stoai., Yu., mim. sundurma, revak, saçak.
3D Oyunlar
Türkiye'nin en güzel ve ilk 3d oyun sitesi - 3doyunlar.net
stochastics. tahmini; hedefe ulaşmak için en uygun imkânları seçme işlemine ait.
stocki. stok, depo malları; mevcut mal; satılacak mal; bir çiftlikte bulunan hayvanlar; sermaye hisseleri, hisse senedi; ağaç gövdesi; ırk, silsile, soy, nesep, nesil; dil ailesi; menşe; asıl; çorba için hazırlanan et suyu; hammadde; tüfek veya tabanca kundağı; top arabasının ana dingili; sap, kabza, el; mak. yiv kesen aletin kolu; üzerine aşı yapılan dal; aşı budağının alındığı dal; iskambil oyunculara dağıtılmayan kâğıtlar; tiyatro trupu ve repertuvarı. stocks i, eski tomruk (ceza); gemi inşaat kızağı. stock boy satılacak malları dükkânda tanzim eden kimse. stock car yarış için gerekli değişiklikler yapılmış araba. stock company hisse senetleri çıkaran şirket; tiyatro trupu. stock dove yabani güvercin, zool. Columba oenas, stock exchange. borsa stock farm hayvan çiftliği. stock in trade dükkandaki mal, sermaye, kuvvetli taraf. stock market borsa; hisse senetleri fiyatlarının inip çıkması. stock taking malın mevcudunu sayma, mevcudu kontrol. in stock mevcut (mal). on the stocks (gemi) yapılmakta, inşa halinde. out of stock elde kalmamış, mevcudu tükenmiş. take stock malın mevcudunu saymak, önceden hesaplamak veya imtihan etmek .take stock in k.dili. ilgilenmek, alâkadar olmak; önem vermek; inanmak.
stockf. stok yapmak, mal yığmak; mal ile doldurmak; filiz sürmek.
stocks., z. alelade; beklenen; stok olarak elde tutulan; her vakit kullanılmaya hazır, elde bulundurulan; z. tamamen, kütük gibi (hareketsiz). stock answer daima hazır cevap.
stocki. şebboy, bot. Matthiola; kırmızı şebboy, bot. Matthiola incana.
stockadei., f., ask. şarampol, etrafı kazık veya sırıklarla çevrilmiş yer; f. şarampolla çevirmek veya muhafaza etmek.
stockingi. çorap. in stocking feet çorapla.
stockpilei., f. stok edilmiş mal; f. mal alıp stok etmek.
stockys. tıknaz, bodur. stockily z. tıknazca. stockiness i. tıknazlık, bodurluk.
stockyardi. satılacak veya kesilecek hayvanların geçici olarak muhafaza edildiği yer.
stodgys. ağır, sönük, cansız, adi; tok; fazla dolu; hazmı güç; kısa, bodur.
stogyi. kalın ve kaba kundura veya çizme; düşük kaliteli puro.
stoici. kolay heyecana kapılmayan kimse, sevinç veya kederin kolaylıkla tesir edemediği kimse; b.h. stoacı, stoik stoicism i. sevinç veya kedere karşı kayıtsızlık; b.h. stoik felsefe, stoacılık.
stoicals. sevinç veya kedere karşı kayıtsız, metin, sabırlı; b.h. stoacılığa ait. stoically z. metanetle, heyecana kapılmadan.
stokef. ateşi karıştırmak, ateşe kömür atmak. stoker i. ateşçi; ateşe kömür atan cihaz.
stolkıs. short. take off and landing hav. kısa mesafede havalanabilen veya iniş yapabilen (uçak).
stolei. uzun cuppe; kil. piskoposların ipek atkısı; etol; şal.
stolids. duygusuz, vurdumduymaz; kolay heyecanlanmayan: hislerini belli etmeyen. stolidly z. vurdumduymazcasına, hislerini belli etmeden. stolidity, stolidness i. duygusuzluk, vurdumduymazlık, hislere hakimiyet.
stoloni., bot. çilek filizi gibi ucundan kırık ve tomurcuk veren filiz, stolon, kol; zool. bazı aşağı sınıf hayvanlarda filiz gibi uzuv. stolonif'erous s. çilek gibi filiz süren.
stomai. (çoğ. -mata) biyol.., bot. gözenek, ağız stoma .
stomachi., f. mide, karın; iştah; istek; f. sindirmek, hazmetmek; tahammül etmek, katlanmak, dayanmak. stomach ache mide ağrısı. stomach pump mide yıkamaya mahsus tulumba. stomach tooth alt azıdişi. stomachful i. karın veya mide dolusu.
