statef. ifade etmek, belirtmek, beyan etmek; tayin etmek, saptamak, tespit etmek.
3D Oyunlar
Türkiye'nin en güzel ve ilk 3d oyun sitesi - 3doyunlar.net
statei., s. hal, vaziyet, durum, keyfiyet; debdebe, tantana, ihtişam; devlet; hükümet; eyalet; memleket; s. devlete ait; resmi; siyasi. state bank (A.B.D.) bir eyaletin müsaadesi altında çalışan banka; devlet bankası. state college eyalet üniversitesi. state's evidence huk. devlet lehine şahitlik; suçunu ikrar ederek kendi suç arkadaşları aleyhine sahadet eden kimse. turn state's evidence suçunu ikrar ederek devlet lehine şahitlik etmek. State House hükümet binası; meclis binası. state of siege örfi idare, sıkıyönetim. state of war harp hali state owned devlet malı. state prison siyasi mahkümlara mahsus hapishane; (A.B.D.) bir eyalete mahsus ağır ceza hapis hanesi. state socialism sosyalizm, devletçilik. state's rights eyaletin hakları. state trooper (A.B.D.) motorlu araçlarla devriye gezen jandarma .state university (A.B.D.) eyalet üniversitesi Department of State (A.B.D.) Dışişleri Bakanlığ.ı in state resmi olarak, debdebe ve ihtişamla. lie in state teşhir edilmek üzere açık tabut içinde yatmak (büyük bir zatın cenazesi). the States k.dili. Amerika Birleşik Devletleri (ABD haricinde kullanılır).
stateds. belirli, muayyen, düzenli, muntazam; ifade edilmiş, beyan edilmiş; kaydedilmiş.
statelys. haşmetli, azametli; heybetli, gösterişli stateliness i. haşmetli olma.
statementi. ifade; takrir, ifade olunan şey, beyanat, demeç; rapor; hesap raporu.
stateri. eski Yunan şehirlerinde bir çeşit madeni para.
stateroomi. hususi vapur kamarası; yataklı vagon kompartımanı.
statesides., z. ABD'de olan; z. ABD'de veya ona doğru.
statesmani. (çoğ. -men) devlet adamı, devlet işlerinde tecrübeli ve bilgili olan kimse. statesmanlike, statesmanly s. devlet adamına yakışır, akıllı ve tedbirli. statesmanship i. hükümet idaresinde hikmet ve cömertlik.
static , staticals, i. statik, duran cisimlere ait; sakin, dengeli; fels. dural; pasif elemanlara ait; ikt. varidattan ayrı sermaye ile ilgili olan meselelere ait; elek. sürtünmeden hâsıl olan elektriğe ait, statik; i. radyo parazit; kdili. istenilmeyen itiraz . statically z. durarak, kımıldanmayarak; durağan cisimlerle ilgili olarak.
staticsi. statik ilmi; sosyol toplumsal dengeyi sağlayan kuvvetlerden bahseden ilim dalı.
stationi., f. durak, tevakkuf mahalli; merkez, istasyon, gar; bir kimsenin bulunduğu yer; memuriyet, görev; hizmet, makam, rütbe, hal; yer, mahal, mevki; sosyal durum, derece, vaziyet; ordu veya donanmanın özel bir görevle gönderildiği yer; istasyon (radyo, televizyon), kanal (televizyon); f. bir yere tayin etmek veya yerleştirmek. station break radyo ve televizyonda istasyon ismi ve yerinin verildiği zaman . station house polis karakolu. station wagon kaptıkaçtı, pikap (araba). fire station itfaiye binası. lifeboat station can kurtaran gemi istasyonu. naval station donanma merkezi. police station karakol. railroad station demiryolu istasyonu, gar .
stationarys., i. sabit, durağan; kımıldamaz; muayyen bir kararda kalan, ne ilerlemekte ne de gerilemekte olan; i. bir yerde daima kalan kimse veya şey; belirli bir yerde bulunan er. stationary air nefes alıp verme sırasında daima akciğerde kalan hava. stationary engine sabit makina. stationary front iki hava tabakası arasındaki sınır. stationary population yerleşik nüfus.
stationeryi. kâğıt veya kalem gibi yazı eşyası, kırtasiye.
statisti., pol. devletçilik taraftarı, devletçi; istatistik uzmanı.
statisticsi. istatistik, istatistik ilmi. statistic(al) s. istatistiğe ait. statistician i. istatistik uzmanı.
statori. elektrik motorunda hareketsiz kısım, duruk, stator.
statoscopei. en küçük basınç derecelerini gösteren hassas barometre; hav. çok hassas yükseklik ölçeği.
statuaryi., s. heykel koleksiyonu, heykeller; heykeltıraş; heykeltıraşlık; s. heykel veya heykeltıraşlığa ait..
statuei. heykel statuette i. ufak heykel .
statuesques. heykel gibi heybetli ve vakarlı statuesquely z. heybetle. statuesqueness i. heybetlilik, vakar.
staturei. boy, kamet, endam, insan veya hayvan boyu. moral stature ahlaki fazilet.
statusi. hal, durum, vaziyet; medeni hal, toplumsal durum; rol; övünme payı. status quo statüko.
statutabhs. kanuna göre ceza verilebilir; kanunda yeri olan, kanuna uygun.
statutei., s. kanun, yasa, nizam, kural, kaide; emir, hüküm; s. kaideye göre; kurallı. statute law yazılı kanun. statute mile mil statute of limitations zaman aşımı süresini tayin eden kanun.
statutorys. kanuna uygun, kanuni, kanuna bağlı. statutory rape reşit olmayan bir kızla cinsi munasebette bulunma.
Toplam 32 sonuç listeleniyor