3D Oyunlar
Türkiye'nin en güzel ve ilk 3d oyun sitesi - 3doyunlar.net
trabeculai. (çoğ. -lae) anat. bağ. trabecular, trabeculate s. bağ gibi.
tracei., f. iz, eser, nişan: azıcık şey, zerre, az miktar: işaret: kalıntı: ormanda patika: hafif çizgi; f. izlemek: izini araştırıp bulmak; ayrıntıları ile tanımlayarak aslını göstermek: çizmek: dikkatle çizmek veya yazmak: şeffaf kağıt üzerinden kopya etmek; oymak, hakketmek: geçmek. trace back aslını arayıp bulmak. trace out krokisini yapmak, planını çizmek. trace over şeffaf kağıt üzerinden kopya etmek. traces of pain ağrı belirtileri, hafif ağrılar. He traces his family back to the fifteenth century. Soyu on beşinci yuzyıla kadar uzanıyor. No trace remains. Hiç bir iz kalmadı. trace'able s. izlenebilir, izi bulunabilir.
tracei. arabanın koşum kayışı; mak. hareket aktarmak için iki parçayı birleştirip işleten çubuk. kick over the traces gemi azıya almak.
traceri. izleyen şey veya kimse; kopya çıkaran alet; kayıp şeyleri soruşturma belgesi; terzi ruleti; tıb. hastalığın yerini saptamak için vücuda zerkedilen radyoaktif izotop. tracer bullet giderken havada iz bırakan kurşun.
tracheai. (çoğ. -ae) anat. nefes borusu, soluk borusu; bot. yapraklarda bulunan ufak damar, trake. tracheal s. soluk borusuna veya damara ait. tracheotomy (treykiyat'ımi) i., tıb. soluk borusunu açma ameliyatı.
tracingi. kopya etme; kopya; iz, yol. tracing paper aydinger kâğıdı, ince kopya kâğıdı.
tracki., f. iz, eser, nişan; ayak veya tekerlek izi: yol: koşu yolu: spor atletizm, koşma, atlama ve atma: ray: dizi, seri; f. izlemek, takip etmek; izini aramak: geçmek; iz bırakmak veya yapmak; iki tekerlek arasında uzanmak (mesafe). track down izleyerek bulmak. track man (spor) koşucu, atlet. track meet (spor) atletizm karşılaşması. track shoe kabaralı ayakkabı. across the tracks kenar mahallede. double track çift hatlı (demir yolu). in one's tracks olduğu yerde. jump the track raydan çıkmak; yoldan sapmak, geçmek, atlamak. keep track of dikkatle izlemek; ilişkiyi devam ettirmek. lose track of bağlantıyı kaybetmek, izini yitirmek. make tracks acele gitmek off the track hattan çıkmış; konudan ayrılmış. on the track konuyla ilgili on the right track doğru yolda. in his tracks peşinde, izinde. single track tek hatlı, tek yönlü. singletrack mind aymazlık, gözü bağlılık. the beaten track çok geçilmiş yol, işlek yol. The children tracked snow into the house. Cocuklar ayakkabılarıyle karı içeriye taşıdılar. track'er i. izleyen kimse.
trackagei. demiryolu rayları; başka kumpanyanın demiryolunu kullanma hakkı; bu hakkı kullanmak için verilen para.
tracklesss. izsiz, iz kalmayan; yol suz; raysız giden tracklessly z. izsiz, iz bırakmadan. tracklessness i. izsizlik.
tracti. dinsel veya törel risale; broşür.
tracti. saha, alan, arazi parçası, toprak; anat. nahiye, bölge. digestive tract sindirim sistemi.
tractables. söz dinler, yumuşak başlı, uysal; kolay işlenir, şekle girer. tractabil'ity, tractableness i. yumuşaklık, uysallık. tractably z. uysallıkla.
tractioni. çekme, çekilme; fiz. çekiş gücü traction engine yük çekme lokomotifi veya traktörü. traction wheel lokomotiften kuvvet alan tekerlek. in traction tıb. askıda. tractional s. çekme kuvvetine ait. tractive s. çekici.
tractori. traktör; kamyonun şoför mahalli.
