Sözlük
Sponsor Bağlantılar
Çevir

EN 'st' sonuçları
Çeviri st.
kıs. saint, statute strait, street.
 

3D Oyunlar
Türkiye'nin en güzel ve ilk 3d oyun sitesi - 3doyunlar.net

 
Çeviri st.
kıs. stanza, stet, stitch.
 
Çeviri stab
f. (-bed, -bing) i. sivri bir aletle yaralamak; bıçak veya hançer saplamak, bıçaklamak, hançerlemek; içine girmek; delmek; i. süngüleme; süngü yarası; söz ile yaralama, kalbini kırma. stab in the back arkadan vurmak. make a stab at teşebbüste bulunmak, denemek.
 
Çeviri stabile
s., i. sabit, durağan; dengeli; tıb.. sıcaklığa dayanır; i. modern heykeltıraşlıkta sabit eser.
 
Çeviri stability
i. olduğu yerde sağlam durma; muhkem olma; salamlık; katılık; karar, sebat, temkin; mak. muvazene, denge.
 
Çeviri stabilization
i. sabit kılma veya olma, saptama, tespit etme; istikrar; hav. dengesini sağlama; mak. dengeleme.
 
Çeviri stabilize
f. saptamak, tespit etmek, muhkem hale getirmek; istikrar kazandırmak; hav. dengesini sağlamak; mak. dengelemek. stabilizer i. stabilizatör, denge sağlayan kimse veya şey; hav. uçağın dengesini sağlayan cihaz; dengeleyici, pekiştirici.
 
Çeviri stable
i., f. ahır; özel bir ahırın atları ve uşakları; A.B.D. çalışma grubu, ekip; f. ahıra bağlamak ahırda oturmak veya yatmak.
 
Çeviri stable
s. sabit, bozulmaz, kararlı, kımıldanmaz, sarsılmaz, devrilmez, yıkılmaz; baki, daimi, ölümsüz, zeval bulmaz; azimli, sebatlı. stable equilibrium sabit dengeli olma, muvazene. stableness i. sabitlik, sarsılmazlık. stably z. sabit olarak, bir kararda.
 
Çeviri stableboy
i. seyis yamağı, ahırda hizmet eden uşak.
 
Çeviri stabling
i. ahır ve ahır malzemesi.
 
Çeviri staccato
z., s., müz. her ses ayrı ve kısa olarak, stakato; s. kesik ve kuvvetli.
 
Çeviri stack
i., f. büyük yığın; saman veya ot kümesi, tınaz, istif; muntazam yığın; baca; kitap rafları (özellikle büyük kütüphanelerde); k.dili. bolluk; f. yığmak, istif etmek. have the cards stacked against one güç bir durumda olmak, engeller karşısında olmak. stack the cards hile ile kartları düzenlemek.
 
Çeviri stadholder , stadtholder
i. Hollanda'da genel vali.
 
Çeviri stadia
i. arazi ölçmesinde geçici topoğrafya istasyonu; ölçme çubuğu.
 
Çeviri stadium
i. (çoğ. -dia) eski Yunan stadyumu; stadyum; 185 metrelik eski uzunluk ölçüsü; inkişaf derecesi; tıb. hastalığın devresi .
 
Çeviri staff
i. (çoğ. staffs, staves) değnek, sopa, çomak, asa; direk, gönder; uzun sap; bir idarenin bütün memurları, personel; ask. kurmay subayları; müz. notaların yazıldığı beş çizgili porte. staff notation müz. portede kullanılan işaretler sistemi. staff officer erkânı harp zabiti, kurmay subayı.
 
Çeviri staff
i., mim. muvakkat binalar için taş yerine kullanılan ve alçıdan yapılan harç.
 
Çeviri stag
i., s. erkek geyik; iğdiş edilmiş domuz; bir ziyafet veya toplantıda kadın arkadaşı olmayan erkek; erkekler için toplantı; s. yalnız erkeklere mahsus. stag beetle boynuzlu bir böcek, zool. Lucanus cervus, stag line dansta damı olmayan erkekler grubu. stag party yalnız erkeklere mahsus eğlence. go stag karşı cinsten refaket eden olmadan. toplantıya gitmek.
 
