al frascotaze sıva üzerinde yapılan; açık havada; açık hava.
3D Oyunlar
Türkiye'nin en güzel ve ilk 3d oyun sitesi - 3doyunlar.net
alabaster(i). su mermeri, kaymak taşı. Oriental alabaster Bektaşi taşı.
alackünlem, eski Ah, vah I alackaday ünlem Yazık, eyvah!.
alalia(i). konuşma kabiliyetinin yok oluşu.
alarm(f). tehlikeyi haber vermek; birdenbire korkutmak. alarmist (i). etrafı telaşa veren kimse. alarmingly (z). korku verecek surette.
alarm(i). korku, dehşet; tehlike işareti; (ask). silâh başına çağrı; tehlike işareti veya dikkati çekme tertibatı, alarm. alarm bell bir tehlikeyi veya haberi bildiren çan. alarm clock çalar saat. burglar alarm hırsızı haber veren tertibat, alarm tertibatı. fire alarm yangın işareti. give the alarm tehlike işareti vermek.
alarum(i). bir tehlikeyi veya haberi bildiren işaret veya tertibat.
alasünlem Eyvah, yazık.
albatross(i). pek iri bir cins deniz kuşu, albatros.
albedo(i)., (astr). beyazlık derecesi.
albeitbağlaç gerçi, her ne kadar, ise de, fakat, yine.
albescent(s). beyazlaşan; akçıl, beyaza çalan.
albino(i). doğuştan beyaz saçlı, albinos, akşın hayvan veya insan. al binism (i). albinizm; abraşlık.
albumen(i). albümin, yumurta akı. albuminous (s). albuminil.
alchemy(i). simya, alşimi.alchemist (i). simyager, alşimist.
alcohol(i). alkol, ispirto; içki. alcohol'ic (s)., (i). alkolik, ispirtoya ait; (i). ayyaş. alcoholism (i). alkolizm, içkiye düşkünlük, içkinin vücutta yaptığı tahribat. denatured alcohol mavi ispirto, karışık ispirto, rubbing alcohol tuvalet ispirtosu.
alcove(i). odada yatak veya kitap rafları konulması için ayrı yer; kameriye; (jeol). düz kayanın tabakaları içine nehrin açtığı çukur.
alder(i). kızılağaç, Akçaağaç. (bot). Alnus.
alderney(i). aslı Alderney adasından olan bir çeşit inek.
ale(i). bir çeşit bira.
alee(z)., den rüzgar altında veya altına.
aleppo(i). Halep şehri. Aleppo button , Aleppo boil (tıb). Halep çıbanı, şark çıbanı, yıl çıbanı. Aleppo pine Halep çamı, (bot). Pinus halepensis.
alert(s).,(i). tetik, açıkgöz, atik, uyanık, zeyrek; (i). alarm işareti the alert (ask). uyanık ol'' işareti. be on the alert gözünü açmak, uyanık olmak, hazır olmak. alertness (i). tetiklik, açıkgözIük , atiklik.
alexandrine(i). mısraları on ikişer heceli şiir; İskenderiyeli.
alexia(i). okuma kabiliyetinin kayboluşu, aleksi , okuma yitimi.
alfalfa(i). kaba yonca, alfalfa, (bot). Medicago sativa.
alga(i). deniz yosunu.
algebra(i). cebir ilmi. algebra'ic (s). cebir ilmine ait, cebirsel.
algeria(i). Cezayir. Algiers (i). cezayir (cezayirin başkenti) algerian (i). (s) Cezayirli. Algerine (i). (s). Cezayirli.
algerian(i)., (s). Cezayirli Algerine (i)., (s). Cezayirli.
alias(z)., (Lat). namı diğer, diğer ismi.
alibi(i), (huk). suç işlendiği anda zanlının başka yerde bulunduğunu ispat etmesi; ABD, (k).dili özür, mazeret.
alien(i)., (f). yabancı, yabancı uyruklu, ecnebi; başka Irktan olan kimse; bazı hak veya imtiyazlardan mahrum olan kimse; hariçte bırakılan kimse; (f). başkasına devretmek (mal v.b.) ; muhabbetini soğutmak. alienable (s). satılabilir, ferağı kabil. undesirable alien memlekette ikameti hükümetçe arzu olmayan yabancı.
alien(s). yabancı uyruklu; yabancı özellikleri olan; yerleşmemiş; uymamış, intibak etmemiş.
alienate(f). diğerine feragat ve temlik etmek, ferağ etmek; soğutmak, vazgeçirmek (aşk). aliena,tion (i). aşktan vazgeçirme , soğutma; diğerine feragat ve temlik etme; dini müesseselere ait mülkü ellere verme; akli dengesizlik. alienator (i). diğerine feragat ve temlik eden kimse, aşktan vazgeçiren, soğutan kimse.