tradei., f. alışveriş; ticaret: iş, sanat, meşguliyet; esnaf: pazarlık: değiş tokuş, takas, trampa: müşteriler: f. alışveriş etmek; ticaret yapmak; iş yapmak. trade agreement ticari anlaşma. trade discount toptancı indirimi. trade in eskisini yenisine fiyat farkıyle değiştirmek. trade journal mesleki mecmua. trade mark alâmeti farika, ticari marka. trade name ticari isim, ticaret unvanı. trade off değiş tokuş ederek elden çıkarmak. trade on -den faydalanmak. trade route ticaret yolu. trade school meslek okulu, sanat okulu. trade secret mesleki sır. trade union sendika. trade wind alize.
tradelasti. iltifat. I have a tradelast for you. Siz benim hakkımda duyduğunuz bir iltifatı söylerseniz, ben de size hakkınızda duyduğum iltifatı söylerim.
traderi. tüccar, tacir; ticaret gemisi.
tradingi. alışveriş; değiş tokuş. trading post uygurlaşmamış yerlerde değiş tokuş için kurulmuş dükkân. trading stamp kâr pulu, pay kuponu.
traditioni. anane, gelenek, görenek, âdetler; sünnet; hadis.
traditionals. geleneksel, ananevi. traditionalism i. ananeye bağlılık, gelenekçilik. traditionally z. geleneksel olarak, geleneklere göre traditionalist i. ananeye bağlı kimse, gelenekçi.
traducef. iftira etmek, karalamak, çamur atmak.
traffici. gidişgeliş, trafik, seyrüsefer; alışveriş, ticaret, trampa, değiş tokuş; yük miktarı; yolcu adedi; iş, muamele. drug traffic uyuşturucu madde ticareti. traffic circle A.B.D. gidişgelişin tek yönde olduğu daire şeklindeki kavşak. traffic cop k.dili trafik polisi. traffic divider refüj. traffic island ada. traffic jam trafik tıkanıklığı. traffic light trafik ışığı, trafik lambası. traffic manager trafik memuru. Let us charge what the traffic will bear. Satılabilecek en yüksek fiyatı koyalım.
trafficf. (-ficked, -ficking) yolculuk yapmak. traffic in değiş tokuş etmek; karanlık işlerle uğraşmak. traffic with ile ilişkide bulunmak.
traffickeri. kaçakçı; karanlık işlerle uğraşan kimse.
tragacanthi. kitre; geven, bot. Astragalus; zamk ağacı, kitre ağac.
tragediani. trajedi yazarı veya aktörü. tragedienne' i trajedi aktrisi.
tragedyi. facia, trajedi; felâket, korkunç olay.
tragic , icals. facia kabilinden, facialı; trajik; korkunç, müthiş, feci, hüzünlü, acıklı. tragic drama, trajedi. tragically z. faciayla, trajik bir şekilde, feci surette. tragicalness i. facialılık, acıklı durumı
tragicomedyi. hem trajedi hem komedi yönü olan piyes. tragicomical s. hem ağlatıcı hem güldürücü.
tragopani. Asya'ya mahsus boynuz şeklinde uzantıları olan bir çeşit sülün, zool. Tragopan.
trailf., i. sürüklemek, arkası sıra yerde sürüklemek; izlemek; geriden izlemek, geri kalmak; ayakla çiğneyerek yol yapmak; sürünmek; sürüklenmek; iz bırakmak, peşinde bırakmak; bitki gibi yerde uzamak; izleyerek avlamak; i. iz; peten, sürüklenen şey, kuyruk; (bir) sürü, (bir) yığın; top arabasının kundak kuyruğu; patika, keçiyolu. trail one's coat başına belâ aramak, kaşınmak, aramak. trail rope çekme halatı. hit the trail yola koyulmak. She left a trail of broken hearts. Ardında bir yığın kırık kalp bıraktı.
traileri. yerde surüklenen şey veya kimse; sürüngen sap, yerde uzanan fidan; diğer bir arabanın çektiği araba; römork; otomobilin çektiği ve içinde ev tertibatı olan araba; sin. gelecek programa ait filim parçası. fragman trailer court ev römorku park yeri.
