arab(i). Arap, Arabistanlı; Arap atı. street Arab köprü altı çocuğu.
3D Oyunlar
Türkiye'nin en güzel ve ilk 3d oyun sitesi - 3doyunlar.net
arabesque(i)., (s). arabesk, çiçekli ve yapraklı süsleme; (s). arabesk tarzında olan.
arabia(i). Arabistan. Arabia Felix Yemen.
arabian(i), (s). Arap, Arabistanlı; (s). Arabistan a ait. Arabian Nights Binbir Gece Masalları. Arabian Sea Umman Denizi.
arabic(i)., (s). Arapça; (s). Arabistan-a veya Araplara ait. Arabic League Arap Birligi. Arabic numerals Arap rakamları, bugün kullandığımız rakamlar.
arabist(i). Arap dil ve edebiyatı âlimi,
arable(s). sürülüp ekilebilir, işlenebilir.
araby(i)., ,(şiir) Arabistan.
arachnida(i)., (coğ). (zool). eklembacaklıların örümcek ve akrep sınıfı.
arachnidan(i)., (s)., zool örümcek ve akrep cinsinden hayvan; (s). bu hayvanlara ait.
arachnoid(i)., (s)., (anat). araknoid, beyin zarlarından biri; (s)., (bot). örümceksi, ağımsı.
aramaic(s)., (i). Aram veya eski Suriye'ye ait; (i). Arami dili.
arare(i). (ar), 100 m 2 'lik bir alan ölçü birimi.
arbalest(i). eski zamanda ok atmak için kullanılan bir çeşit zemberekli yay.
arbiter(i). hakem, iki taraf arasındaki bir mesele hakkında kesin karar verme yetkisi olan tarafsız kimse: son söz sahibi.
arbitrage(i)., (tic). bir borsada satın alınan tahvilatı aynı zamanda diğer bir borsada kâr ile satma; arbitraj; hakem vasıtası ile bir davayı halletme.
arbitrament(i). karar verme hakkı veya yetkisi; hakem sıfatıyla karar verme; hüküm, karar.
arbitrary(s). indi, kendince, ihtiyari , keyfi. arbitrarily (z). keyfi olarak. arbitrariness (i). keyfi hareket.
arbitrate(f). hakem sıfatıyla dinleyip karar vermek; karar vermek; hakem kararıyla halletmek.arbitra'tion (i). hakem kararıyla halletme. arbitration court (huk) hakem mahkemesi. arbitrator (i). hakem, iki taraf arasındaki bir meselede kesin karar verebilme yetkisi olan tarafsız kimse.
arbor(ing). arbour (i). çardak, kameriye; (mak). mil, dingil. Arbor Day ABD'de ağaç dikmeye tahsis edilen bir ilkbahar günü. arborvitae (i). ömür ağacı, dirim ağacı, mazi ağacı, (bot). Thuya orientalis. arbored (s). kameriyeli.
arboreal(s). ağaca ait veya ağaç gibi olan; agaçsyl; ağaçlarda yaşayan veya gezen.
arborescent(s). şekil ve büyüklük bakımından ağaca benzeyen.
arboretum(i). bilimsel amaçlarla ağaç yetiştirilen alan.
arborization(i). maden veya fosillerde bulunan ağaç gibi şekil; (anat). dallanma.
arbutus(i). mayıs çiçeği; kocayemiş, (bot). Arbutus unedo.
arc(i). kavis; kemer, ark, yay; yay eklinde olan herhangi bir şey. arc lamp, arc light ark lâmbası.
arcade(i). (mim). sıra kemerler; kemer altı, üstü kapalı çarşı.
arcadia(i). eski Yunanistan da sade ve mesut bir ırkın oturduğu rivayet edilen dağlık bir ülke; cennet hayatı yaşatan kırlar. Arcadian (s). bu ülkeye ait; sakin, asude; sade, basit; pastoral.
arcane(s). sırri, gizli, saklı, herkesçe bilinmesi caiz olmayan.
