afar(z). uzak, uzakta, uzaktan.
3D Oyunlar
Türkiye'nin en güzel ve ilk 3d oyun sitesi - 3doyunlar.net
aff(kıs). affectionate, affirmative.
affable(s). nazik, tatlı, hatırşinas, sokulgan.affably (z). nezaketle.
affair(i). iş, maslahat; vaka, olay, hadise; hal; ilişki. an affair of honor namus veya şeref meselesi. Foreign Affairs Dışişleri as affairs stand şimdiki halde. Iove affair aşk macerası.
affaire(i)., (Fr). gizli ilişki; mesele, hikâye.
affect(f). etkilemek, tesir etmek, değiştirmek ; müteessir etmek, dokunmak; taslamak. affect ignorance cahillik taslamak, bilmezlikten gelmek. My arm is affected. Hastalık koluma yayıldı.
affected(s). taklitçi, sahte tavırlı, poz yapan; etkilenmiş, tesir altında kalmış, müteessir. affectedly (z). yapmacık tavırlarla. affectedness (i). yapmacık, sahte tavır.
affecting(s). taklitçi, sahte tavırlı; etkileyen, tesir eden, müessir. affectingly (z) müessir şekilde, etkileyici bir tarzda.
affection(i). sevgi, muhabbet; etkileme , tesir etme, teessür; hastalık. play on one's affections karşısındakinin hislerine hitap etmek. win one's affection bir kimsenin sevgisini kazanmak. affectionate (s). seven; sevgi gösteren.affectionately (z). sevgi ile.
afferent(s), (anat). içeri götüren (sinir v.b.).
affiance(f), (i). nişanlamak; (i). nişan.
affidavit(i)., (huk). yemin ederek verilen yazılı ifade, yeminli beyan. draw up an affidavit yeminli beyan yazmak.
affiliate(f). (i). yakın ilişki kurmak, sıkı münasebette bulunmak; evlât edinmek; (huk). baba tanımak; aslını ve soyunu tayin etmek; (i). bağlı şirket. affiliate wrth iltihak etmek, katılmak; üye olmak. affilia'tion (i). yakın ilişki, sıkı münasebet; evlâtlığa kabul.
affinity(i). eğilim, meyil, eğinim; (kim). çekme; alâka, ilgi, cazibe; dünürlük, hısımlık, nikâhtan hâsıl olan akrabalık.
affirm(f). demek, söylemek, beyan etmek, iddia etmek; (gram)., (man). tasdik etmek, ispat etmek; teyit etmek; (huk). tasvip etmek affirmable (s). iddia olunabilir.
affirmation(i). tasvip, tasdik; müspet ifade; (huk). yemin yerine geçen söz.
affirmative(s)., (i). olumlu, müspet, tasdik edilen; (i). müspet iddia; tartışmada olumlu tezi savunanları tutan taraf; olumlu cevap a decided affirmative kuvvetli ve olumlu karar. in the affirmative ispat ve tasdik anlamında, olumlu, müspet. The affirmative has it. olumlu taraf kazandı. affirmatively (z). teyit ederek, olumlu olarak.
affix(i). ek, ilâve (kelimenin başına veya sonuna).
affix(f). eklemek, ilâve etmek; takmak; koymak, atmak (imza).
afflict(f). keder vermek, üzmek, mahzun etmek, müteessir etmek; müptela etmek, belaya düşürmek. affliction (i). dert, keder, elem, belâ afflictive (s). keder veya elem verici.
affluence(i). bolluk, refah, servet; (-e) doğru akış (kan),affluent (s). bol akan; bol, mebzul; zengin.
afford(f). para dayandırmak; işine gelmek ; hâsıl etmek, meydana getirmek, mahsul vermek. I can-t afford this. Buna bütçem müsait değildir.
afforest(f). orman haline getirmek, ormanlaştırmak, ağa,clamak. afforesta'tion (i) ormanlaştırma, ağaç dikme.
affranchise(f). azat etmek, serbest bırakmak, muaf tutmak. affranchisement (i). azatlık, azat etme, af.
affront(i)., (f). hakaret; (f). kırmak, gücendirmek , saymamak, hakaret etmek. give affront to kızdırmak, gücendirmek.
afield(z). kıra, kırda, evden uzak. far afield sadetten uzak, konu dışında.
afire(s). tutuşmuş, yanmakta, alev alev.
aflame(s). alevler içinde, alevlenmiş, tutuşmuş.
afloat(s)., (z). yüzmekte; su dolmuş; su basmış; havada. Rumors are afloat. Ortalıkta şayialar dolaşıyor. The firm is afloat. şirket masrafım çIkarıyor.
aflutter(s)., (z). titreme halinde; (z). titreyerek.
afoot(z). ayakta; yataktan kalkmış; hareket halinde, ilerlemekte.
afore(z)., edat önce, evvel.aforemen tioned (s). evvelce zikredilen, mezkur. as aforesaid evvelce denildiği gibi.
afortiori(Lat). daha kuvvetli bir sebeple, daha ziyade; (fels). afortiori.
afoul(s). bir şeye takılmış, dolaşmış.
afqhan(i). Afganlı; Afganca, Peştu dili; Afgan cins köpeği; (k.h). bir çeşit yün atkı veya battaniye.
afraid(s). korkan, korkmuş. be afraid korkmak. be afraid of (-den) korkmak.
africa(i) Afrika. African (i)., (s). Afrikalı; (s). Afrika'ya ait.
afrikaans(i). Güney Afrika'da konuşulan Hollanda lehçesi.
afro(i) uzun ve kıvırcık saç modası.
aft(s)., (z) (den). kıçta, kıça doğru fore and aft baştan kıça kadar.
after(z), edat bağlaç sonra; ardına, ardında; (-dan) sonra; ardı sıra; için; tarzında, üslubunda. a painting after Reubens Rubens'in üslubunda bir resim. at a quarter after four dördü çeyrek geçe. a person after my own heart kalbimi fetheden bir kimse. three months after üç ay sonra. after all bununla beraber, yine de, buna rağmen.
afterdamp(i). grizu patlamasından kalan zehirli gaz karması.
afterdeck(i). (den). geminin kıç tarafındaki güverte.
aftereffect(i). asıl tesirden sonra görülen tali tesir, tali reaksiyon.
afterglow(i). güneş battıktan sonraki parlaklık.
afterguard(i). (den). geminin kıçında hizmet eden tayfa.
aftermath(i). kötü sonuç; yan tesir; çayır biçildikten sonra biten otlar.
Toplam 74 sonuç listeleniyor