trailingarbutusi. fundagillerden pembe çiçekli her dem taze bir bitki, bot. Epigaea repens.
traini., f. tren, katar; saf; refakatçiler, maiyet; yerde sürünen uzun etek; silsile, takım, sıra, düzenli durum; sıra halinde barut; hayvanı tuzağa çekmek için sıralanmış yem; f. alıştırmak, öğretmek, talim ettirmek; ehlileştirmek; dalları kazık veya duvara bağlayıp istenilen biçime getirmek (ağaç veya fidan); nişan almak (top); talim etmek; idare etmek; pehriz ile yarışa hazırlanmak; talim görmek. train dispatcher tren hareket memuru. train down zayıflama rejimi yap mak. train oil balinadan alınan yağ. train shed vagonların muhafaza edildiği depo. train up yetiştirmek, terbiye etmek. trained eye alışkın göz. trained nurse diplomalı hastabakıcı, hemşire. half trained yarı eğitilmiş. over trained luzumundan fazla ve zararlı olacak derecede eğitilmiş. train'able s. talim olunabilir, eğitilebilir, alıştırılabilir, terbiyesi mümkün.
trainbandi., ask. eskiden İngiltere'de bir çeşit talimli redif alayı.
traineri. talimci, terbiye edici, antrenör; top nişancısı; talim uçağı.
trainingi. talim, terbiye, tahsil; antrenman. training camp askeri veya spor talim kampı. training seat çocuk için eğitici oturak. training ship okul gemisi. go into training antrenman yapmak.
trainmilei. demiryolu seferlerinin hesap birimi olan tren mili.
traipsef., k.dili dolaşmak, başıboş gezmek.
traiti. hususiyet, özellik; nad. dokunma.
traitori. hain kimse, vatan haini. traitress. i hain kadın.
traitorouss. haince, hıyanet kabilinden traitorously z. hainlikle. traitorousness. i hainlik.
trajectoryi. mermi yolu; geom. eğri, münhani; astr. yörünge.
trami., İng., f. (-med, -ming) tramvay; maden ocaklarında raylar üzerinde işleyen sandık şeklinde araba; f. böyle arabada taşımak.
trami. ibrişim, bükme ipek.
trami., f. (-med, -ming) mak. başka şeylere nispetle doğru ayarlanmış olma (in tram, out of tram olarak kullanılır); f. doğru ayarlamak.
trammeli., f. (-ed, -ing veya -led, -ling) gen. çoğ. mânia, engel; balık tutmak için ağ; ata rahvan yürümesini öğretmek için kullanılan bukağı; ocakta tencere askısı; mak. kollu pergel, elipsograf; f. engel olmak; tuzağa düşürmek.
tramontanes., i. dağların ötesindeki: (İtalya'ya göre) Alplerin ötesindeki; yabancı; i. dağların ve bilhassa Alplerin ötesinde oturan kimse; yabancı kimse.
trampf., i. serserice dolaşmak; ağır adımlarla yürümek; yaya olarak yolculuk etmek, taban tepmek; çiğnemek, ayak altında çiğnemek; i. derbeder ve serseri kimse; avare gezme; ağır adım ve sesi; uzun yaya gezintisi; den. tarifesiz işleyen yük vapuru. tramp on (upon, under foot) üstüne basıp geçmek; kötü veya insafsızca muamele etmek. on the tramp yerden yere dolaşmakta, serserilik etmekte.
tramplef., i. ayak altında çiğnemek, ayak altına almak; i. ayakla çiğneme; ayakla çiğneme sesi.
tramroadi. maden ocaklarında oluklu veya raylı hat.
tramwayi., İng. tramvay, tramvay hattı; maden ocaklannda hat.
trancei., f. dalınç, esrime, vecit hali, istiğrak; kendinden geçme; ruhun yücelmesi; f. vecit haline koymak; teshir etmek, büyülemek.
tranquils. sakin, rahat, asude; durgun, sessiz; gönlü rahat tranquil'lity i. sükun. tranquilly z. sükunetle tranquilness i. sükunet.
tranquilizeri. müsekkin, yatıştırıcı şey; teskin edici ilaç.