arcanum(i). sır, muamma; eski simyacıların çözmeye çalıştıkları doğal sırlar; kuvvetli ve niteliği meçhul ilaç.
arch(s). nazlı, cilveli, çapkın. archly (z). cilveli bir eda ile. archness (i). cilvelilik.
arch(kıs). archaic, archaism, architect.
arch(i). kemer, tak; ayak kemeri; kavis arch stone kemerin kilidi makamında olan taş. arch supporter ayak kemerine destek, kavis. arch of triumph zafer takı.
arch(f). kemer yapmak veya kemerlerle kapatmak, kemer ekline koymak, kemer eklini almak; (sırt veya kaş) kabartmak.
archaic(s). kadim, eski; artık kullanılmayan , modası geçmiş.
archaism(i) artık kullanılmayan söz veya terim.
archangel(i). baş melek; melek otu, (bot). Archangelica officinalis archangelic (s). baş meleğe ait.
archbishop(i). başpiskopos. archbishopric (i) başpiskoposluk makamı veya bölgesi.
archduke(i). arşidük. archducal (s). arşidüke ait. archduchess (i). ariduşes. archduch'y (i). arşidükün idaresi altındaki bölge. archduke'dom (i). arşidüklük.
archeology(i). arkeoloji. archeological (s).arkeoloji ile ilgili. archeolog-ically (z). arkeoloji ile ilgili olarak. archeol'ogist (i). arkeolog.
archer(i). okçu, kemankeş. archery (i). okçuluk.
archetype(i). asıl numune, ilk örnek, orijinal model veya numune.
archimandrite(i). bir veya birkaç manastırı idare eden rahip, yüksek rütbeli papaz.
archimedean(s). ünlü Yunan matematikçisi Arşimed'e ait.
archipelago(i). üzerinde irili ufaklı çok sayıda ada bulunan deniz; takımadalar ; adalar grubu. the Archipelago Adalar Denizi, Ege Denizi.
architectonic(s). mimarlığa ait, yapı veya plan Çizmeye ait; teknik yönden mimarlığı andıran; bir sistemin organizasyon kurallarını belirten (ilim v.b.).
architecture(i). mimarlık; inşaat, yapı. architec-tural (s). mimari, mimarlığa ait.
architrave(i)., mim sütunlar üzerine konulan ve üst kiriş makamında olan taban, taban.
archives(i)., (çoğ). arşiv, devletin evrak hazinesi. archival (s). arşive ait. ar'chivist (i). arşiv müdürü veya bu işlerle meşgul olan kimse, arşivci.
archon(i). eski Atina'da dokuz hâkimden biri; hükümdar.
arctic(s). arktik, Kuzey Kutbuyla ilgili veya o bölgede bulunan; çok soğuk. Arctic Circle Kuzey Kutup dairesi. Arctic Current Kuzey Buz Denizinden gelen akıntı. arctic fox kutup tilkisi. Arctic Ocean Kuzey Buz Denizi. Arctic Zone Kuzey Kutbu ile Kuzey Kutup dairesi arasındaki bölge.
arcuate(s). kavisli, bükümlü, eğri. arcua-tion (i). eğme, eğrilik, kavis: (mim). kemerli inşaat.
ardent(s). ateşli, gayretli, şevkli, hararetli. ardently (z). gayretle, şevkle, istekle. ardency (i). ateşlilik; şevk.
ardor(i). gayret, şevk, ateş.
arduous(s). güç, çetin, müşkül, gayret isteyen; dik. arduously (z). gayretle, güçlükle. arduousness (i). güç oluş, çetinlik.
are(f). -sin, -iz, -siniz, -dirler. are (bak). ar.
area(i). alan, saha, mesaha, yüzölçümü.
areaway(i). bir mahzen veya bodrumun girişi; geçit.
areca(i). birkaç çeşit hurma ağacı.
arena(i). arena, oyun meydanı, amfiteatrın ortasında bulunan meydan; mücadele alanı.