Çeviri stage
i. sahne; tiyatro, sahne hayatı, tiyatroculuk; meydan; yolculuğun bir kısmı, bir günlük mesafe; merhale, menzil; safha; mertebe, devre; suyun yükseliş derecesi; bir binanın yatay kesiti, kat; mikroskopta bakılacak cismin konulduğu raf; uzay roketinin basamaklı çalışan itme takımlarından her biri; yapı iskelesi; posta arabası. stage business tiyatro. oyuncuların konuşma dışındaki jest ve mimikleri. stage design sahne dekorasyonu. stage director sahne müdürü. stage door aktörlere ve sahne görevlilerine mahsus tiyatro kapısı. stage fright seyircileri görünce oyuncularda bazen görülen korku. stage manager sahne amiri. stage whisper sahnede aktörün kolayca işitilen fısıltısı. by easy stages derece derece, azar azar. critical stage nazik veya tehlikeli safha, buhranlı devre. go on the stage tiyatroya girmek, sahne hayatına atılmak. larval stage böceklerin larva haline geldikleri devre. quit the stage sahneden çekilmek.
 
Çeviri stage
f. sahneye koymak; temsil etmek; yürütmek, idare etmek.
 
Çeviri stagecoach
i. posta arabası, menzil arabası.
 
Çeviri stagecraft
i. piyes yazma veya sahneye koyma sanatı.
 
Çeviri stagehand
i. sahne görevlisi.
 
Çeviri stager
i. çok tecrübeli kimse.
 
Çeviri stagestruck
s. aktörlük hevesine tamamen kapılmış.
 
Çeviri stagey
bak. stagy.
 
Çeviri staggard , gart
i. dört yaşında erkek geyik.
 
Çeviri stagger
f., i. sendelemek, sersemleyip düşecek gibi olmak; tereddüt etmek; şaşırtmak, hayrete düşürmek, sersem etmek; karışık düzenlemek; ayrı saatlere bölüştürmek; kanatları karşı karşıya gelmeyecek şekilde tertip etmek; i sendeleme; sersemleşme; çoğ. hayvanlara mahsus damla illeti. stag geringly z. sendeleyerek; şaşırtıcı derecede.
 
Çeviri staghound
i. geyik avında kullanılan iri av köpeği .
 
Çeviri staging
i. bina iskelesi; menzil arabasıyla yolculuk: sahneye koyma.
 
Çeviri stagnancy
i. durgunluk; atalet, işlemezlik.
 
Çeviri stagnant
s. durgun, hareketsiz, bayatlamış, bozulmuş (su); atıl, kesat, rakit.
 
Çeviri stagnate
f. durgun olmak, durgunlaşmak, durgunluk sebebinden bozulmak (su); atıl veya hareketsiz olmak; bitki gibi yaşamak. stagnation i. durgunluk.
 
Çeviri stagy , stagey
s. sahneye yakışır, aktörce stagily z sahneye yakışır şekilde staginess i. sahneye yakışır tarz.
 
Çeviri staid
s. temkinli, ağırbaşlı, vakarlı; sabit.
 
Çeviri stain
f., i. lekelemek; tahtaya renk vermek; leke sürmek (şeref, isim); lekelenmek; boyanmak; i. leke; boya, vernik; benek. stained glass renkli cam.
 
Çeviri stainless
s. lekesiz, pak, temiz, kusursuz. stainless steel paslanmaz çelik .
 
Çeviri stair
i. basamak; kademe; çoğ. merdiven. stair carpet merdiven halısı. stair rod merdiven halısı çubuğu. a flight of stairs bir kat merdiven. back stairs arka merdiven.
 
Çeviri staircase
i. binanın merdiven kısmı, merdiven.
 
Çeviri stairhead
i. merdiven başı, sahanlık.
 
Çeviri stairway
i. merdiven.
 
Çeviri stairwell
i. merdiven boşluğu.
 
Çeviri stake
i., f. kazık; kazığa bağlayıp yakarak öldürme; kumarda ortaya konan para: sık sık çoğ. yarışmada ödül; şansa bağlı olan şey; f. kazığa bağlamak, kazıklarla sınırlamak; kazıklarla pekiştirmek; k.dili kumarda para koymak; tehlikeye atmak. stake a claim sahip çıkmak. stake boat kayık yarışında menzil işareti olarak bir yere bağlanan sandal. stake horse müşterek bahis tutulan yarışlarda koşturulan cins at. stake out, stake off kazıklarla işaret etmek veya bölmek; hudutlarını göstermek. be at stake tehlikede bulunmak, şansa bağlı olmak. bring to the stake yakarak idam etmek. high stakes ortaya atılan büyük miktar. perish at the stake yakılarak idam olunmak. pull up stakes işini bitirip başka yere taşınmak. We have a stake in the out come Ucu bize dokunur.
 
