; bilgili; tatminkar.
 
Çeviri farrago
(i). karmakarışık şey.
 
Çeviri farreaching
(s). uzaklara erişen,şümullü, geniş kapsamlı, geniş mikyasta.
 
Çeviri farrier
(i)., (ing). nalbant, orduda baş nalbant; baytar. farriery (i). nalbantlık.
 
Çeviri farrow
(i)., (s)., (f). bir batında doğan domuz yavruları; (s). yavrulamayan (inek); (f). yavrulamak (domuz).
 
Çeviri farseeing
(s). uzağı gören, basiret sahibi.
 
Çeviri farsighted
(s). uzağı iyi gören; (tıb).hipermetrop.
 
Çeviri fart
(i)., (f)., kaba yellenme, osuruk; (f). yellenmek, osurmak.
 
Çeviri farther
(s)., (z). daha uzak, daha uzun, öteki, ötedeki; (z). daha uzakta, daha ötede, daha ilerde; daha uzağa, daha fazla; bundan başka, ayrıca, buna ilâveten. farthermost (s). en uzak, en ötede, en ileride; (bak). further.
 
Çeviri farthest
(s). en uzak; un uzun; (z). en uzakta, en ötede, en ilerde, en uzağa; (bak). furthest.
 
Çeviri farthing
(i). çeyrek peni (eski biringiliz parası). It isn't worth a farthing. Beş para etmez.
 
Çeviri farthingale
(i). eskiden kadınların giydiği çemberli etek veya iç eteği, jüpon, etegi kabartmak için alttan takılan çember.
 
Çeviri fasade
(i). bir binanın yüzü, cephe, dış görünüş, yalancı görünüş.
 
Çeviri fasces
(i)., (çoğ). eski Roma'da bazı hakimlerin önü sıra taşınan ve ortasında cellat baltası olan değnek demeti, hakimlik sembolü.
 
Çeviri fascia
(i). (çoğ. -ciae) (anat). kas ve iç organları saran veya bağlayan ve deri altında bir tabaka meydana getiren liflerden oluşmuş bağdoku; (zool). geniş ve belirli renkli hat; şerit, kemer, sargı; (mim). mustevi bant, yatay bant.
 
Çeviri fasciated
(s). şeritli, kemer veya sargı ile bağlı; (bot). bir çok dalların birleşmesinden meydana gelmiş ve yassılaşmış; renk renk çizgileri olan.
 
Çeviri fascicle
(i). küçük demet, salkım, fasikul, cüz, kısım. fascicular (s). salkımlı; kısım kısım, bolümleri olan.
 
Çeviri fascinate
(f). büyülemek, teshir etmek; meftun etmek, hayran bırakmak. fascinating (s). cazip, çekici, büyüleyici, meftun edici. fascina'tion (i). büyüleme, teshir, cazibe. fas'cinator (i). büyüleyici veya çekici şey; bir çeşit eşarp.
 
Çeviri fascine
(i)., (ask). harpte bazı hafif istihkamlarda kullanılan çalı demeti.
 
Çeviri fascism
(i). faşizm. fascist (i)., (s). faşist,faşist parti üyesi veya taraftarı; (s). bu parti ile ilgili, faşist.
 
Çeviri fashion
(i)., (f). moda, adet, usul, kılık, biçim, şekil; tarz, üslûp; davranış; kibar sınıf hayatı; üst tabaka, yüksek zümre; (f). yapmak, şekil vermek. fashion to uydurmak. fashion plate en son modayı izleyen kimse; elbise modeli. after veya in a fashion şöyle böyle. after the fashion of gibi, tarzında. out offashion modası geçmiş, demode. set the fashion modada öncülük etmek. the latest fashion en son moda.
 
Çeviri fashionable
(s). modaya uygun, kibar kimseler arasında revaçta olan. fashionably (z). modaya uygun olarak.
 
Çeviri fast
(f)., (i). oruç tutmak, perhiz etmek; (i).. oruç, perhiz; oruç süresi. fast day oruç günü, perhiz günü. break one's fast orucu açmak,oruç bozmak, perhiz bozmak; kahvaltı etmek.
 
Çeviri fast
(s)., (z). çabuk, tez, seri, süratli; ileri;ahlaksız, eğlenceye düşkün; sıkı, sabit, yerinden oynamaz, çıkmaz; sadık; metin, dayanıklı,solmaz; derin (uyku); (z). çabuk, süratle; sıkıca, sıkı olarak; tamamen, derin bir şekilde; yakında, yanında. fast color solmayan renk, sabit renk. fast friend yakın dost, sadık dost. fast shut sımsıkı kapalı. fast track spor düzgün koşu sahası. Iive fast ahaksızca yaşamak, çılgınca bir hayat sürmek, hızlı yaşamak. play fast and loose riyakarlık etmek; iki yüzlülük etmek. fast asleep derin uykuya dalmış. hold fast sıkıca tutmak, yapışmak; dayanmak.
 
