Sponsor Bağlantılar
|
Çevir
' ru' sonuçları
rubi. sürtme, sürtünme; ovma, ovalama; güçlük, engel; sinirlendirici şey; pürüz.
3D Oyunlar Türkiye'nin en güzel ve ilk 3d oyun sitesi - 3doyunlar.net
rubf. (-bed, -bing) ovmak, ovalamak; sürtmek: sürtünerek tahriş etmek; sürtüşmek; ovup cilâlamak; sürmek; sürtünmek. rub away aşındırmak, yemek; aşınmak. rub down masaj yapmak. rub in ovarak yedirmek (yağ). rub it in (argo) yüzüne vurmak. rub off, rub out silip çıkarmak; sürtünmeyle çıkmak, dökülmek. rub out (argo) öldurmek. rub one the wrong way (argo) birini kızdırmak, sinirlendirmek, tepesini attırmak. rub shoulders with bir arada bu- lunmak.
rubaiyati. rubai, dörtlük. The Rubaiyat Ömer Hayyam'ın bir şiiri ve onun Fitzgerald tarafından yapılmış İngilizce çevirisi.
rubassei. süs taşı olarak kullanılan parlak kırmızı bir kuvars.
rubatos., i., müz. bir notanın başka bir nota yerine uzatıldığını gösteren; i. bu şekilde uzatma.
rubberi., (iskambil) bir tarafın üç oyundan ikisini kazandığı parti; berabere kalınca kazananı tayin için oynanılan oyun.
rubberi., f. kauçuk, lastik; silgi; lastik (ayakkabı); ovan kimse veya alet; masajcı; natır, tellâk; f. lastik kaplamak. rubber boot şoson, lastik çizme. rubber cement kauçuktan yapılan yapıştırıcı. rubber check A.B.D., (argo) karşılıksız banka çeki. rubber cloth muşamba. rubber plant kauçuk ağacı veya kauçuk veren bitki; kauçuk, bot. Ficus elastica. rubber stamp lastik mühür, ıstampa; şahsiyetsiz kimse. India rubber kauçuk.
rubberizef. lastik kaplamak; kumaşı sugeçirmez hale koymak.
rubbernecki., f., A.B.D., (argo) herkese veya herşeye dönüp bakan kimse, meraklı kimse, mütecessis adam; f. tecessüsle bakmak.
rubbishi. çerçöp, süprüntü, döküntü; saçma.
rubblei. moloz taşı; moloz, yapı döküntüsü. rubbly s. moloz gibi.
rubei.,( argo) çiftçi, köylü, taşralı.
rubefacients., i. kızartıcı, deriyi kızartan; i. tıb. deriyi kabartmadan kızartan ilâç. rubefaction i. kı- zartma, kırmızılaştırma.
rubeolai., tıb. kızamık; kızamıkçık.
rubescencei. kırmızılık, kızartı. rubescents kızartıcı; kızarmaya yüz tutmuş.
rubiconi. eski İtalya'yı Galya'dan ayıran ırmak. cross the Rubicon dönülmeyecek bir karar vermek.
rubicunds. kırmızı, al; çabuk kızaran (yüz). rubicun'dity i. kırmızılık.
rubiouss. kırmızı, yakut renkli, lal.
rubrici. eski kitaplarda kırmızı harflerle basılan kısım, ayırıcı niteliği olan kırmızı harfler; kanun tasarısı başlığı; dua kitabında veya herhangi bir dini kitapta bölüm başı; bölüm başlığı; bölüm; kırmızı renk. rubricate f. kırmızı renkle yazmak; bölümlemek, belirli kısımlara yazmak.
rubyi., s. yakut, lâl; saatlerde kullanılan ufak yakut parçası; yakut rengi, lâl; kırmızı şarap; İng. 5 1/2 puntolu harf; s. yakuta benzer, kırmızı, lâl, al. ruby glass koyu kırmızı cam.
ruchei. elbise süsü için kullanılan kırmalı dantela. ruch'ing i. kırmalı dantela.
ruckI. kalabalık, halk yığını, izdiham.
ruckf. i. buruşturmak, kırıştırmak, örselemek; buruşmak, örselenmek; i. buruşukluk, kırışık.