Çeviri stakeholder
i. bir bahis için ortaya konan parayı muhafaza eden kimse.
 
Çeviri stalactite
i. istalaktit, sarkıt. stalactic(al), stalactit'ic(al) s. sarkıtlarla ilgili veya onlara benzer. stalactiform s. istalaktit şeklindeki.
 
Çeviri stalag
i. Alman savaş esirleri kampı.
 
Çeviri stalagmite
i. istalagmit, dikit. stalagmitic(al) s. dikitlerle ilgili; dikitlere benzer.
 
Çeviri stale
s., f. bayat, durmuş, eski; adi; yıpranmış, bitkin (fazla spor yapanlar için kullanılır); f. bayatlatmak, tazeliğini gidermek; bayağılaştırmak. staleness i. bayatlık.
 
Çeviri stale
f., i. kaşanmak, işemek (at veya sığır); i. at veya sığır sidiği veya kaşanması.
 
Çeviri stalemate
i., f. satranç oyununda şahın kiş denmemiş fakat nereye oynarsa kiş denecek vaziyette olması, pata; iki taraftan her biri kımıldanamaz halde olma; faaliyetsizlik; f. satrançta şah demeden hareket edemez hale getirmek; kımıldanamaz hale koymak.
 
Çeviri stalk
i. sap, bitki sapı.
 
Çeviri stalk
f., i. sezdirmeden ava yaklaşmak; azametle yürümek; i. azametli yürüyüş; sezdirmeden ava yaklaşma.
 
Çeviri stalkinghorse
i. arkasında avcının siper aldığı at veya at şeklinde şey; arkasında gizlenilen şey, maske.
 
Çeviri stall
i. ahır; ahırda tek at için yapılmış bölme; küçük dükkân; hav. hız kaybedip bocalama: Oto. motorun durması; orkestra üyelerinin veya kilise korosunun oturduğu kısmen kapalı yer; araba park edecek yer; yaralı parmak sargısı; k.dili. oyun, düzen.
 
Çeviri stall
f. ahırda kalmak; ahıra kapayıp beslemek; istemeyerek stop etmek, yük fazlalığından stop etmek (motor); hav. hızını kaybedip düşmek üzere olmak; çamur veya kara saplanıp durmak; durdurmak; k.dili. soruşturmadan kaçınmak; tehir etmek, vakit kazanmaya çalışmak.
 
Çeviri stallfeed
f. ahırda semirtmek.
 
Çeviri stallion
i. damızlık at, aygır
 
Çeviri stalwart
s., i. bünyesi kuvvetli, iri yapılı; cesur, yürekli, yiğit; i. cesur ve kuvvetli adam; sadık parti üyesi.
 
Çeviri stamboul
i. İstanbul; eski İstanbul.
 
Çeviri stamen
i. çiçeklerde erkeklik uzvu, ercik. stamen, stamened s. stameni olan. staminiferous s. stamenler hâsıl eden.
 
Çeviri stamina
i. dayanıklılık, tahammül, kuvvet.
 
Çeviri staminal
s. kuvvet veya dayanıklılığa ait; bot. stamene ait veya stamenlerden ibaret.
 
Çeviri staminate
s., bot. ercikli, stamenli, bilhassa dişilik uzvu olmayıp yalnız erkeklik uzvu olan.
 
Çeviri stammel
s., i. koyu kırmızı (renk).
 
Çeviri stammer
f., i. pepelemek, kekelemek; i. kekemelik. stammerer i. kekeme kimse, pepe kimse. stammeringly z. kekeleyerek.
 