trans-(önek) ötesinde, aşın, karşı tarafta, öbür tarafında; arasından; içinden; tamamen, bütün bütün; çaprazvari.
trans.kıs. transaction, transitive, translator.
transactf. yapıp bitirmek, görmek (iş), muamele görmek.
transactioni. iş görme; iş, muamele; çoğ. bir kurumun bütün muamelelerini gösteren basılı rapor veya kayıtlar. transactional s. karşılığında cevap gerek tiren. transactional analysis insanlararası ilişkilerin analizi.
transalpines., Alplerin ötesinde (kuzeyinde) yaşayan veya bulunan (kimse veya şey).
transatlantics. Atlantik okyanusunun ötesindeki; Atlantik aşırı; Atlantik okyanusunu geçen.
transcaucasiai. Kafkasların güneyinde Azerbeycan, Gürcistan ve Ermenistan'ı içine alan bölge.
transcendf. üstüne çıkmak, faik olmak; geçmek, aşmak; üstün gelmek. transcendence, -cy i. üstünlük, üstün gelme.
transcendents. üstün, faik; âlâ; insan aklından üstün. transcendently z. üstün olarak. transcendentness i. üstünlük, faiklik.
transcendentals. üstün, faik; fels. deneyüstü, tecrübeden üstün olan; fizikötesi, doğaüstü. transcendental number esas cebir işlemleriyle temin edilemeyen sayı (örneğin Pi sayısı). transcendentalism i. beşer tecrübesi fevkindeki insan bilgisi esaslarını tespit eden prensip, transendentalizm. transcendentalist i. bu felsefenin taraftarı.
transcribef. kopya etmek, suret çıkarmak; müz. uyarlamak.
transcripti. ikinci nüsha, suret, kopya; bir öğrenim süresinde okunan derslerden alınan notlann resmi sureti. transcrip'tion i. kopyasını çıkarma; transkripsiyon; müz. uyarlayış.
transduceri. enerjiyi bir sistemden başka bir sisteme nakleden cihaz, iletme sistemi.
transectf çaprazvari kesmek transec'tion i. kesit.
transepti., mim. planı haç şeklinde olan kilisenin iki kanadı.
transferf. (-red, -ring) nakletmek, geçirmek; devretmek, başkasına bırakmak; baskı ile kopya etmek; aktarma yapmak. transferable s. nakli mümkün, devredilebilir, havale edilebilir. transference i. nakletme, naklolunma transferor i., huk. devreden kimse.
transferi. nakil, havale, transfer, geçirme; devir, feragat; naklolunan veya geçirilen şey; çıkartma; telgraf havalesi; aktarma bileti.
transferencei., psik. hislerin psikolojik olarak bir başkasına yönelmesi.
transfiguref. şeklini değiştirmek; yüceltmek. transfigura'tion i. suret veya şekil değişmesi; b.h. dağda Hazreti İsa'nın suretinin değişmesi, tecelli.
transfixf. mıhlamak; sivri uçla delmek; kazıklamak, kazığa oturtmak; hayretten dondurmak.
transformf. biçimini değiştirmek, dönüştürmek, tahvil etmek, nev'ini değiştirmek; başka kalıba sokmak; mat. dönüştürmek.
transformationi. şekil değişmesi, dönüşüm, dönüştürüm; kadın perukası; gram. dönüşme.
transformeri şekil de/gıs/ tirici; elek transformatör, trafo
transfusef. sıvıyı bir kaptan başka bir kaba boşaltmak, sıvıyı aktarmak. transfu'sion i. aktarma. blood transfusion kan nakli.
transgressf. bozmak, ihlal etmek, çiğnemek, aksine hareket etmek; kanuna itaatsizlik etmek; günah işlemek; hududunu aşmak, haddi aşmak. transgressor i. günahkar kimse, tecavüz eden kimse.
transgressioni. tecavüz, haddi aşma; ihla1; günah, suç. trans gressional s. günah ve hata kabilinden.
transients., i. geçici, süreksiz; fani, kalımsız; çabuk geçen; i. yalnız kısa zaman kalan misafir; radyo. geçici dalga veya cereyan. transiently z. geçici olarak. transientness i. geçicilik; fanilik.