alight(s). aydınlanmış, ışıl ışıl, ışıkları yanmakta olan.
alight(f). konmak (kuş v.b.); at veya arabadan inmek; on i/e birdenbire bulmak.
align(f). sıraya dizmek, sıraya koymak. alignment (i). sıraya dizme; hiza çizgisi; iki nokta arasında muhayyel bir doğru çizgi çekme; (müh). aynı hizada olma.
alike(s)., (z). benzer, aynı; (z). birbirinin aynı olarak, farksızca.
aliment(i). yiyecek, gıda, beslenme; maişet, nafaka.
alimentary(s). beslenmeye ait, besleyici alimentary canal hazım borusu.
aliquot(s)., (mat), bir sayıyı tam bölen.
alive(s). sağ, canlı, hayatta, diri; şevkli, sevinçli, faal; heyecanlı; hassas, haberdar, uyanık, farkında. alive with bees arı dolu. Man alive I argo Hey mübarek I
alkali(i)., (kim). alkali, kalevi. alkales'cent (s). alkalisi biraz fazla. alkaline (s). alkalik, kalevi.
alkaloid(i)., (kim). striknin ve morfin gibi kuvvetli ve tehlikeli bir grup ilâçlardan her biri .
alkanet(i). sığırdili; havacıva, (bot). Alkanna tinctoria; kızıllık otu, öküzdili, (bot). Anchusa officinalis mountain alkanet öküzdili, (bot). Arnica montana.
all(s). bütün, hep; her. all clear tehlike geçti işareti. all fours dört ayak. all hands (den). herkes. all his life butun ömrünce, hayatı boyunca. all-inclusive (s). herşey dahil. all night bütün gece. all the others ötekilerin hepsi, diğerleri. all the same ne olursa olsun. for all ı know bana kalırsa. for all the world ne pahasına olursa olsun, dünyada, tıpkı, aynen.I am all in.Bitkin bir haldeyim. with all speed bütün hızı ile. (Not; Harf-i tarif veya iyelik veyahut da işaret zamiri all ile kullanıldığında all ile isim arasına konulur; all the rest, all his life, all these days.)
all(i). herkes, her şey. All went well. Her şey yolunda gitti.above all bilhassa, özellikle, her şeyden fazla. after all nihayet, velhasıl. All aboardl Herkes gemiye ! all in all her şeyi hesaba katarak. at all hiç. in all hepsi, tamamı, yekunu.once for all ilk ve son defa olarak.
all(z). tamamen, bütün bütün. all along her zaman; daima. all at once hep birden. all but az daha; (-den) başka. all-embracing (s). her şeyi saran. all-fired (s), ABD, argo aşırı. All Fool-s Day (ing) 1 Nisan günü. all -important (s). çok mihim._all in çor yorgun, bitkin. all of (-den) az olmayan. all of a sudden birdenbire,aniolarak. all out elinden geleni yapma. all over tamamen: bitmiş; tekrar, baştan. all-purpose (s). her işe yarar. all right pek iyi; şöyle böyle.All right. Peki. all-round (s). çok meziyeti olan, çok cepheli. All Saints' Day (ing). bütün ölmüş azizlerin yortusu, 1 kasım. all the better daha iyi. all the same hepsi bir. all there aklı başında. all told yekun olarak. It's all up. Her şey bitti. all too soon pek erken, zamansız. not all there (k). dili kaçık, deli. beat all hollow (k). dili tamamen yenmek, mehvetmek (oyunda).
allay(f). yatıştırmak, teskin etmek, bastırmak.
allegation(i). iddia, söz; (huk). dava takriri; özür, bahane, mazeret.
allege(f). iddia- etmek, söylemek; delil göstermek, kaynak göstermek. allegedly (z). sözde.
allegiance(i). vatan veya hükümdara sadakat; sadakat, bağlılık, merbutiyet (gerçeğe, bir partiye v.b.).
allegoric(s). alegorik, kinayeli , remzi. allegorically (z). kinaye kabilinden , mecazi olarak.
allegorize(f). remiz ve kinaye yolu ile öğüt verici hikâye haline getirmek; bir hikâyeyi remiz ve kinaye şeklinde yorumlamak. allegorist (i). kinayeli hikâyeler meydana getiren kimse.
allegory(i). remiz ve kinayeli hikâye , kinaye.
alleluia(i)., ünlem sevinç if ade eden bir kelime, elhamdülillah.
allergy(i)., (tıb). alerji. aller-gic (s). belirli bir şeye karşı aşın derecede hassas, alerjik. allergen (i). alerji meydana getiren madde.
alleviate(f). hafifletmek, yatıştırmak , teskin etmek. allevia'tion (i). hafifleme; teselli.