ruckusi., A.B.D. (argo) karışıklık, kargaşa.
ructioni., k.dili ayaklanma, kargaşa, karışıklık.
ruddi. kızılkanat, zool. Scardinius erythrophthalmus.
rudderi. dümen, dümen bedeni. rudder bar hav. dümen pedalı.
ruddlei., f. aşıboyası; f. kırmızıya boyamak.
ruddys. kırmızı, al; sıhhatli ve pembe yüzlü; İng., (argo) kahrolası. ruddiness i. kırmızılık.
rudes. kaba; sert, şiddetli; terbiyesiz, edepsiz; kaba saba, yontulmamış, inceliksiz; acemi, ustalıksız; gürbüz, kuvvetli; vahşi. rude'ly z. kabaca; sertçe. rude'ness i. kabalık.
rudimenti. ilke, ilk adım; gelişmemiş şey; biyol. eski görevini kaybederek gelişmeyen uzuv (apandis gibi). rudimen'tal, rudimen'tary s. temel;gelişme- miş, eksik.
ruei. sedefotu, bot. Ruta graveolens. African rue üzerlik, bot. Peganum harmala.
ruef., i. pişman olmak; esef etmek; i. pişmanlık; esef.
ruefuls. pişman; acıklı, esef olunacak. ruefully z. pişmanlıkla. ruefulness i. pişmanlık.
ruffi., f. iskambilde kozla alma; f. kozla almak.
ruffi. 16. yüzyılda kolalı ve kırmalı yuvarlak yaka.
ruff(dişil) reeve i. dövüşken kuş, zool. Philomachus pugnax.
ruffi. pilatika, zool. Acerina cernua.
ruffiani., s. vicdansız ve alçak kimse; s. zalim, gaddar, canavarca, habis. ruffianly s. gaddarca, habisçe.
rufflef., i. buruşturmak; kabartmak; karıştırmak; kırma yapmak, büzmek; (tüylerini) kabartmak; rahatını bozmak, rahatsız etmek; i. kırma, fırfır, farbala; zihni karışma; patırtı, gürültü, kargaşa. ruffler i. dikiş makinalarında kırma yapan ek alet.
rufouss. kırmızımsı kahverengi, pas renkli; sarımsı kırmızı.
rugi. halı; kilim; keçe; örtü. Oriental rug şark halısı. Persian rug Acem halısı.
rugbyi. Londra'ya yakın büyük bir erkek okulu; k.h. bu okulda icat olunan bir çeşit futbol;( Kanada) Amerikan futbolu.
ruggeds. arızalı, pürüzlü, engebeli; düzensiz; bakımsız, karmakarışık; sert, haşin; kaba, terbiyesiz; kulak tırmalayıcı; sıhhatli, kuvvetli, zinde; dayanıklı, sağlam, cefakâr; fırtınalı, sert.
ruini., f. harap olma, harabiyet, yıkılma; tahrip; harabe, virane; perişanlık; helâk, çökme; iflâs; f. harap etmek, viran etmek; mahvetmek, perişan etmek, altüst etmek; ihlâl etmek, bozmak; iflas ettirmek, batırmak; iğfal etmek. be the ruin of birinin mahvına sebep olmak. in ruins harap, viran, yıkkın.
ruinatef., s., nad. harap etmek, mahvetmek, yok etmek; s. harap, viran. ruina'tion i. mahvetmek; harabiyet, yıkılma; yıkıcı şey.
ruinouss. harap edici, yıkıcı, tahripkar; yıkık, yıkkın, harap, perişan, viran. ruinously z. yıkıcı bir şekilde, mahvedercesine.
rulei. yönetim; hüküm, kanun; âdet; kaide, nizam, kural; alışılmış durum; yol, usul; tüzük; çizgilik, cetvel, cetvel tahtası; matb. ince çizgi. as a rule çoğunlukla, genellikle. by rule kurala göre; kanunen. rule of three mat., üçlü kuralı. rule of thumb yaklaşık hesap, göz kararı, oranlama, pratik iş görme usulü.
rulef. yönetmek, hüküm sürmek, idare etmek; hükmetmek; baskın çıkmak, fazla etkisi olmak; tahakküm etmek; buyurmak; hâkim olmak, dizginlemek; çizmek, cetvelle çizmek.
