Sponsor Bağlantılar
|
Çevir
' har' sonuçları
3D Oyunlar Türkiye'nin en güzel ve ilk 3d oyun sitesi - 3doyunlar.net
harangue(i.), (f.) uzun ve şiddetli konuşma, tirad; (f.) uzun ve şiddetli bir şekilde konuşmak, tirad söylemek .
harass(f.) rahat vermemek; yormak, bizar etmek, tedirgin etmek, taciz etmek; (ask.) aralıksız saldırılarla taciz etmek . harass'ment (i.) taciz, bizar, rahatsızlık.
harbor, (ing.) harbour(i.), (f.) liman; sığınacak yer, sığınak; (f.) barındırmak; misafir etmek; beslemek. harborage (i.) barınacak yer, sığınak, melce .
hard(s.) katı, sert, pek; güç, müşkül, zor, çetin; zalim, merhametsiz, kalpsiz, şefkatsiz; şiddetli, kötü, acı; anlaşılmaz, zor; ağır; çalışkan, faal; inatçı, ters; çirkin, kötü; acı (su); gram. kalın sesli (harf); cimri, pinti, hasis; eksi, ekşimiş, alkol derecesi yüksek, sert (içki). hard and fast rule değişmez kanun, istisna kabul etmez kaide. hard cash, hard money madeni para; nakit para. hard cider alkolleşmiş elma suyu. hard coal (min.) antrasit. hard court te niste beton kort. hard drug morfin gibi bedende alışkanlık yaratan uyuşturucu madde. hard facts ABD, (k.dili) kesin deliller . hard hat (ing.) me!on şapka; kask, miğfer. hard hit büyük zarara uğramış. hard labor ağır iş cezası. hard luck talihsizlik, şanssızlık. hard maple isfendan ağacı, akçaağaç gibi şeker veren bir cins ağaç, (bot.) Acer saccharum. hard of hearing ağır işiten. hard row to hoe çetin iş. hard rubber ebonit. hard sauce ahçı. şeker ve tere yağı ile yapılan tatlı sos. hard sell ABD, (k.dili) ısrarla satış usulü. hard times güç zamanlar, sıkıntılı günler. hard up eli dar, muhtaç. hard water kireçli su. a hard bargain çekişe, çekişe pazarlık. hardly (z.) güçlükle, güçbela; ancak, hemen hemen; az bir ihtimalle. hardness (i.) güçlük, zorluk; sertlik; terslik, aksilik.
hard(z.) zorla, kuvvetle, hızla; sertlikle, güçlükle, müşkülâtla; sıkıca; katı, sert; çok, aşırı; yakın, yanı başında; (den.) alabanda; son hadde kadar. hard by pek yakın, yakında. be hard put to it zor durumda olmak, darlıkta olmak. die hard şiddetle karşı koymak, kolay teslim olmamak. go hard with için zor olmak, için acı olmak .
hardboiled(s.) lop, katı (yumurta); (k.dili) sert; kolay kanmaz.
hardcore(s.), ABD sabit, kararlı, sabit fikirli, colloq. çetin ceviz.
hardearned(s.) güç kazanılmış, alın teriyle kazanılmış.
harden(f.) sertleştirmek, katılaştırmak, pekiştirmek; kuvvetlendirmek; sertleşmek, katılaşmak, pekişmek; kuvvetlenmek; donmak (çimento). hardened (s.), ask. yeraltında ve bombalara karşı takviye edilmiş (üs, roket üssü).
hardener(i.) sertleştiren kimse veya madde; sikatif; çelik tavcısı .
hardfisted(s.) tamahkâr, cimri, eli sıkı; yumruğu kuvvetli .
hardhat(i.), ABD inşaat işçisi; aşırı tutucu kimse.
hardheaded(s.) makul düşünen, hislerine mağlup olmayan .
hardihood(i.) cüret; arsızlık, küstahlık yiğitlik, cesaret;
hardnosed(s.), argo kendi menfaatini düşünen, çıkarcı .
hardpan(i.) sert toprak, killi toprak: işlenmemiş sert toprak; sağlam temel.
hardshell(s.) sert kabuklu; ABD (k,dili) sabit fikirli.
hardship(i.) sıkıntı, darlık, meşakkat; eza, cefa .
hardtop(i.) (oto.) üstü çelik araba .
hardware(i.) madeni eşya, hırdavat; nalbur dükkânı; silâh; kompütör aksamı .
hardwood(i.) (gürgen, meşe, karaağaç gibi) sert tahtalı ağaç; bu ağaçların keresteleri .
hardy(s.) tahammüllü, mukavim, dayanıklı, kuvvetli; cesur, gözüpek, cüretkâr, yiğit; kendine güvenen, atılgan, küstah; kışa dayanıklı, soğuğa dayanıklı (özellikle bitkiler). hardily (z.) yiğitlikle, mertçe. hardiness (i.) dayanıklılık, mukavim oluş.
hare(i.) yabani tavşan, (zool.) Lepus europaeus hare and hounds yola ufak kağıt parçaları saçarak oynanan tavşan-tazı oyunu,
harebell(i.) çançiçeği, yaban sümbülü, (bot.) Campanula rotundifolia .
harelip(i.) yarık dudak, tavşandudağı .
