Sponsor Bağlantılar
|
Çevir
' des' sonuçları
3D Oyunlar Türkiye'nin en güzel ve ilk 3d oyun sitesi - 3doyunlar.net
desalt(f). (deniz suyundan) tuzu çıkararak içilebilir hale getirmek.
descant(i). hararetli konuşma; (müz). melodi, beste; birkaç sesle söylenen bestede en yüksek ses, asıl melodinin yanısıra söylenen üst ses.
descant(f). hararetli konuşmak: en yüksek sesle şarkı söylemek.
descend(f). inmek, alçalmak, çökmek; kendini küçültmek, düşmek; baskın yapmak, çullanmak; üşüşmek, başına toplanmak; genelden özele geçmek; ( bir tartışmada); intikal etmek, soyundan gelmek.
descendant(i)., (s). torun; (s). neslinden olan , ahfadlndan.
descent(i). iniş, çökme, düşüş, sukut; çullanma, baskın; nesil, zürriyet, nesep, soy, asll, ahfat, evlât; (huk). tevarüs, miras kalma; bayır, yokuş aşağı yer.
describe(f). tarif etmek, tanımlamak, vasıflandırmak, tavsif etmek, tasvir etmek, resmetmek. describable (s). tarif edilebilir, tavsifi mümkün.
description(i). tarif, tanımlama, tavsif, vasıflandırma, beyan; cins, nevi, çeşit. answer to the description tavsif edilmiş olan özelliklere sahip olmak, tarif edildiği gibi olmak. be beyond description veya beggar description kelimelerle tarif edilemez olmak.
descriptive(s). tanımlayıcı, tanıtımsal, tavsif edici, resmedici. descriptive geometry tasarı geometri.
descry(f). uzaktan görüp seçmek, çıkarmak, keşfetmek.
desecrate(f). kutsal bir şeye karşı hürmetsizlikte bulunmak, kutsal bir gayeden çevirmek, uzaklaştırmak. desecra'tion (i). mukaddesata hürmetsizlik , tecavüz.
desegregate(f). ırk ayrımını kaldırmak. desegrega'tion (i). ırk ayrımının kaldırılması.
desensitize(f). hassasiyetini azaltmak; (tıb). hassaslığını azaltmak veya ortadan kaldırmak.
desert(i)., (s). çö1, sahra, bozkır; (s): çöl halinde olan, boş, ıssız. desert fauna çöl direyi. desert flora çöl biteyi.
desert(f). terketmek, ayrılmak, bırakmak; (ask). vazifeden kaçmak; kaçmak, firar etmek. deserter (i). firari, kaçak. desertion (i). firar, terk; terkedilmişlik.
desert(i). liyakat, istihkak, pay, hisse; mükafatı hak etme. He got his deserts. Hak ettiğini buldu.
deserve(f). müstahak olmak,layık olmak; hak kazanmak, mükafata 1ayık olmak. deservedly (z). hakkıyla, haklı olarak.
deserving(s). mükafata 1ayık, değerli. deserving of praise övülmeye layık değerli deservingly (z). övülmeye lâyık olarak.
desiccate(f). kurutmak, kurumak. desicca'tion (i). kuruluk, kurutma, kuruma. desiccative (s). kurutucu. desiccator (i). kurutucu şey, kurutucu araç.
desiderate(f). arzulamak, istemek, özlemek; eksikliğini duymak, yokluğunu hissetmek.
desiderative(s)., (i). istek belirten, arzu ifade eden; (i). dilek, istek; (gram). istek belirten fiil.
design(i). plan, taslak, proje; gaye, amaç, maksat, hedef; fikir; entrika, desise; (güz). (san). resim taslağı, kompozisyon, model, motif. have designs on someone veya something birisinde veya bir şeyde gözü olmak.
design(f). zihninde kurmak niyet etmek, kastetmek; resmetmek, çizmek; plan yapmak, proje yapmak, tertip etmek, icat etmek; yaratmak. designedly (z). kasten, mahsus. de signeri tertip eden kimse, icat eden kimse,plan kuran kimse; modacı. designing (i)., (s). plan yapma, çizme, yaratma; (s). entrikacı, düzenbaz, kurnaz; düşünceli.
designate(f). göstermek, işaret etmek, belirtmek, tasrih etmek; isimlendirmek, ad vermek, demek; to veya for ile tayin etmek; seçmek, uygulamak, tatbik etmek, düzenlemek, tertip etmek.