ruleri. yönetici, hükümdar, amir; cetvel tahtası, çizgilik, cetvel.
rulingi. yönetim, hükümdarlık; yargı, hüküm, hukuki karar; cetvelle çizgi çizme; cetvelle çizilmiş çizgi.
rumi. rom; içki.
rums., İng., (argo) tuhaf, acayip, antika.
rumaniai. Romanya. Rumanian i., s. Romanyalı, Romen; Romence; s. Romen.
rumblef., i.gürlemek,gümbürdemek;gurlamak,gurulda- mak;(taşı) yuvarlanan fıçıya koyup parlatmak; i. gümbürtü, gürültü, gürleme; guruldama, gurultu; paytonun arkasındaki oturma yeri, bagaj yeri; şaft üzerinde yuvarlanan fıçı; A.B.D., (argo) dalaş, maraza. rumble seat otomobilin arka tarafında açılır kapanır oturacak yer. rumblingly z. gürleyerek, gümbürtüyle; gurultuyla.
rumeni. (çoğ. rumina) zool. işkembe; gevişgetirenlerin çiğnediği şey.
ruminants., i. geviş getiren; gevişgetirenlere özgü; düşünceli; i. geviş getiren hayvan.
ruminatef. geviş getirmek; düşünceye dalmak. rumina'tion i. geviş getirme; derin düşünme. ruminative s. derin düşünceye dalmış.
rummagef., i. altüst edip aramak; dikkatle araştırmak; i. araştırma, altüst ederek arama. rummage out araştırarak bulmak. rummage sale yoksulların yararına ufak tefek eşya satışı; elde kalan malların satışı.
rummeri. büyücek içki bardağı.
rummyi. bir çeşit iskambil oyunu.
rumori., f. şayia, havadis, söylenti; dedikodu; f. yaymak, dile vermek, dedikodu çıkarmak.
rumpi. hayvan kıçı, but; bakıye, geri kalan parça. rump roast kasap. but. rump session bir toplantının dağılmasından sonra çoğunluğun olmadığı gayri resmi devamı.
rumplef., i. buruşturmak; örselemek; karmakarışık etmek; i. buruşmuş şey; kırışık, buruşukluk.
rumpusi., k.dili gürültü, şamata; kavga, çekişme. rumpus room evde oyun salonu.
runf. (ran, run run'ning) koşmak, seğirtmek; çabuk gitmek, çabuk yürümek; kaçmak, firar etmek; gidivermek; işlemek, çalışmak; işletmek; çalıştırmak; sürmek, kullanmak; yarışmak; yarıştırmak; adaylığını koymak; geçmek; uzanmak, gitmek; akmak, dökülmek; dökmek, akıtmak; yayılmak; kaçmak (çorap); irin akıtmak; vurmak (renk); etkin olmak, görülegelmek; anlatılmak; göç etmek (balık); meyletmek, yönelmek; devam etmek; oynanmak (piyes); geçirmek; (arabayla) taşımak, nakletmek, götürmek; (kaçak mal) kaçırmak; idare etmek, yönetmek; seri halinde yayımlamak; hep bir arada bankadan para istemek; (oyunda) sayı yapmak. run about koşuşturmak, öteye beriye koşmak. run a blockade ablukayı yarmak. run a boundary sınırı geçmek. run across tesadüf etmek, rast gelmek. run against çatmak, uğramak; çarpmak. run aground karaya oturmak. run amuck bak. amuck. run a risk riske girmek. run a temperature ateşi çıkmak. run away kaçmak, firar etmek. run away with alıp kaçmak; kolay kazanmak. run counter to aksine gitmek. run down yermek, kötülemek, aleyhinde söylemek; arkasından koşup yakalamak; kurulmadığı için durmak (saat); yavaşlayıp dinmek (konuşma). run for one's life kaçıp kurtulmak. run hard hızlı koşmak. run in matb. birleştirmek, bitiştirmek; yakalayıp hapse atmak. run into tesadüf etmek, rast gelmek; çarpmak. run into debt borca girmek. run off kaçmak; kaçırtmak; matb. basmak; beraberliği çözmek (yarış, oyun). run on devam etmek, ilerlemek; devamlı konuşmak. run on the rocks kayalara oturmak (gemi); iflâs etmek, batmak. run out dışarı koşmak; akmak; bitmek, tükenmek; dışarı atmak, kovmak. run over ziyarete gitmek; ezmek, çiğnemek; üstünden geçmek, tekrarlamak; göz gezdirmek, gözden geçirmek; taşmak. run riot bolca yetişmek; coşmak; ayaklanmak. run short of (malzemesi) tükenmek, kıtlaşmak. run the gantlet bak. gantlet. run through israf etmek; saplamak; içinden geçirmek; çabucak gözden geçirmek. run to earth deliğine kadar kovalamak (av). run to seed tohuma kaçmak. run true to form kendisinden beklenildiği gibi davranmak. run up (borç) birikmek; artırmak; inşa edivermek; (bayrak) çekmek. run upon rastlamak, tesadüf etmek. run wild başıboş kalmak; yabanileşmek. They ran out of money. Parasız kaldılar. We are running out of time. Zamanımız daraldı.