Çeviri stamp
f., i. ayağını yere vurmak; basmak; damga vurmak, üzerine damga basmak, damgalamak; üzerinde silinmez izler bırakmak; yerleşmek; kalıpla vurup kesmek; ezmek; sikke darbetmek; imza ile tespit etmek; pul yapıştırmak; i. ıstampa; damgalama; damga; pul, posta pulu; ayağını yere vurma; kalıp; maden filizini ezmeye mahsus tokmak; alamet, marka; cins, soy, çeşit. stamp mill maden filizi kırma makinası. stamp out üstüne basıp söndürmek; bastırmak, ezip yok etmek; kalıp ile kesmek; ayak patırtısı ile çıkmak. stamp pad ıstampa. stamp tax pul vergisi. stamping ground bir kimsenin sık sık gittiği yer.
 
Çeviri stampede
i., f. atların veya sığırların korkarak dağılıp kaçmaları; coşkun toplu koşuş; panik yaratma; ayaklanma; f. topluca koşuşmak, kaçışmak, paniğe kapılmak, belirli bir hedefe hücum etmek; kaçıştırmak, korkutup koşturmak.
 
Çeviri stamper
i. damgalayan kimse veya alet; postanede mektuplara damga vuran memur; ıstampa, zımba, damga; tokmak.
 
Çeviri stance
i. duruş; tutum; golfta topu çelerken bacakların aldığı vaziyet.
 
Çeviri stanch , staunch
f., s. (kanı) durdurmak, akmasını önlemek; s., bak. staunch.
 
Çeviri stanchion
i., f. direk, destek, ayak, dayak, payanda; ahırdaki hayvanları muhafaza için hayvanların boyunlarının iki tarafına konulan direk; den. puntal; f. hayvanların boyunlarının iki yanına direk koyarak çıkmalarına engel olmak.
 
Çeviri stand
f. (stood) ayakta durmak, kaim olmak; durmak, ayakta kalmak; kalmak, baki kalmak; sebat etmek, tahammül etmek, çekmek, dayanmak; sabit olmak; inat etmek, ayak diremek; olmak, bulunmak; durmak; uymak, uygun gelmek; (İng.) aday olmak; den. gitmek, yol tutmak, doğrulmak; belirli bir ölçü uzunluğunda olmak; kalkmak, dikilmek; muteber kalmak; durdurmak, dikmek; yön göstermek; k.dili. ziyafet masraflarını ödemek. stand a chance ihtimali olmak. stand aside bir kenara çekilmek. stand back geriye çekilmek. stand by hazır beklemek; yakınında durmak; arka çıkmak, desteklemek; (sözüne) sadık kalmak; karışmamak, lâkayt kalmak, yardım etmemek; den. hazır olmak, alesta durmak. stand clear emniyette bulunmak. stand down mahkemede şahitlik ettikten sonra çekilmek. stand firm sabit durmak: stand for tarafını tutmak; yerine geçmek, temsil etmek; tahammül etmek, müsamaha etmek. stand in awe of korkmak; bir kimseye karşı korkuyla karışık saygı duymak. stand in for vekaleten vazifesini görmek. stand in with araları iyi olmak. stand off uzak durmak; razı olmamak. stand on de temel tutmak; üzerinde ısrar etmek; den. yoluna devam etmek. stand ones ground davasından vaz geçmemek, sebat etmek. stand on one's own two feet yardım beklemeden kendi işlerini idare etmek. stand out ileriye fırlamış olmak; göze çarpmak; karşı durmakta inat etmek. stand over dikkatle izlemek; tehir edilmek. stand pat değişikliğe karşı olmak, politika değiştirmemek. stand still hareketsiz durmak, kımıldamamak. stand to sebat etmek. stand together uymak, uygun olmak. stand to reason makul olmak, akla yatmak. stand treat başkalarına ikram etmek. stand trial muhakeme edilmek, yargılanmak. stand up ayakta durmak, ayağa kalkmak; (kullanılışında) dayanmak; doğru çıkmak; k.dili. randevuya gelmeyerek (birini) boşa bekletmek. stand up for bir kimsenin tarafını tutmak, taraftarı olmak. stand up to cesaretle karşılamak. stand up with nikah merasiminde (gelin veya damada) refakat etmek. Where does he stand on civil rights? Medeni haklara karşı tutumu ne?
 