transilients. bir şeyden öbürüne atlayan; ani hareketlerle sıçrayan.
transistori., elek. transistor. transistorize f. transistorla teçhiz etmek.
transiti., f. geçme, mürur; geçiş; transit; astr. gökcisminin teleskop sahasından geçmesi; astr. ufak bir gökcisminin büyük bir gökcismi ile dünyanın arasından geçmesi; yatay ve düşey açıları ölçmeye mahsus yüzölçümü aleti; f. geçmek, transit geçmek; teleskop sahasından ge çirmek veya geçmek. transit circle, transit instrument bir gökcisminin meridyenden geçişini izleyen rasat aleti, meridyen aleti. transit compass yatay açı ö1çmeye mahsus yüzölçümü aleti. transit duty transit gümrük resmi. transit lounge (havaalanında) transit salonu. in transit transit olarak.
transitioni. geçiş, intikal; geçiş yeri veya müddeti; bağlantı; müz., eksen değişimi. transition period, transition stage geçiş devresi, intikal devresi.
transitionals. geçişe veya değişmeye ait. transitionally z. değişim müddetince.
transitives., i. geçme veya geçirme kabiliyeti olan; gram. nesneli, geçişli; i. geçişli fiil. transitively z. geçişli olarak.
transitorys. geçici, süreksiz; fani, kalımsız. transitorily z. geçici olarak. transitoriness i. geçicilik; fanilik.
translatef. çevirmek, tercüme etmek; nakletmek; bir insanı ölmeden göğe nakletmek; dönüştürmek, değiştirmek, tahvil etmek; tercümanlık yapmak; tercüme edilmek; telgrafı alarak tekrar başka yere aynen göndermek (otomatik cihaz). translatable s. tercümesi mümkün, çevrilebilir; dönüştürülebilir.
translationi. çeviri, tercüme; verden yere nakil; tahvil, tebdil.
translatori. tercüman, çevirmen, mütercim; telgrafı gönderen otomatik cihaz.
transliteratef. başka dilin alfabesiyle yazmak. translitera'tion i. transkripsiyon.
translucents. yarı şeffaf. translucency i. yarı şeffaflık translucently z. yarı şeffaf bir şekilde.
transmigratef. bir memleketten başka bir memlekete göç etmek, hicret etmek; tenasüh etmek, slçramak, göçmek (ruh).
transmigrationi. hicret; ruh göçü, ruh sıçraması. transmigration of a soul tenasuh, ruh göçü.
transmissibles. geçirilmesi mümkün. transmissibil'ity i. geçirme imkânı.
transmissioni. geçirme, nakil, intikal, gönderme, iletme, taşıma; mak. transmisyon, vites. transmission dynamometer bir makina veya cihazdan geçirilen kuvveti ölçme aleti. automatic transmission otomatik vites. transmissive s. naklolunur; nakleder, iletken.
transmitf. (ted, -ting) geçirmek; göndermek, nakletmek; geçmesine müsaade etmek. transmitter i. radyo veya televizyon verici istasyonu; nakledici cihaz; geçiren kimse; iletken şey.
transmontanes. dağ(lar)ın ötesindeki; Alplerin kuzeyindeki; Alplerin güneyindeki.
transmutables.cismen değişirilmesi mümkün transmutability i. değişme kabiliyeti, cismen degiştirilme imkânı.
transoceanics. okyanusun ötesinde bulunan, okyanus aşırı, transokyanus, okyanus ötesi; okyanuslar arası.
transomi. vasistas; pencereyi yatay olarak bölen kiriş; çapraz kiriş; den. kıç yatırması.
transonics., fiz. ses altından ses üstüne geçerken oluşan durumlarla ilgili.
transoxianai., eski Amu Derya ötesi, Semerkant bölgesi.
transparencyi. şeffaflık; şeffaf şey; ışığa tutulunca görülebilen cam üzerine yapılmış resim; slayt.
transparents. şeffaf, berrak, saydam cam gibi; açık vazıh, aşikâr. transparently z. şeffaf olarak. transparentness, transparence i. şeffaflık, açıklık.