runi. koşuş; koşu; koşma, seğirtme; koşulan veya gidilen mesafe; kısa gezi; tutulan yol; serbest giriş veya kullanım hakkı; seri, tekrar; oynama süresi, gösterim süresi; gidişat, eğilim; işleme süresi; parti, bir seferlik verim; uzantı; kaçık (çorap); akış; çay, dere; sürü halinde göç; (bir hayvanın) yaşadığı yer; kümes bahçesi; kayma yokuşu; bankadan toplu talep; hücum; müz., nağmeleme, sesgeçidi; (beysbol) tur, sayı; maden damarı; hedefe yaklaşma. a run of luck şans zinciri. the general run çoğunluk, büyük kısım. a run for one's money şiddetli rekabetle karşılaşma; semere. have the run of girme izni olmak. in the long run zamanla, en sonunda. on the run acele; kaçmakta; geri çekilmekte; koşarken.
run-downs. köhne, harap; yorgun, hastalıklı, zayıf.
run-ons., i. devam eden, mısra sonunda cümlesi bitmeyen; i. eklenmiş kısım.
run-overs., i. aşınmış, yenik (topuk); i., matb. fazla kısım.
runabouti. küçük ve üstü açık otomobil; üstü açık talika; küçük motorbot.
runawayi., s. kaçak, kaçkın, firari.
rundlei. portatif merdiven basamağı, merdiven değneği; mihver üstünde tekerlek gibi dönen şey.
runei. eski Germenlerin kullandıkları alfabenin bir harfi; çoğ. bu harflerle yazılan eski İskandinav şiirleri. ru'nic s. bu harflerle yazılmış.
rungi. portatif merdiven basamağı; iskemlenin basamak değneği; tekerlek parmağı.
runneri. koşan kimse, koşucu; kaçak, kaçkın; makinist; kızak ayağı; çığırtkan, kâhya, simsar; ray; yerde kökler salarak uzanan bitki veya bu bitkinin sapı; yol halısı; uzunca ve ensiz masa örtüsü.
runner-upi. ikinciliği kazanan yarışmacı veya aday.
runningi., s. koşuş; koşma; akıntı; akıntı miktarı; s. koşan; koşuya ait; sarılgan, sürüngen (bitki); sürekli, devamlı, aralıksız; akan; kolay geçen; üst üste; art arda; işleyen; bitişik (elyazısı); sıvı; tıb. akıntılı, sızıntılı; düz; cari, geçer; tekrarlanmış; koşarak yapılan; sefere ait. running account cari hesap; anında verilen haber. running board araba boyunca uzanan basamak. running fight kovalamaca sırasındaki mücadele ve dövüş. running fire sürekli ateş. running gear arabanın alt düzeni. running glance göz atma. running hand bitiştirilmiş harflerle yazılmış elyazısı. running knot kement düğümü. running light seyir feneri. running mate aynı takımda yarışan at; aynı partiden seçime katılan aday. running title tekrarlanan sayfa başlığı. be in the running kazanma şansı olmak. be out of the running kazanma şansı olmamak.
runoffi. beraberliği çözücü yarış; yağmurun emilmeyerek toprak üstünde kalan kısmı.