designate(s). (gen nitelendirdiğiisimden sonra) atanmış, tayin edilmiş veya seçilmiş (fakat henüz memuriyete başlamamış).
designation(i). atama, tayin, tahsis; atanma, tayin edilme, seçilme; isim, ünvan, lakap.
desirable(s). arzu edilen, istek uyandıran, çekici, cazip. desirabil ity (i). cazibe, arzu edilir olma, hoşa gitme. desirably (z). arzu edilir şekilde, cazip olarak.
desire(f). arzu etmek, istemek, özlemek; rica etmek, talep etmek, arzulamak.
desire(i). arzu, istek, emel, iştiyak, rağbet, eğilim, meyil; rica, dilek, temenni; hırs, heves, şehvet.
desist(f). (gen). from ile vaz geçmek, çekilmek, bırakmak, ayrılmak.
desk(i). yazı masası, yazıhane; daire, şube, masa.
desolate(f). boş bırakmak, harap etmek, viran etmek, perişan etmek; yalnız bırakmak, kimsesiz bırakmak; kederlendirmek, meyus etmek.
desolate(s). terkedilmiş, metruk, ıssız, tenha, boş, perişan, harap; kimsesiz, yalnız. desolately (z). terkedilmiş olarak.
desolation(i). haraplık, perişanlık, viranlık; virane, harabe; kimsesizlik, yalnızlık; keder, yeis.
despair(i)., (f). yeis, üzuntü, keder, ümitsizlik; (f)., sık sık of ile ümitsiz olmak, meyus olmak. despairingly (z). üzüntüyle, kederle.
desperate(s). ümitsiz; çaresizlikten deliye dönmüş; vahim, müthiş, korkunç, tehlikeli; dehşetli; aşırı despera'tion (i),. yeis, ümitsizlikten ileri gelen akıl dengesizliği.
despicable(s). adi, alçak, değersiz, küçümsenen. despicably (z). alçakça.
despise(f). hakir görmek, küçümsemek, yukarıdan bakmak, adam yerine koymamak, hor görmek; nefret etmek.
despite(i)., edat nefret, kin, garez; edat -e rağmen. in despite of -e rağmen, bununla beraber, yine de; karşı koyarak.
despoil(f). soymak, malını yağma etmek, mahrum etmek. despolia'tion (i). yağma, soygun, soygunculuk.
despond(f). ümidini kaybetmek, morali bozulmak. despondency (i). yeis, keder, ümitsizlik. despondent (s). ümitsiz, kederli, bedbin, meyus. despondently (z). ümitsizce.
despot(i). despot, müstebit hükümdar. despotical (s). despotça, müstebitçe despot'ically (z) despotlukla.
despotism(i). mutlakiyet, hakimiyete dayanan idare; despotizm, istibdat.
desquamate(f)., (tıb). pulları dökülmek, pul pul olup dokülmek.
dessert(i). yemeğin sonunda yenen tatlı, yemiş soğukluk. dessert spoon tatlı kaşığı.
destine(f)., to veya for ile nasip etmek, tahsis etmek, tayin etmek, ayırmak; belirli bir gayeye doğru yöneltmek.
destiny(i). kader, nasip, kısmet, mukadderat, alın yazısı.
destitute(s)., gen of ile yoksul, yoksun, mahrum, muhtaç, fakir. destitu'tion (i). yoksulluk, mahrumiyet.
destroy(f). harap etmek, mahvetmek, yıkmak; yok etmek, imha etmek, vücudunu ortadan kaldırmak, öIdürmek; iptal etmek, bertaraf etmek.
destroyer(i). yok edici şey veya kimse, telef edici şey veya kimse; den torpido muhribi; muhrip, destroyer.
destruct(f). (fırlatılan roket veya bombayı) hedefe ulaşmadan imha etmek. destructor (i). roket imha cihazı; (ing)., çöp fırını.
destruction(i). harap etme, mahvetme, yok etme, helâk, yıkılma; yıkım; belâ; afet.
destructive(s). yıkıcı, zararlı, tahrip edici. destructive criticism yıkıcı eleştiri. (edebiyatta)
desuetude(i). kullanılmayış, yürürIükten kalkma.
desultory(s). devamslı, istikrarsız, birbirini tutmayan; tertipsiz, düzensiz, aralannda bağlann olmayan, rabıtasız, dağmık rasgele.
Toplam 63 sonuç listeleniyor
|