transpiref. vaki olmak, olmak; beden veya bitki gözeneklerinden dışarı çıkmak; terlemek; nefes vermek; meydana çıkmak, şüyu bulmak, duyulmak, sızmak.
transplantf., i. bir yerden çıkarıp başka yere dikmek (fidan); başka yere yerleştirmek; tıb. aşılama için doku eklemek; i. nakletme; başka yere yerleştirilen şey; başka yere yerleştirme. heart transplant kalp nakli. transplanta'tion i. doku nakli.
transponderi., elek. radyo sinyaline cevap veren radyo vericisi.
transpontines. köprü ötesinde; Londra'da Thames nehrinin güney tarafında.
transporti. askeri vasıta; kendinden geçme, zevk ve heyecandan çılgın hale gelme; nakil, münakalat, taşınma, yerden yere götürme; sürgün olmuş kimse. Ministry of Transport Ulaştırma Bakanlığı.
transportf. yerden yere götürmek, taşımak, nakletmek; kendinden geçirmek, çı1dırtmak; sürgüne göndermek, nefyetmek. transportable s. nakli mümkün; taşınabilir.
transportationi.. nakil, yerden yere taşıma, münakalât, ulaştırma; nakil vasıtası; nakil vasıtası bileti; taşıt ücreti; sürgünlük cezası.
transposef. ters çevirip yerini değiştirmek; sırasını değiştirmek, takdim ve tehir etmek; mat. işaretini değiştirerek denklemin bir tarafından öbür tarafma geçirmek; müz. aktarmak, perdesini degiştirmek transposable s. yeri değiştirilebilir, aktarılabilir.
transpositioni. yerini degiştirme; takdim ve tehir; mat işaretini degiştirerek denklemin bir tarafından öbür tarafına geçirme; tıbı bir uzvun olağandışı bir yerde bulunması; tıb. bir doku parçasını yerinden tamamen ayırmadan kesip başka bir yere yapıştırma ameliyatı; müz. aktarma.
transshipf. (-ped, -ping) aktarma yapmak. transshipment i. aktarma.
transubstantiatef. başka bir cisme deiğştirmek; Hazreti İsa'nın et ve kanına değiştirmek. (Aşai Rabbani'de kullanılan ekmek ve Sarabı). transubstantia'tion i. Katolik ve Ortodoks kiliselerinin inanışına göre Aşai Rabbani ayininde kullanılan ekmek ve şarabın Hazreti İsa'nın et ve kanına değiştirilmesi.
transudef. sızmak, ter gibi deriden sızmak. transudation i. sema, sızıntı.
transversals., i. yandan yana geçen, karşıdan karşıya, enine; i., geom. bir takım hatları kateden doğru hat.
transverses., i. karşıdan karşıya, enine, çaprazvari; i. çapraz şey; mat. hiperbolde enine mihver. transverse ligament anat. çaprazvari bağ. transversely z. çapraz olarak.
trapi. bir çeşit volkanik kara taş. trappean s. volkanik kara taş benzeri.
trapf. (-ped, -ping) i. süslemek, atlara süslü takım koymak; i., çoğ., k.dili eşya, pıl pırtı.
trapi., f. (-ped, -ping) tuzak, kapan, kapanca; hile, desise; koku veya gaz çıkmasın diye borudaki S şeklinde kıvrım; iki tekerlekli tek atlı hafif araba; (argo) ağız; çoğ. dans orkestrasında vurma çalgılar; f. tuzağa düşürmek; kapanca ile tutmak; engel olmak; tuzak hazırlamak; apteshane küngüne kapak koymak. trap door tavanda veya yerde bulunan kapak şeklinde kapı. set a trap for tuzak kurmak. trapdoor spider toprakta açılır kapanır kapaklı yuvası olan örümcek. trap'shooting i. kuş gibi havaya fırlatılan şeyi havada vurma talimi.
trapezei. trapez, jimnastik trapezi. trape'ziform s. trapez şeklinde.
trapezoidi., geom ikizkenar yamuk (Bazen trapezium ve trapezoid kelimeleri ters anlamda kullanılır). trapezoi'dal s. ikizkenar yamuk şeklinde.