alley(i). geçit, dar sokak, pasaj, ara yol; patika; bowling oyununa mahsus dar yol. up his alley tam onun işi, biçilmiş kaftan. alley cat sokak kedisi. alleyway (i). binaları birbirine bağlayan geçit.
alliaceous(s). sarımsak veya soğan gibi olan yahut kokan; sarımsaklı.
alliance(i). anlaşma, birleşme, uyuşma , ittifak; evlenme ile hâsıl olan akrabalık, dünürlük; (zool). birbirine benzeyen bir takım familyalar.
allied(s). müttefik, aralarında anlaşma olan; hısım olan, akraba olan.
alligator(i). Amerika timsahı. alligator pear perse ağacı veya meyvası.
alliterate(f). bir satır veya cümlecikte aynı sesi tekrar etmek. allitera'tion (i). bir cümlecikte aynı sesi tekrar etme. alliterative (s): aynı sesin tekrar edildiği par,ca veya cümleciğe ait.
allium(i). Allium familyasından bir çeşit bitki .
allocate(f). tahsis etmek, yerini tayin etmek. alloca'tion (i). tahsis etme, yerini tayin etme, tahsisat.
allopathic(s). zıt tedavi usulüne ait. al,lopath, allop'athist (i). bu usulü uygulayan doktor. allopathically (z). bu usule göre. allop'athy (i). zıt tedavi usulü.
allot(f). kur'a usulü ile tayin etmek; pay etmek, bölüştürmek; tahsis etmek. allotment (i). hisse, pay; tayin; tahsis; bölüştürme, taksim; tevzi .
allow(f). bırakmak, izin vermek, müsaade etmek; tasvip etmek; tasdik etmek; hesaba katmak, saymak; itiraf etmek, kabul etmek, teslim etmek; razı olmak, rıza göstermek; itiraf etmek; hesaplamak. allowable (s). caiz, meşru, hesaba katılabilir.
allowance(i)., (f). tahsisat, harçlık, aylık, haftalık vb; bırakma; karşılık; müsamaha, göz yumma, müsaade, rıza; itiraf, kabul, teslim; (tic). fiyat indirimi, tenzilât; tolerans, yedek pay; (f). harçlık bağlamak.
allspice(i). yenibahar; baş biber ağacı.
allude(f). ima etmek, kastetmek, kinaye yoluyla söylemek; zikretmek, bahsetmek. alluded to adı geçen, zikredilmiş olan.
allure(f). cezbetmek, çekmek, celbetmek, aklını başından almak, meftun etmek. allurement (i). meftun etme, cezbetme, çekme; meftun eden veya cazip şey; sihir. alluring (s). cazip, akıl çelici, çekici. alluringly (z). cazip surette, aklını başından alarak.
allusion(i). ima, kinaye, imleme, bahis, zikir.
alluvial(s). sel ve ırmak sularının biriktirdiği çamur gibi, alüvyonlu, Iıglı.
alluvion(i). ırmak veya deniz suyunun kıyıyı basması, sel; sel ve ırmak sularının biriktirdiği toprak, alüvyon, Çığ; bu çeşit topraktan hasıl olan yeni arazi.
alluvium(i). sel ve ırmak sularının biriktirdiği toprak; bu çeşit topraktan hasıl olan yeni arazi.
ally(i)., (f). müttefik; dost, arkadaş; yapısı veya bileşimi itibariyle başka bir şeye benzeyen şey; (f). birleşmek, ittifak etmek; akraba olmak. ally oneself with veya to ile birleşmek.
almagest(i). Batlamyos'un astronomi kitabı; Ortaçağda yazılmış fen kitabı.
almond(i). badem; kargadelen. almond oil bademyağı. almond shaped badem şeklinde.almond tree badem ağacı; acı badem ağacı, (bot). Prunus amygdalus. Chios almond sakız bademi, dişbademi .
almost(z). hemen hemen; az daha, takriben, yaklaşık olarak.
alms(i), (çoğ)., tek sadaka, zekat.
almshouse(i). darülaceze, düşkünler yurdu, yoksullar evi, imarethane.
aloe(i). sarısabır, ödağacı, (bot). Aloexylon agallocum. aloeswood (i). kartal ağacı, (bot). Aquilaria agallocha. American aloe agave, sabır ağacı, süreyya, (bot) Agave americana.
aloft(z). yukarı, yukarıya yukarda; (den). yukarda, armada.
alogia(i)., (tıb).. konuşamazlık.
aloha(i)., Hawaii Hoş geldiniz; Allaha ısmarladık.
alone(s)., (z). yalnız tek başına. Iet alone kendi haline bırakmak, meşgul olmamak, karışmamak.