Çeviri fasten
(f). bağlamak, açılmayacak surette kapamak, sürmelemek, tutturmak; dikmek,ayırmamak (gözünü); üzerine atmak. He fastened his eyes on her. Gözlerini ona dikti. fastener (i). bağlayan şey, bağ, toka, bağlaç. fastening (i). kapalı tutan şey, raptiye, süngü, toka.
 
Çeviri fastidious
(s). titiz, müşkülpesent. fastidiously (z). titizlikle. fastidiousness (i). titizlik, müşkülpesentlik.
 
Çeviri fastigiateated
(s)., (bot). dik olarak aynı düzlemde biten (dallar), koni şeklinde (servi, kavak); (zool). koni şeklindeki demet gibi.
 
Çeviri fastness
(i). metanet; kale, istihkâm,emin yer; sağlamlık; sürat.
 
Çeviri fat
(s). (ter, test) (i). şişman, slang şişko; semiz, yağlı; bol ve iyi; bereketli; kârlı; dolgun;kalın; (i). yağ; bereketli ürün; semizlik. fat cat (A.B.D)., argo zengin adam; seçim öncesi partisine maddi yardımda bulunan kimse. a fatchance (A.B.D)., argo çok zayıf bir ihtimal,imkânsızlık. fathead (i). aptal kimse. fat lime halis kireç, kolay sönen kireç. fatwitted (s). ahmak. chew the fat argo konuşmak. Iive off the fat of the land her şeyin iyisiyle geçinmek. The fat is the fire. Kıyamet kopacak. iş patlak verecek. kill the fatted calf samimi karşılamak (uzun bir ayrılıktan sonra dönen kimseyi).
 
Çeviri fatal
(s). öldürücü, mahvedici, yok edici; talihsizlik getiren; kadere bağlı, mukadder,önüne geçilemeyen. fatally (z). öldürücü bir surette, ölecek derecede; kadere bağlı olarak.
 
Çeviri fatalism
(i). kader ve kısmete boyun eğme, tevekkül; her şeyi kadere bağlama inancı, fatalizm, kadercilik.
 
Çeviri fatalist
(i). her şeyi kader ve kısmete bağlayan kimse, fatalist. fatalistic (s). her şeyi talih veya kadere bırakan. fatalistically (z). mukadderata bırakarak.
 
Çeviri fatality
(i). kaza sonucu olan ölüm; felâket, musibet, uğursuzluk; kader, kısmet. fatalities (i). ölenler.
 
Çeviri fatamorgana
(özellikle Messina Boğazında görülen) serap.
 
Çeviri fate
(i). kader, takdir, kısmet, talih; ecel, helâk, ölüm; akibet, encam. the Fates kader tanrıçaları. fated (s). kadere dayanan, kadere bağlı; mahvolmaya mahkûm.
 
Çeviri fateful
(s). mukadderatı tayin eden, mukadder, kaçınılmaz; tarihi önem taşıyan; meşum. fatefully (z). kaçınılmaz bir surette, mukadder olarak; meşum bir şekilde.
 
Çeviri father
(i). baba, peder; ata, cet, soy, icat eden kimse, bani, pir; (b.h). Cenabı Hak, Allah; (kil)., (b.h). papaz; (çoğ). büyükler, ihtiyarlar. father confessor günah çıkaran papaz. fatherinlaw (i). kayınpeder. father of lies şeytan. Holy Father Papa. the Church Fathers Hıristiyanlığın ilk asırlarındaki dinî metinleri kaleme alan yazarlar. fatherhood (i). babalık sıfatı, babalık. fatherless (s). babasız, yetim. fatherliness (i). babacan tavırlar. fatherly (s)., (z). baba gibi, babacan.
 
Çeviri father
(f). babası olmak; vücuda getirmek, icat etmek; oğul olarak kabul etmek; abaca davranmak. father on isnat etmek,atfetmek, yüklemek (bir kitabı, bir yazara).
 
Çeviri fatherland
(i). anavatan, yurt.
 
Çeviri fathom
(i). kulaç (uzunluk ölçü birimi).
 
Çeviri fathom
(f). iskandil etmek; etraflıca anlamak. fathomable (s). anlaşılabilir; iskandil olunabilir. fathomless (s). dibine erişilmez, pek derin: anlaşılmaz.
 
Çeviri fatidic
(s). kehanet kabiliyeti olan, gaipten haber veren, geleceği önceden haber verebilen.
 
Çeviri fatigue
(i)., (f). yorgunluk, bitkinlik; zahmet, meşakkat, ağır iş; (mak). eskime, dayanıklığı kaybetme; (ask). kışla hizmeti; (çoğ)., (ask). kışla hizmeti sırasında askerlerin giydiği kalın ve dayanıklı elbise; (f). yormak, yorgunluk vermek; (mak). dayanıklığını kaybettirmek.
 
Çeviri fatling
(i). besili hayvan, semiz hayvan.
 
Çeviri fatsoluble
(s)., (kim). yağ içinde eriyebilen (vitamin).
 
Çeviri fatten
(f). semirtmek, şişmanlatmak; gübrelemek; şişmanlamak, semirmek.
 