runti. çelimsiz hayvan; aşağ. bücür kimse, beberuhi. runt'y s. çelimsiz, bücür.
rupturei., f. kopma, kırılma; millet ler veya bireyler arasındaki uyumun bozulması; tıb. fıtık, debelik; f. koparmak, kırmak; kopmak, kırılmak; ilişkisini kesmek; fıtık olmak.
rurals. kırsal, köye ait; köy hayatına ait; çiftçilikle ilgili, tarımsal, zirai. ruralist i. köy veya kır hayatı yaşayan kimse; kır hayatını tavsiye eden kimse.
ruralizef. köylüleştirmek; köyde yaşamak.
rusei. hile, düzen, desise.
rushf. koşmak, hızla yürümek, acele etmek; saldırmak; hızla akmak; düşüncesizce hamle yapmak; koşturmak, acele ettirmek; geriye atmak, püskürtmek; Amerikan futbolunda topu koltuğuna alıp koşmak; A.B.D. üyeliğini göz önünde bulundurmak. rush a bill through bir kanun tasarısını acele ile meclisten geçirmek. rush into print kitap yayımlamaya veya gazeteye yazı koymaya acele etmek. rush out of the room odadan fırlayıp çıkmak. refuse to be rushed kendi ağır temposundan vazgeçmemek.
rushi. koşma, acele etme; hücum, hamle, hız; hızlı hareket; üşüşme rush hour işin veya trafiğin en sıkışık olduğu zaman. rush order acele sipariş. in a rush meşgul.
rushi. saz, hasırotu, kofa, bot. Juncus; saz sapı; önemsiz şey, ıvır zıvır, fasa fiso. rush'y s. sazlık.
ruski. gevrek, peksimet; kızarmış ekmek parçaları.
russi., s. Rus; Rusça.
russets., i. koyu kırmızı; kuru yaprak renginde; i. koyu kırmızı veya kuru yaprak rengi; bu renk kumaş veya giysi. russet apple kış elması. russety s. koyu kırmızı renkli.
russians., i. Rus, Rusya'ya veya Rus diline ait; i. Rus; Rusça .Russian dressing turşulu ve baharatlı mayonez. Russian leather Rus meşini, sahtiyan.
rusti., f. pas; bot. pas hastalığı, bitkilerde mantar hastalığı; zehirli mantar; f. paslanmak; tembelleşmek.
rustics., i. köye veya kıra ait; köylü; kaba, yontulmamış; kıra uygun, sade, basit; i. köyde yaşayan kimse; basit ve kaba kimse . rustically z. köylü gibi; kabaca.
rusticatef. bir süre köyde yaşamak; ceza olarak köye veya kıra göndermek; ing. (üniversiteden) geçici olarak uzaklaştırma cezası vermek; kaba işçilikle inşa etmek. rustication i. bir süre köyde oturma; ing. üniversiteden geçici olarak uzaklaştırılma.
rusticityi. köylülük, köylü havatı: kabalık cahillik.
rustlef., i. hışırdamak; hışırdatmak; k.dili faaliyet göstermek, gayretle çalışmak; A.B.D., k.dili davar çalmak; i. hışırtı sesi. rustler i., A.B.D., k.dili davar veya at hırsızı.
rustys paslı, paslanmış; ham, tembelleşmiş. rustily z. paslanmış halde, paslı olarak. rustiness i. paslılık.
ruti., f. geyik ve benzeri hayvanın kızışması; kösnüme; f. kızışıp çiftleşmek. ruttish s. kızışmaya meyilli. ruttishness i. kızgınlık.
ruti., f. tekerlek izi, oluk; alışkı, değişmez program; f. tekerleklerle iz yapmak. get in a rut değişmez alışkıya bağlanmak.
rutabagai. bir çeşit şalgam, bot. Brassica napobrassica.
ruthi., (eski) merhamet, acıma, şefkat; üzülme, acınma, yerinme, pişman olma.
ruthfuls., (eski) merhametli; kederli, üzüntülü; acınacak halde olan. ruthfully z. acınarak, kederle.
ruthlesss. merhametsiz, insafsız ruthlessly z. insafsızca. ruthlessness i. insafsızlık.
ruttys. derin tekerlek izleriyle dolu.
Toplam 131 sonuç listeleniyor
|