trapperi. tuzakçı, kürklü hayvanları tuzakla tutmayı meslek edinen avcı.
trappingsi., çoğ. süslü koşum takımı süs, tezyinat.
trappisti. çok sıkı kuralları olan ve konuşmayı bile meneden Katolik manastırda rahip.
trashi., f. çerçöp, süprüntü; çalı çırpı; çöplük;değersiz bayağı adam; avam, ayak takımı; değersiz şey; artık; saçma; özü çıkarılmış şeker kamışı. f. çerçöpünü temizlemek; çalısını çırpısını ayırmak, budamak; luzumsuz diye atmak, (argo) yıkmak, tahrip etmek.
trashys. süprüntü gibi, adi, değersiz. trashiness i. çerçöp.
trassi. hidrolik çimento yapımında kullanılan bir çeşit volkanik süngertaşı.
traumai. (çoğ. -mata) tıb. yara, incinme, travma; psik. sarsıntı. traumatic s., tıb. yaraya ait, yaradan ileri gelen; sarsıntı doğuran.
travailf., i. ağrı çekmek, doğum agrısı çekmek; zahmet ve meşakkat çekmek; i. doğum ağrısı; zahmet ve meşakkat, şiddetli ağrı.
travelf. (-ed, -ing veya -led -ling) i. yolculuk etmek, seyahat etmek, gezip dolaşmak, yol gitmek; geçmek; mak. hareket etmek, gidip gelmek (mil); A.B.D., k.dili hızlı gitmek; i. seyahat etme; çoğ. yolculuk; çoğ. seyahatname; hareket; mak. muntazam hareket; milin hareket mesafesi. travel agency seyahat acentesi. traveling salesman seyahat eden satış elamanı.
travelleds. çok seyahat etmiş; seyahati dolayısıyle tecrübe edinmiş; işlek (yol).
travelleri. yolcu, seyyah, gezmen; İng. satış elemanı; den. halat üzerinde hareket eden demir halka; üzerinde halkaların hareket ettiği halat veya çubuk. traveler's check seyahat çeki. commercial traveller İng. satış elemanı.
traveloguei. bir seyahat hakkında konferans veya filim.
traverses., i., f. aykırı, çapraz; i. kat eden kısım; çapraz kısım; travers; mim. galeri; bölen şey, engel; çapraz çizgi; karşıdan karşıya geçme; geçiş yolu; makina kısmının yana doğru hareket sahası; huk. resmi red; geminin volta seyri; kestirme mesafe; kayanın yüzeyinden enlemesine geçiş; f. bir yandan öbür yana geçirmek veya geçmek; öne arkaya hareket etmek; mil etrafında dönmek; dikkatle incelemek; karşı gelmek; sağa sola çevirmek; huk. iddiayı reddetmek; dönmek. traverse board den. geminin rotasını göstermek için kullanılan delikli tahta, rota bildiricisi. traverse circle ask. topun vaziyetini degiştirirken top tekerleklerinin üzerinde işlediği demir. daire traverse sailing den. volta seyri. traverse survey poligon usulü ölçme. traverse table den. volta cetveli; yüzölçümü işlerinde kullanılan bir çeşit cetvel; d.y. lokomotifi bir hattan paralel başka bir hatta yanlarmasına nakleden sürgü.
travertinei. travertin, ırmaklardaki kireçli su birikintisinden hasıl olan açık sarı renkli sünger gibi kaya, bir çeşit kireç taşı, pamuktaş.
travestyf., i. gülünç etmek maksadı ile taklit etmek; hicvetmek; i. gülünç surette taklit veya tebdil, alay, hiciv, karikatür. travesty of justice adaleti küçültücü olay, adli haksızlık, adaletsizlik.
trawlf., i. tarak ağı ile balık tutmak; torba şeklinde ağ ile deniz dibini taramak; i. kayık arkasından çekilen çok çengelli olta; deniz dibini taramaya mahsus torba şeklinde ağ. trawler i. torba şeklinde ağ ile ballk tutmak için kullanılan gemi; bu şekilde balık tutan balıkçı.
trayi. tepsi, sini; tabla; sandık bölmesi.
Toplam 182 sonuç listeleniyor