Çeviri fatty
(s)., (i). şişman, semiz, yağlı; gübreli (i)., (aşağ). şişko, dobiş. fatty acid (kim). gliserid yapan asit, yağ asidi. fatty compounds (kim). yağlı bileşimler. fatty degeneration (tıb). yağ dejenerasyonu, olağanüstü şişmanlık. fatty tissue (anat). yağ dokusu. fattish (s). şişmanca, oldukça toplu.
 
Çeviri fatuity
(i). ahmaklık, aptallık, budalalık, akılsızlık.
 
Çeviri fatuous
(s). ahmak, aptal, budala. fatuously (z). ahmakça, budalaca.
 
Çeviri faubourg
(i). varoş, şehir dışındaki mahalle, banliyö.
 
Çeviri faucal
(s). boğaza ait.
 
Çeviri fauces
(i)., ,(çoğ)., (anat). boğaz; (zool). helezoni deniz kabuğu ağzının içi.
 
Çeviri faucet
(i). musluk.
 
Çeviri faugh
ünlem Püf ! Aman ! Ne fena ! Berbat !Uf be!
 
Çeviri fault
(i)., (f). kusur, kabahat, hata, yanlış; eksiklik, ayıp; spor faul, hata; (jeol). fay, çatlak; (f). kusur bulmak, kınamak, ayıplamak, takbih etmek; tenkit etmek; suçlamak, itham etmek; (jeol). fay husule getirmek. faultfinder (i). tenkitçi, her şeye kusur bulan kimse. be at fault kabahatli olmak. find fault with kusur bulmak. net fault spor net hatası, ağ hatası. through no fault of kabahati olmadan, hiçbir suçu yokken. to a fault aşırılıkla, ifratla. faultless (s). kusursuz, mükemmel. faultIessly (z). kusursuz bir şekilde, mükemmelen. faultlessness (i). kusursuzluk, mükemmellik.
 
Çeviri faulty
(s). kusurlu, sakat, bozuk, yanlış. faultily (z). hatalı olarak.
 
Çeviri faun
(i)., (mit). yarısı keçi yarısı insan olduğuna inanılan bir ilâh.
 
Çeviri fauna
(çoğ. nae, faunas) (i). fauna,direy, bir memlekete veya bir jeoloji devrîne ait hayvanların topu; bu hayvanlar hakkında yazılmış eser.
 
Çeviri fauteuil
(i)., (Fr). koltuk.
 
Çeviri fauxpas
(Fr). kusur, kabahat, pot,toplum kurallarına aykırı davranış. make afaux pas pot kırmak, çam devirmek, kusurlu bir davranışta bulunmak.
 
Çeviri favor
(i). yararlı bir yardım; teveccüh, güleryüz gösterme, lütuf, kerem; iltimas, kayırma, himmet; taraf tutma, himaye; iltifat; sima, çehre, yüz; ufak hediye, armağan; (çoğ). cinsi münasebet için müsaade etme. ask a favor ricada bulunmak. bestow favors on ayrıcalık tanımak, iltifat etmek. curry favor yaltaklanarak kendini sevdirmeye çalışmak. do a favor ufak bir yardımda bulunmak. favorless (s). sevimsiz, tutulmayan. in favor of lehinde, taraftarı; (tic). emrine (çek). out of favor gözden düşmüş.
 
Çeviri favor
(f). müsamaha etmek, tarafını tutmak, iltimas yapmak, kayırmak, himaye etmek,işini kolaylaştırmak; onaylamak, tasdik etmek,tercih etmek: benzemek: dikkat etmek: lütuf göstermek: göz yummak. most favored nation clause diğer ülkelere tanınan kolaylıkları anlaşmayı imzalayan tarafa da sağlayan şart.
 
Çeviri favorable
(s). uygun, müsait, elverişli, münasip; lütufkâr; taraftar, lehte; güzel. favorably (z). Lehinde, taraftar, iyi, yolunda.
 
Çeviri favorite
(i)., (s). çok sevilen kimse veya şey; sevgili, gözde; spor kazanması beklenen yarışçı; (s). çok sevilen. favoriteson (pol). kendi seçim bölgesince başkanlığa aday gösterilen kimse. a favorite with tarafından sevilen, tercih edilen. favoritism (i). taraf tutma, adam kayırma.
 
Çeviri favus
(i)., (tıb). kel hastalığı.
 
Çeviri fawn
(i)., (s)., (f). karaca veya geyik yavrusu; açık kahverengi; (s). bu renkten olan; (f). doğurmak, yavrulamak (geyik, karaca). fawn color açık kahverengi. in fawn gebe (geyik).
 
Çeviri fawn
(f)., on ile yaltaklanmak, yüz suyu dökmek, dalkavukluk etmek. fawningly (z). yaltaklanarak.
 
Çeviri fax
(f). faksimile olarak kopya etmek.
 
Çeviri fay
(i). peri.
 
Çeviri faze
(f)., (A.B.D)., (k).dili telâşa düşürmek, iki ayağını bir pabuca sokmak; düşündürmek.
 
Toplam 224 sonuç listeleniyor
Copyright © Dogrusozluk.comSponsor: ip adresim nedir cevaplar için doğru adres ipsorgu.com