stomacheri. eskiden kadınların giydiği süslü göğüslük.
stomachics., i. mideye ait; midevi, mideye yarayan; i. mideyi kuvvetlendirici ilâç.
stomatics. ağza ait; bot. stomalı, ağızlı.
stomatitisi., tıb. ağız iltihabı. stomato (önek) ağız.
stompf. ağırlığını vererek basmak, bastırmak.
stonei., s. taş; taştan yapılmış şey; taşa benzer şey; tıb. mesane taşı; anat. haya, husye; meyva çekirdeği; matb. mürettip masası; (İng.) 14 librelik ağırlık ölçüsü; s. taştan yapılmış, kâgir. Stone Age taş devri. stone crusher taş kırma makinası; taş kıran işçi. stone fruit sert çekirdekli meyva. stone pine fıstık çamı, bot. Pinus pinea. stone pit, stone quarry taş ocağı. stone's throw bir taş atımı (mesafe). cast stones at taşlamak, tenkit etmek. cast the first stone kötülemekte önayak olmak. leave no stone unturned her çareye baş vurmak. philosopher's stone bak. philosopher rocking stone ufak bir taş üzerine yerleştirilmiş ve az bir kuvvetle sallanan iri taş. rolling stone bir dalda durmayan kimse, bir baltaya sap olmayan kimse.
stonef. taş atmak, taşa tutmak, taşlayarak öldürmek; meyvanın çekirdeğini çıkarmak; taş duvar örmek, taş döşemek; hadım etmek, enemek.
stoneboati. taş taşımakta kullanılan tahta kızak.
stonecropi. damkoruğu, kaya koruğu, bot. Sedum sempervivum.
stoneds.,(A.B.D.), (argo) sarhoş; uyuşturucu madde tesiri altında.
stoneminti. geyikotu, taş nanesi, bot. Cunila origanoides.
stonewallf. krikette puan kazanmaktansa kaybetmemek için oynamak; Avustralya mecliste zorluk çıkararak muhalefet etmek.
stoneworki. duvarcı işi; çoğ. taş kesilen ve yontulan yer.
stonys. taşlı, taşı çok, taştan ibaret; taş gibi; sert, eğilmez; taşlaştıran, taş haline getiren; (argo) parasız meteliksiz. stony hearted s. taş yürekli, zalim. stonily z. soğuk soğuk sertçe, stoniness i. taşlı gibi oluş, taştan yapılmış olma .
stoogei., k.dili. yardakçı: komedi oyuncusuna seyircilerin arasında laf atıp espri yapmasını sağlayan ikinci plandaki oyuncu.
stooki., f. başak demetleri; büyük mısır demeti; f. demetleri kümelemek .
stooli., f. iskemle, tabure; ayak taburesi; oturak, lâzımlık; dışkı; çığırtkan kuş; bot. yeni filiz veren eski kök veya kütük; yeni filiz; f. yeni filiz vermek; çığırtkanlık yapmak; dışkı defetmek; (A.B.D.),(argo) gammazlamak, ihbar etmek. stool pigeon çığırtkan güvercin; (A.B.D.),(argo) gammaz kimse. fall between two stools iki işi birden yapmaya çalışırken hiç birini başaramamak.
stoopf., i. eğilmek; kamburunu çıkarmak; tenezzül etmek, alçalmak, kendini küçük düşürmek; üstüne atılmak; eğmek; i. eğilme; kambur duruş; tenezzül, alçalma; üstüne atılma (kuş).
stoopi., (A.B.D.) ufak veranda.
stopf. (-ped, -ping) durdurmak, alı koymak, engellemek; mola vermek; durmak; kalmak; stop etmek; fren yapmak; kesmek; tıkamak; kapamak; tıpalamak; yenmek; müz. çalgıda ses perdesini değiştirmek için tele veya deliğe basmak; noktalamak. stop a gap bir boşluğu doldurmak.. stop dead birdenbire durmak; birden durdurmak. stop down (mercek) perdesini küçültmek. stop off geçici olarak durmak, konaklamak, uğramak .stop order (tahvil) değeri ancak belli bir seviyeye. düştüğünde satma emri. stop over (A.B.D.), k.dili. yolculuk esnasında mola vermek. stop payment belirli bir çekin ödenmemesi için bankaya verilen talimat; çekin tediyesini durdurmak. stop press gazete basılırken son dakikada ilâve edilen parça. stop short birdenbire durmak. stop the mouth susturmak, sözü ağzına tıkamak. stop the show tiyatro dikkat çeken bir hareketle oyunu durdurmak stop up tıkamak.