areopagus(i). eski Atina-da Akropol'ün yanında bulunan bir tepe; o tepede toplanan yüksek hukuk meclisi. Areopagite (i). Aeropagus meclisi üyesi.
arete(i). dağın bir tepesinden diğerine uzanan dar ve sarp geçit.
argali(i). helezon gibi dışarıya kıvrık boynuzları olan bir cins yabani koyun.
argent(i)., (s)., hane. gümüş (s). gümüş renginde, parlak, beyaz.
argentina(i). Arjantin. Argentine (s)., (i). Arjantinli.
argentine(i)., (s). Balık pullarından elde edilen ve sahte inci yapımında kullanılan gümüşümsü bir madde; (s). gümüş gibi, gümüşle ilgili.
argil(i). kil, balçık. argilla'ceous (s). kil gibi; killi.argillif-erous (s). içinde kil ve balçık bulunan, kil ve balçık hasıl eden. argillo-arena'ceous (s). kil ve kum karışımından meydana gelen (toprak). argil'lous (s). kil ve balçığa ait, kil gibi.
argonaut(i)., (mit). Argonot, Altın Pösteki''yi elde etmek için Argo gemisinde Yason'un idaresi altında seyahat eden kahramanlardan biri; (k.h.) sedefli deniz helezonu.
argosy(i). büyük gemi, bilhassa en büyük eski tip ticaret gemisi.
argot(i). argo, herhangi bir zümrenin kullandığı özel dil, özellikle külhanbeyleri veya hırsızlar arasında parola olarak kullanılan dil.
argue(f). tartışmak, münakaşa etmek; ispat etmek, delil göstermek; out of ile caydırmak; for ile delil göstererek lehte söz söylemek; savunmak, müdafaa etmek; against ile itiraz etmek, karşı gelmek.argue one into going bir kimseyi gitmeye razı etmek.
argument(i). tartışma, münakaşa; karşısındakileri ikna etmek için öne sürülen delil veya hususlar; bir kitabın savunduğu fikirlerin özeti. argumen'tal (s). münakaşa veya delil göstermeye ait. argumenta'tion (i). tartışma, münakaşa; yargılama, muhakeme. argumen'tative (s). tartışmacı, munakaşacı; zıtlık ifade eden, münakaşa götürür.
argumentumadhominem(Lat). tartışmada karşı tarafın söz ve hareketlerini kendi görüşünü savunmada delil olarak kullanma.
argus(i)., (mit). Zeus'un yüz gözlü oğlu; uyanık adam, açıkgöz kimse. Arguseyed (s). uyanık, tetikte olan, açıkgöz.
aria(i)., (müz). arya, şan solosu.
arid(s). kuru, sıcaktan çatlamış, kıraç; tatsız, yavan. arid'ity, aridness (i). kuraklık, kıraçlık; yavanlık; kuru şey.
aries(i)., (astr). Koç Burcu, Koç takımyıldızı.
aright(z). doğru olarak, hatasız bir şekilde.
aril(i)., (bot). bazı tohumların etrafında bulunan kese şeklinde ince zar.
arioso(z)., (müz). arya tarzında.
arise(f). kalkmak, yerinden kalkmak, doğrulmak; zuhur etmek; ortaya çıkmak, doğmak.
aristocrat(i). aristokrat; asilzade, kibar kimse, hâkim sınıftan biri; aristokrasi taraftarı. aristocrat'ic (s). aristokrasiye ait, asil, çok kibar. aristocrat'ically (z). aristokratça.
aristotelian(s). (i). Yunan filozofu Aristo'ya ait; (i). Aristo nazariyeleri taraftarı. Aristotelianism (i). Aristoculuk. Aristotelic (s). Aristo'ya veya felsefesine ait.
arithmetic(i). aritmetik, hesap, hesap ilmi.arithmet'ical (s). aritmetikle ilgili. arithmet'ically (z). aritmetik yoluyla. arithmetician (i). aritmetikçi.
ark(i).altı düz mavna, duba; sandık, kutu. Noah's ark Nuh'un gemisi. Ark of the Covenant üzerinde on emir yazılı olan taş tabletlerin bulunduğu sandık.