Çeviri stand
i. duruş; durak, durulacak yer; durum; saksı koymaya mahsus sehpa veya ayaklık; portmanto; satış tezgâhı veya masası, işporta; satıcının durduğu yer; tribün; mahkemede şahit yeri; bir kimsenin bulunduğu yer; işlemez durum, çıkmaz; turnedeki tiyatro ekibinin kısa bir zaman kaldığı şehir; ormanda yetişen ağaçlar; belirli bir tarlada bulunan ekin;(İskoç.) takım. be at a stand duraklamak. take a stand fikrini açığa vurmak; taraf tutmak. take the stand davada şahitlik yapmak.
 
Çeviri standard
s. standart olarak kabul edilmiş; herkesçe itibar edilen; umumca kabul edilen (dil usulü). standard candle ayar mumu, ölçü olarak kabul edilen ve ayar edilen bir mumun saçtığı ışık. standard deviation istatistikte ortalama ile bunu teşkil eden rakamların fark ölçüsü. standard English edebi veya kültürel ve sosyal bakımdan kabul edilmiş olup aydın sınıf tarafından kullanılan ingilizce. standard gauge demiryolu rayları aralığı için Avrupa ve ABD'nde kabul edilen standart ölçü: 1,435 m standard lamp ışık ölçüsünde standart olarak kullanılan lamba. standard pitch müz. ABD'nde standart ton ayarı (la 440 frekansında). standard time bir memleket veya bölge için kabul edilmiş saat ayarı.
 
Çeviri standard
i. sancak, bayrak, alem; sembol; ileri gelen bir şahsı temsil eden sancak; miyar, ölçü birimi, standart; ayar; para mikyası (altın veya gümüş); ayak, payanda, direk, destek; ağır eşya. standard of living hayat standardı .royal standard kraliyet sancağı. up to standard belirli bir standarda göre, kabul edilen şartlara göre.
 
Çeviri standardbearer
i. bayraktar, alemdar.
 
Çeviri standardize
f. belirli bir ölçüye uydurmak, standardize etmek, ayarlamak, normalleştirmek. standardization i. ayarlama, normalleştirme.
 
Çeviri standby
i. (çoğ. -bys) yedekte bulunan kimse veya tertibat.
 
Çeviri standee
i. (tiyatro veya trende) yer kalmadığı için ayakta kalan kimse.
 
Çeviri standfast
i. sabit görüş; kımıldamayan şey.
 
Çeviri standin
i. nüfuz, slang piston; dublör.
 
Çeviri standish
i. hokka, kalem mahfazası.
 
Çeviri standoff
i., k.dili. oyunda beraberlik; mukabil kuvvet, tesirsiz bırakma; ilgisizlik, soğukluk; sonraya bırakma, tehir.
 
Çeviri standoffish
s. ilgisiz, soğuk.
 
Çeviri standout
i. üstünlük ve kıymeti ile göze çarpan şey veya kimse; k.dili. eski görüşünü muhafaza edip umumun kararına iştirak etmemekte ısrar eden kimse.
 
Çeviri standpat
s. tutucu, değişikliğe karşı koyan standpatter i. tutucu kimse.
 
Çeviri standpipe
i. dikme boru; yangın musluğu.
 
Çeviri standpoint
i. görüş noktası, bakım. from the standpoint of bakımın dan, görüşüyle.
 
Çeviri standstill
i. durma, işlemez hal, tevakkuf; tatil, paydos, işin durması. be at a standstill durgun halde olmak; inkıtaa uğramak, kesilmek.
 
Çeviri standup
s. dik; ayakta durarak yapılan.
 
Çeviri stanhope
i. tek kişilik dört tekerlekli açık at arabası.
 
Çeviri stank
bak. stink.
 
Çeviri stannary
i., s. kalay madeni, kalay madeni eritme ocağı; kalay maden havzası; s. kalay madenine ait.
 
Çeviri stannic
s. kalay cinsinden, kalaya ait stannic acid stanat asidi, kalay asidi. stanniferous s. tabii olarak içinde kalay bulunan.
 
Çeviri stannum
i. kalay St Anthony's fire tıb. yılancık.
 
Çeviri stanza
i. şiir kıtası.
 
Çeviri stapes
i., anat. üzengikemiği.
 
Çeviri staph
i., k.dili., bak. staphylococcus.
 
Çeviri staphylococcus
i. iltihap hâsıl eden bir çeşit mikrop, stafilokok basili.
 