harem(i.) harem, harem dairesi .
haricot(i.) etli yahni; yeşil fasulye. haricot bean kuru fasulye .
hark(f.) ünlem dinlemek, işitmek; ünlem Dinle! Dur! Sus! hark back sadede gelmek; geri çağırmak (tazı) .
harken(f.) eski dinlemek, dikkatini vermek .
harl(i.) keten ipliği, lif .
harlequin(i.), (s.) soytarı, palyaço; (s.) alacalı, çok renkli; dış köşeleri yukarı kıvrık (gözlük). harlequinade' (i.) pandomima, palyaço oyunu; soytarılık .
harm(i.), (f.) zarar, hasar; şer, kötülük; felaket; (f.) zarar vermek, kötülük etmek. out of harm's way emniyette, emin yerde .
harmal(i.) üzerlik, (bot.) Peganum harmala .
harmful(s.) zararlı, fena, ziyan verici. harmfully (z.) zarar verecek şekilde. harm fulness (i.) zararlılık, ziyankarlık .
harmless(s.) zararsız. harmlessly (z.) zararsız bir şekilde. harmlessness (i.) zararsızlık,
harmonic(s.), (i.) uyumlu, ahenkli; harmonik, harmoniye ait; kulağa hoş gelen; (mat.) müzik ahengine benzer oranlara ait; (i.) (müz.) harmonik ses, esas sese katılan ikinci diziden ses. harmonical (s.) harmoniyle ilgili; uyumlu, ahenkli. harmonically (z.) uyumlu olarak; harmonik olarak .
harmonica(i.) armonika, ağız mızıkası; irili ufaklı cam bardaklar veya madeni parçalardan meydana gelen bir çeşit çalgı .
harmonious(s.) ahenkli uyumlu, birbirine uygun; tatlı sesli, hoş sesli; düzenli, muntazam. harmoniously (z.) ahenkli olarak, uyumlu olarak .
harmonist(i.), (müz.) kompozitör; uyum kurallarını bilen kimse .
harmonize(f.) uyum sağlamak, ahenk temin etmek, düzen vermek; (müz.), harmonisini yapmak; uygun gelmek, uymak .
harmony(i.) ahenk, uyum; (müz.), harmoni, seslerin uyması; uygunluk; ahenk ilmi .
harness(i.), (f.) koşum takımı; pilot bağı; (f.) beygirin takımını vurmak, hayvanı koşmak; çalışacak duruma getirmek. harness maker saraç. in harness iş başında .
harp(f.) harp çalmak; harp çalarak ifade etmek. harp on üzerinde durmak, ısrarla yazmak veya söylemek. harper, harpist (i.) harpçı.
harp(i.), (müz.), harp.
harpoon(i.), (f.) büyük balıkları avlamakta kullanılan zıpkın; (f.) zıpkınlamak, zıpkınla öIdürmek. harpooner (i.) zıpkıncı.
harpsichord(i.), (müz.) klavsen gibi eski tip piyano, harpsikord .
harpy(i.) mitolojide yüzü ve vücudu kadına, kanatları ile ayakları kuşa benzer canavarlardan biri. harpy (i.) yırtıcı ve gaddar kimse. harpy (i.), harpy eagle Amerika'da bulunan bir cins kartal, (zool.) Thrasaetus harpyia .
harrier(i.), (zool.) tavşan tazısı; şahin familyasından bir kuş. marsh harrier kırmızı doğan, üsküflü doğan, (zool.) Circus aeruginosus.
harrow(i.), (f.) tapan, kesek kırma makinası; (f.) tırmık çekmek, kesek kırmak; hırpalamak, eziyet etmek; sinirlendirmek. harrowing (s.) üzücü, asap bozucu .
harry(f.) soymak, yağma etmek; rahat vermemek, taciz etmek, bizar etmek .
harsh(s.) sert, acı; kaba, haşin, ters, huysuz, insafsız. harshly (z.) sertçe, huysuzca, kaba bir şekilde. harshness (i.) kabalık, haşinlik, terslik .
hart(i.) erkek karaca .
hartebeest(i.) Güney Afrika'ya mahsus iri bir antilop .
hartshorn(i.) geyik boynuzu; eski, ecza. amonyum karbonatı, nişadırkaymağı . salts of hartshorn eski nışadır. spirits of hartshorn eski amonyak gazı, nışadırruhu .
hartstongue(i.) geyikdili, (bot.) Phyllitis scolopendrium .
harumscarum(s.), (i.) deli, patavatsız; (i.) delidolu kimse .
haruspex(i.) eski Roma ve Etrüsk'te kesilen kurbanın bağırsaklarına bakarak ilâhların arzularını oku- yan kâhin. haruspicy (i.) bu şekilde falcılık .
harvest(i.), (f.) hasat; hasat mevsimi, ekinleri biçme zamanı; ürün, mahsul, rekolte; semere, sonuç, netice; (f.) biçmek, hasat etmek, mahsul devşirmek. harvest home harman sonu; harman sonunda verilen ziyafet. har vest moon sonbahar başındaki dolunay. harvest mouse tarla faresi. harvest tick hasat zamanında türeyen bir çeşit sakırga.
Toplam 79 sonuç listeleniyor
|