arm(f)., (i). silahlandırmak,donatmak,teçhiz etmek, savaşa hazırlamak; silahlanmak, silaha sarılmak; zırh giydirmek; (i). silah; askeri kuvvetlerin bir kolu. arming (i). silahlanma; silahlandırma; silah, donatım teçhizat,teçhiz.
arm(i). kol; dal; mil: şube; pazı; koy, küçük körfez; kuvvet, güç, otorite. armchair (i).koltuk.armful (i). kucak dolusu. armhole (i)., (terz). kolevi.armlet (i). kısa kol (elbise) ; pazıbent; halis, koy. arm of the law güvenlik kuvvetleri. armpit (i). koltuk altı. arm's length kol boyu. arm's reach elin yetişeceği mesafe. be within arm's reach yakın olmak, elinin altında olmak. keep one at arm's length bir kimseyi uzak tutmak, yüz vermemek.
armada(i). donanma. the Armada 1588'de İngiltere'ye hücum edip mağlup olan İspanyol donanması.
armadillo(i)., (zool). Güney Amerika'da bulunan ve zırh gibi kabuğu olan, kertenkele cinsinden iri hayvan.
armageddon(i). kıyamet gününde iyilik ve kötülük orduları arasında sıkacak savaşa sahne olacak meydan, mahşer; ölüm kalım savaşı.
armament(i). silahlandırma, donatım, teçhizat.
armature(i).zırh; hayvan ve bitkilerde zırh; (elek). armatür, mıknatısın iki kutbu arasına yerleştirilen demir parçası; bobin endüvisi.
armed(s).silahlı. armed forces silahlı kuvvetler.
armenia(i). Ermenistan. Armenian (i).,(s).Ermeni, Ermenice.
armiger(i). eski şovalyenin silâhtarı.
armillary(s). bileziğe benzer yahut bileziğe ait; halka halka olan.
armor(ing). armour (i). zırh; silâh. armor-bearer (i). silâhtar. armor-piercing (s). zırh delen. armor plate zırhlı levha. armored (s).zırhlı. armored car zırhlı otomobil, zırhlı vagon.
armorer(i). zırh ve silâh yapan veya tamir eden kimse.
armorial(s). silâh veya hanedanIık armasına ait.
armory(i). cephane ve talimhane; silıh deposu; ABD silıh fabrikası, tophane.
arms(i). silâhlar, cephane; arma.To arms ! Silâh başına ! bear arms silahlı olmak. under arms silâhlanmış, harbe hazır. up in arms ateş püskürmeye hazır ; ayaklanmış; of kelenmiş. Iay down arms sulh yapmak; teslim olmak.
army(i). kara ordusu, ordu. army commander orgeneral. army worm sürü halinde yürüyen ve her şeyi yiyip bitiren bir çeşit tırtıl.
arnica(i) arnika, dağtütünü, öküzotu, (bot). Arnica montana; bu bitkiden elde edilen ilaç.
aroma(i). koku, güzel koku, rayiha.
aromatic(s). güzel kokulu, rayihalı, baharat gibi kokan.
aromatize(f). kokulandırmak, baharat kokusu vermek.
around(z). edat etrafına, etrafında, yakında, civarda; edat etrafına, etrafında, dört bir yanına, dört bir yanında; şuraya buraya; şurada burada. get around ayakta ve sihhatte olmak; atlatmak; yayılmak, get around to fırsat bulmak, (fig). eli değmek. to have been around hayat tecrübesi olmak, bir yerde bulunmuş olmak.
arouse(f). uyandırmak, canlandırmak, ayaklandırmak, kaldırmak, tahrik etmek, harekete geçirmek; uyanmak, canlanmak, harekete geçmek, gözünü açmak. arousal (i). uyandırma, canlandırma.
arpeggio(i)., (müz). çalgıda notaları hızlı ve kesik çalma; bu şekilde çalınan notaların toplamı; arpej.
arr(kıs). arranged, arrival, arrived.