Çeviri staple
i., s., f. bir yerin ürettiği başlıca mahsul; esaslı yemek maddelerinden biri; hammadde; elyaf; unsur; içerik, muhteva; satış yeri; ambar; s. devamlı üretilen veya satılan; ana, esas; piyasayı tutmuş, yerleşmiş; f. (yün elyafı) uzunluğuna göre tasnif etmek stapler i. yün tasnifçisi; yün ve elyaf satıcısı.
 
Çeviri staple
i., f. tel, tel raptiye; iki başlı çivi; f. zımbalamak, telle raptetmek. stapler i. zımba.
 
Çeviri star
i. yıldız; yıldız şekli; yıldız işareti; tiyatro, sin. yıldız; mümtaz şahsiyet, sporda mükemmel oyuncu; talih. star apple meyvası elmaya benzer ve Antiller'de yetişen bir ağaç, bot. Chrysophyllum cainito Star Chamber eskiden İngiltere'de hudutsuz yetki sahibi olan ve 1641'de lağvolunan mahkeme; gizlice ve istediği gibi hareket eden herhangi bir mahkeme. star drift küme halindeki yıldız gruplarının müşterek hareketi. star grass nergis zambağına benzer ufak bir ot, bot. Hypoxis star of David Süleymanın mührü. Star and Bars Amerikan İç Harbinde Güneyli hükümetin bayrağı. Stars and Stripes ABD'nin bayrağı. star sapphire yıldız görüntüsü veren yakut. star shell işaret fişeği, aydınlatma mermisi. StarSpangled Banner ABD'nin bayrağı; ABD'nin milli marşı. have stars in one's eyes gözleri parıldamak. make one see stars k.dili. gözünde şimşekler çaktırmak. north star Kutupyıldızı, kuzey yıldızı, demirkazık. shooting star kayan yıldız, haceri semavi, göktaşı. thank one's lucky stars Allaha şükretmek.
 
Çeviri star
f. (-red, -ring) yıldızlarla süslemek; yıldız koyarak işaret etmek; yıldız yapmak; başrolde oynamak; başrolde göstermek.
 
Çeviri star
s. ünlü, meşhur, en iyi olan; yıldıza ait; yıldızla işaretli.
 
Çeviri starboard
i., s. geminin sancak tarafı, sancak; s. buna ait
 
Çeviri starch
i., f. nişasta, ket; kola; resmiyet; (A.B.D.) canlılık, dinçlik; f. kolalamak. starchiness i. sertlik, bol kolalılık; resmiyet. starch'y s. nişastalı; kolalı; resmiyete meyilli, soğuk.
 
Çeviri starcrossed
s. bedbaht, şanssız, yıldızı sönük.
 
Çeviri stardom
i., sin., tiyatro. yıldızlık.
 
Çeviri stare
f., i. gözünü dikip bakmak, uzun uzun bakmak; dik durmak (saç); i. uzun ve küstahca bakış; bakışların bir noktaya takılıp kalması. stare at dik dik bakmak . stare down yüzüne dik dik bakıp şaşırtmak veya utandırmak. stare one in the face önünde olmak; yakında gelmesi kesin olmak (istenilmeyen durum) .
 
Çeviri starfish
i. beşparmak, denizyıldızı.
 
Çeviri stargaze
f. yıldızlara bakmak, yıldızları tetkik etmek; hayallere dalmak. star gazer i. yıldızlara bakan kimse; dalgın kimse.
 
Çeviri stargazer
i. tepegöz, kurbağa (balık), zool. Uranoscopus scaber.
 
Çeviri stargazing
i. müneccim gibi yıldızlara bakma; dalgınlık.
 
Çeviri stark
s., z. süssüz, sade; bütün bütün, tam; katı, kaskatı kesilmiş (ölü gibi); şiddetli, fırtınalı; suratsız, sert; anadan doğma; z. tamamen. stark naked anadan doğma, çırılçıplak, üryan. stark raving mad çılgın, tam deli.
 
Çeviri starless
s. yıldızsız, kapalı.
 
Çeviri starlet
i. küçük yıldız;( A.B.D.), k.dili. genç yıldız adayı.
 
Çeviri starlight
i. yıldız ışığı.
 
Çeviri starling
i. sığırcık kuşu, çekirge kuşu, zool. Sturnus vulgaris.
 
Çeviri starling
i. köprü ayağının etrafına kakılan kazıklar.
 