stopi. durma: duruş; durak yeri; mâni, engel; müz. ses perdesini değiştirmek için çalgının tel veya deliğine basma; müz. jödorg; (İng) nokta, noktalama işareti. put a stop to durdurmak, kesmek, son vermek.
stopei., f. maden tabakalarını birer birer çıkarmak için yapılan kazı; f. böyle kazı yapmak.
stopgapi. geçici tedbir veya vasıta.
stoplighti. trafik lambasının kırmızı ışığı; oto stop lambası.
stoplosss. fiyat düşüşu sonucu daha fazla kaybı önlemek amacıyle yapılan.
stopmotionphotography (bir çiçeğin açılmasını bile gösterebilen) aralıklarla filme alma yöntemi.
stoppagei. tıkama; durdurma, kesme; maaşa haciz koyma; stopaj.
stopperi., f. tapa, tıkaç; durduran kimse veya şey; f. tapa ile tıkamak.
stopplei., f. tıkaç, tapa; f. tapa ile tıkamak .
stoppresss. baskı durduğu sırada gazeteye eklenen; zamana uygun.
storagei. depoya koyma veya doldurma; depolama; ardiyede muhafaza etme; depo; ardiye ücreti; kompütörde bilgi saklama kısmı. storage battery akümülator.
storaxi. buhur, günlük; günlük ağacı, bot. Styrax; ecza. aselbent.
storei., f., (A.B.D. mağaza, dükkân; biriktirilmiş şey, stok; hazne, ambar; çoğ. levazım, kumanya; bolluk; f. saklamak; biriktirmek; levazımını tedarik etmek .store away biriktirip saklamak. store up biriktirmek, yığınak; depo etmek, ambara koymak. store teeth argo eğreti dişler, takma dişler. A surprise is in store for you Sizi bir sürpriz bekliyor. in store elde, mevcut; ilerisi için saklanmış. set great store by çok kıymet vermek.
storieds. hikâye edilmiş, tarihte mühim yeri olan, destan konusu olmuş; tarihi tablolarla süslenmiş.
storki. leylek, zool. Ciconia ciconia black stork kara leylek, zool. Ciconia nigra.
storksbilli. turnagagası, bot. Geranium robertianum .
stormi., f. fırtına, bora; şiddetli öfke veya heyecan; ask. müstahkem bir yere hücum; (alkış) tufan; f. fırtına patlamak, bora çıkmak; fırtınalı geçmek; hiddetten köpürmek; ask. müstahkem yere hücum etmek. storm and stress buhran devresi, bak. Sturm und Drang storm center meteor kasırga merkezi. storm cloud fırtına bulutu. storm door kış veya fırtınaya karşı yapılan ilâve dış kapı. storm flag meteor fırtına bayrağı. storm glass eski tip barometre. storm petrel bak. stormy petrel. storm sail fırtına yelkeni. storm signal fırtına alâmeti. storm window kış mevsiminde pencereye ilâve olunan dış kanat.
stormbounds. fırtınadan gecikmiş; fırtınadan mahsur.
stormys. fırtınalı, bozuk. stormily z. fırtınalı bir şekilde; hiddetle. storminess i. fırtınalılık. stormy petrel fırtına martısı; yelkovankuşu, zool. Hydrobates pelagicus; dert getiren kimse; asi.
storyi., f. hikaye, öykü; tarih; rivayet, anlatılan şey; makale; masal, efsane, destan; kısa roman; roman taslağı; k.dili. yalan, martaval; f. hikaye anlatmak: tarihi tablolarla süslemek. story hour masal saati. story writer romancı, hikâyeci.
storytelleri. hikaye anlatan kimse, masalcı; k.dili. yalancı kimse.
stoupi. maşrapa, tas; Katolik kiliselerinde kapıya yakın olan ve içinde su bulunan kurna.
stouts., i. kalın; kuvvetli, sağlam; iri, iman, enine boyuna; yiğit, cesur; i. iri yarı kimse; kuvvetli siyah bira, sert bira . stout'hearted s. cesur, yiğit, yürekli. stout'ly z. kuvvetle; cesaretle. stout'ness i. şişmanlık; cesaret, yüreklilik.
stovei. soba; fırın, ocak.
stovebak. stave. stovein s. zorla kırılıp delinmiş.
stovepipei. soba borusu. stovepipe hat A.B.D., k.dili. silindir şapka.
stowf. istif etmek, üst üste yerleştirmek; saklamak; densarmak (yelkeni); (argo) durdurmak; dinmek. stow away saklamak; kaçak seyahat etmek için vapur veya uçak içinde saklanmak; ambara yerleştirmek.
stowagei. istif etme; istif yeri; istif harcı; istif olunan şey.
Toplam 105 sonuç listeleniyor