arraign(f). (huk). mahkeme huzuruna çağırıp cürüm isnat etmek, suçlamak, itham etmek; kusur bulmak. arraigning, arraignment (i)., (huk). mahkemede davayı resmen sanığa tebliğ etme; kusur veya kabahat yükleme.
arrange(f). düzenlemek, tertip etmek, tanzim etmek, düzeltmek, sıraya koymak, tesviye etmek, dizmek; bir konuda anlaşmaya varmak; kararlaştırmak, planlamak; islah etmek, bertaraf etmek, bitirmek; hazırlanmak , hazırlamak; (müz). aranjman yapmak. arrangement (i). düzenlemi, tanzim, tesviye, düzen, nizam, tertip, sıra, dizme; hazırlık; anlaşma, mukavele; tertip edilmiş şey; (müz). aranjman.
arrant(s). çok kötü, kötü şohret sahibi olan, ady çıkmış. arrantly (z). kötü bir şekilde; baştan aşağı.
arras(i). nakışlı duvar veya kapı halısı; halı dokuması.
array(i). saf, sıra, tertip, tanzim, düzen, nizam; ordu; debdebe, tantana; muhteşem kıyafet.
array(f). dizmek, saf çekmek, tertip etmek, düzenlemek, tanzim etmek; giydirip kuşatmak, donatmak. arrayal (i). dizme, tertip etme; giydirip kuşatma.
arrear(i). arka kısım; arkada kalma; (gen). ,(çoğ). ödenmemiş borç, bakaya. be in arrears borcu vaktinde ödeyememek. arrearage (i) geri kalma; vaktinde ödenmemiş borcun bakyyesi.
arrest(i)., (f). tutuklama, tevkif, hapis; durdurma; kesme; (f). durdurmak, kesmek; (huk). tutuklamak, tevkif etmek, tutmak; çekmek, celbetmek (dikkat). under arrest tutuklu, mevkuf; durdurulmuş.
arrive(f). gelmek, vâsıl olmak, varmak, ulaşmak, yetişmek. arrival (i). geliş, varış; gelen kimse.
arrogance(i). kibir, kendini beğenme , kibirlilik, gurur; küstahlık, haddini bilmezlik. arrogant (s). kibirli, marur, azametli; küstah. arrogantly (z). kibirle; küstahça.
arrogate(f).iddia etmek, haksız yere iddia etmek veya benimsemek; bir diğerinin üzerine atmak. arroga'tion (i), haksız iddia.
arrow(i). ok. arrowhead (i). ok başı, temren.
arrowy(s). ok gibi; süratli; okla dolu.
arsenal(i). tophane, askeri teçhizat deposu.
arsenate(i)., (kim). arsenik asidinden bir tuz.
arsenic(i). arsenik, sıçanotu. arsenic , -al (s). arsenige ait, arsenikli.white arsenic sıçanotu, beyaz zırnık. yellow arsenic sarı zırnık. arsenicated (s). arsenikle karışmış olan. arsenous (s). arseniğe ait, arsenikli. arsenic acid arsenik asidi. arsenite (i). bu asidin tuzu. arsine (arsin) (i). renksiz ve çabuk alevlenen zehirli bir gaz.
arson(i). kundakçılık, kasten yangın çıkarma.
art(f)., eski (sen) -sin.
art(kıs). article.
art(i). hüner, sanat, marifet, ustalık, maharet ; ilim dalı, fen. arts and crafts el işleri. Bachelor of Arts degree edebiyat fakültesi diploması, başölyelik derecesi; (kıs). AB, BA black art sihir, sihirbazlık, büyü, büyücülük. fine arts güzel sanatlar. Iiberal arts edebiyat ve beşeri ilimler.Master of Arts edebiyat fakültesi diploması ile doktora arasında bir derece. mechanical arts endüstriyel sanatlar. the arts edebiyat, fen ve beşeri ilimler.
artemisia(i)., (bot). Artemisia familyasyndan bir tür.