along(z)., edat boyunca, müddetince; yanı sıra, yakın. alongside (z)., edat yanına , yanında, bordasında, bordasına. alongshore (z). kıyı boyunca. along about esnasında, sularında. be along varmak, vasıl olmak. all along öteden beri; hep böyle, her zaman. Come along. Hadi canım. get along with (-le geçinmek, anlaşmak. Go along. Haydi git. Siz gidiniz. along with ile beraber.
aloof(z). soğuk (davranış), uzak, uzakta, ayrı, açıkta. aloofness (i). uzaklık, kendini uzak tutma, araya mesafe koyma.
alp(i). yüksek dağ.
alpaca(i). Güney Amerika'ya mahsus koyuna benzer bir hayvan, alpaka; alpaka yünü; alpaka yününden yapılmış kumaş.
alpenglow(i). bazı günler güneşin doğuşunda ve batışında dağların tepelerine vuran pembe ışık.
alpenstock(i). dağa tırmanmaya mahsus demir uçlu uzun baston.
alphabet(i). alfabe; unsurlar, esaslar. alphabet'ical (s). alfabe sırasına göre. alphabet'ically (z). alfabe sırası ile.
alpine(s). Alp dağlarına ait; yüksek dağlara ait. Alpinist (i). Alp dağlarına veya yüksek dağlara tırmanan adam.
alps(i). (çoğ). Alp dağları.
already(z). evvelce; şimdiden, halen; zaten.
alsatian(s)., (i). Alsas'a ait; (i). Alsas'lı; iri bir çeşit Alsas çoban köpeği.
also(z). da dahi, hem, hem de, yine, aynı zamanda, keza.
also-ran(i). ABD, (k).dili yarışı kaybeden at; başarısızlığa uğrayan politikacı.
altar(i). kurban kesilen yahut buhur yakılan özel yüksek yer, sunak, kurban taşı, mezbaha; altar, mihrap; aşai rabbani sofrası. altar-piece (i). mihrabın arkasındaki veya üstündeki mozaik, heykel veya resim. altar rail mihrabın önündeki parmaklık. Iead to the altar evlenmek.
altazimuth().i (astr). gökcisimlerinin açı ve yüksekliklerini ölçmeye yarayan ve biri yatay diğeri dikey iki tane dereceli dairesi olan bir alet.
alter(f). değiştirmek, tahvil etmek; hadım etmek; değişmek, başka türlü olmak. alter course (den) rota değiştirmek. alterable (s). değişir, değiştirilebilir. altera'tion (i). değişiklik düzeltme, başkalaşma. alterative (i). (i) değiştirici; (i)., (tıb). bünyenin tabiatını değiştiren ve iyileştiren ilaç.
alter ego(Lat). bir kimsenin ikinci şahsiyeti; çok yakın dost.
altercate(f). kavga etmek, atışmak , şiddetli münakaşa etmek. alterca'tion (i). kavga, çekişme.
alternate(f). münavebe ile birbirini takip etmek veya ettirmek; bir sıra takip etmek, birbiri ardına gelmek. alternating current (elek). dalgalı akım.
alternate(s)., (i). karşılıklı, almaşık, münavebeli; (bot). karşılıklı olmayan, almaşık ;(i). icabında başkasının yerini alabilen kimse, vekil. alternately (z). münavebe ile, sıra ile.
alternation(i). münavebe, birbirinin yerini alma; birbirini takip etme; değişim , tahavvül.
alternative(s)., (i). iki şıktan birini seçme imkanını gösteren, diğer, başka,(i). şık, iki şeyden biri, çare, iki şıktan biri . I had no alternative. Başka çarem kalmamıştı. Yapacak başka bir şey yoktu.
alternator(i). dalgalı elektrik akımı veren üreteç, alternatör.
althoughbaçlaç gerçi, her ne kadar, ise de, olmakla beraber, olduğu halde.
altimeter(i). yükseltiyi gösteren alet, altimetre.
altitude(i). yükseklik, yükselti, irtifa.
alto(i)., (müz) alto, en pes kadın veya çocuk sesi.
altogether(z). bütün bütün, tamamen. in the altogether (k).dili çıplak, anadan dogma.
altruism(i). diğerkâmlık, başkalarını düşünme, fedakârlık. altruist (i). digerkâm, fedakâr, başkalarını düşünen kimse. altruistic (s). digerkâm, fedakâr, başkalarını düşünür.
alumna(i)., ABD bir okul veya üniversiteden mezun olan kız.
alumnus(i). ABD bir okul veya üniversite mezunu erkek; eski öğrenci.
alveolus(i)., (anat)., (zool). küçük çukur; diş çukuru; akciğer alveolu. alveolar (s). diş yuvasına ait.
alvine(s). barsaktan olan, barsağa ait.
always(z). daima, her zaman, her vakit; her defa, muntazam; evvelden beri, mütemadiyen, boyuna.
alyssum(i). deliotu, (bot). Alyssum.
Toplam 165 sonuç listeleniyor