arterial(s)., (tıb). atardamarlardaki temiz kanla ilgili; atardamarlarla ilgili; atardamarlara benzer. arterial blood temiz kan. arterial highway ana şose, anayol, büyük yol.
arterialize(f)., (tıb). oksijen vasıtasıyla ciğerlerdeki pis kanı temiz kan haline getirmek.
artery(i) arter, kırmızı kan damarı, nabız damarı, atardamar; büyük cadde, anayol; büyük nehir artesian
artful(s) ustalıklı, sanatlı, maharet isteyen; kurnaz artfully (z) maharetle, ustaca artfulness (i) maharet, ustalık
arthritic(i), (s), (tlb) arterit; (s) mafsala ait; mafsal iltihabına ait
artichoke(i) enginar, (bot) Cynara scolymus Jerusalem artichoke beyaz yerelması, yıldız kökü prickly artichoke kenger, yaban enginarı, bot Cynara cardunculus wild artichoke yabani deve dikeni
article(i) makale, yazı; bent, madde, fıkra, fasıl, bahis; ey, nesne, madde; kısım; gram harfi tarif ve harfi tenkir : (zool) boum, bitki boumu articles of apprenticeship usta ile çırak arasında anlama articles of association şirket mukavelesi
article(f) maddeler halinde tertip etmek; madde madde şikayetleri içine alan bir dilekçe vasıtasyyla bir kimseyi dava etmek; usta yanyna mukavele ile çırak vermek
articular(s) mafsallara ait articularly (z) mafsallara ait olarak
articulate(f) mafsal ile birletirmek ; mafsallarla bitişmek.
articulate(s). mafsallı; düzenli bir şekilde birbirine bağlı.
articulate(f). açıkça beyan etmek, ifade etmek; telaffuz etmek, söylemek.
articulate(s). düşüncelerini rahatça ifade edebilen; konuşkan. articulately (z). açıkça ifade ederek, kolay anlaşılır bir şekilde. articulateness (i) açıkça ifade etme kabiliyeti, belagat.
articulation(i). mafsal, eklem, oynak yeri; bitiştirme; telâffuz; telâffuz şekli.
artifact(i). insan eliyle yapılan şey, bilhassa ilk insanlann meydana getirdigi sanat eseri; yapı; (biyol). dokuda suni olarak meydana getirilen şey.
artifice(i). oyun, hile, desise; hüner, sanat; hunerli iş; ustalık.
artificer(i). sanatkâr, sanat erbabı; icat eden kimse; askeri teknisyen.
artificial(s). yapma, suni, taklit; yalan, yalancy, sahte, zoraki. artificially (z). sahte olarak, suni olarak, yapmacıkla.artificial horizon (hav). suni ufuk. artificial insemination suni ilkahç
artillery(i). top gibi büyük harp siIâhları , ağır silâhlar; topçu sınıfı; topçuluk. artilleryman (i). topçu neferi
artisan(i). esnaf, zanaatçı, endüstri işçisi.
artist(i). sanatçı, sanatkâr, ressam, heykeltıraş; sahne sanatçısı; argo düzenbaz kimse.
artiste(i). sahne sanatçısı, dansöz, şantöz, aktör.
artistic(s). sanat yönü olan, estetik güzellie sahip, sanatkârane, güzel sanatlara ait. artistically (z). sanatkârca, sanatkârane bir şekilde.
artistry(i). sanatkârlık, sanat kabiliyeti , sanat eserleri; güzel sanatlarla meşgul olma.
artless(s). hilesiz, saf, açık sözlü; hünersiz, sanatsız, kaba; tabii, doğal. artlessly (z). hilesizce, saflıkla. artlessness (i). hilesiz oluş, saflık.
arty(s)., (k).dili gösterişli, iddialı.(sanat eseri).
arum(i)., (bot). yılanyastığı, danaayağı.
aryan(i)., (s). Ari, Hint-Avrupalı, HintAvrupa dilini konuşan tarih öncesi kavim; (s). bu kavme veya Hint-Avrupa diline ait.
Toplam 203 sonuç listeleniyor