Çeviri starred
s. yıldızlarla donanımı; her hangi bir şeyin yıldızı olarak gösterilmiş; yıldız işaretli; burçların etkisinde olan .
 
Çeviri starry
s. yıldızlı, yıldız gibi. starryeyed s. hayranlıkla bakan.
 
Çeviri start
i. geyik boynuzunun ucu; kuş kuyruğu biçiminde parça.
 
Çeviri start
f. başlamak, harekete geçmek, yola çıkmak; harekete geçirmek, başlatmak, yola koymak; kalkmak; ürküp sıçramak; irkilmek, fırlamak; dışarı uğramak; gevşemek, gevşetmek; çatmak; kurmak, tesisetmek; uçurmak (av kuşları). start in başlamak, işe koyulmak start off, start out başlamak, yola koyulmak .start something zorluk çıkarmak. start up çalıştırmak; birden belirmek to. start with ilk iş olarak, başlangıçta. starting point hareket noktası, başlangıç noktası. starting post yarışta başlangıç çizgisini işaret eden direk.
 
Çeviri start
i. başlangıç; yola çıkma, kalkış; gelip geçici gayret; sıçrama, irkilme; öncelik; mühlet; evvelden başlama; başlangıçta bir işe verilen kuvvet ve yardım; geminin tahtalarında çatlaklık.
 
Çeviri starter
i. başlayan veya başlatan kimse; trende hareket memuru; oto. marş; mak. harekete geçirme tertibatı; yoğurt mayası.
 
Çeviri startle
f. ürkmek, sıçramak, irkilmek; ürkütüp sıçratmak; korkutup şaşırtmak.
 
Çeviri startling
s. şaşırtıcı, ürkütücü. startlingly z. ürküterek, şaşırtarak.
 
Çeviri starvation
i. açlık, ölüm derecesinde açlık; açlıktan ölme. starvationwages geçindirmeyen ücret.
 
Çeviri starve
f. açlıktan ölmek veya öldürmek; çok açlık çekmek; yoksulluk çekmek, yokluğundan mustarip olmak; açlık çektirerek istenilen duruma getirmek. be starved for çok özlemek, hasretini çekmek.
 
Çeviri starveling
i., s. açlıktan ölüm derecesine gelen çocuk veya hayvan; s. aç, aç kalmış, çok yoksul, perişan; yetersiz.
 
Çeviri stash
f., k.dili. saklamak. stash away saklamak.
 
Çeviri stasis
i., biyol. vücutta her hangi bir sıvının dolaşımının durdurulması; bağırsak hareketinin yavaşlaması.stat kıs. immediately, static, stationary, statistics, statute.
 
Çeviri state
f. ifade etmek, belirtmek, beyan etmek; tayin etmek, saptamak, tespit etmek.
 
Çeviri state
i., s. hal, vaziyet, durum, keyfiyet; debdebe, tantana, ihtişam; devlet; hükümet; eyalet; memleket; s. devlete ait; resmi; siyasi. state bank (A.B.D.) bir eyaletin müsaadesi altında çalışan banka; devlet bankası. state college eyalet üniversitesi. state's evidence huk. devlet lehine şahitlik; suçunu ikrar ederek kendi suç arkadaşları aleyhine sahadet eden kimse. turn state's evidence suçunu ikrar ederek devlet lehine şahitlik etmek. State House hükümet binası; meclis binası. state of siege örfi idare, sıkıyönetim. state of war harp hali state owned devlet malı. state prison siyasi mahkümlara mahsus hapishane; (A.B.D.) bir eyalete mahsus ağır ceza hapis hanesi. state socialism sosyalizm, devletçilik. state's rights eyaletin hakları. state trooper (A.B.D.) motorlu araçlarla devriye gezen jandarma .state university (A.B.D.) eyalet üniversitesi Department of State (A.B.D.) Dışişleri Bakanlığ.ı in state resmi olarak, debdebe ve ihtişamla. lie in state teşhir edilmek üzere açık tabut içinde yatmak (büyük bir zatın cenazesi). the States k.dili. Amerika Birleşik Devletleri (ABD haricinde kullanılır).
 
Çeviri statecraft
i. devlet idaresi, devletçilik.
 
Çeviri stated
s. belirli, muayyen, düzenli, muntazam; ifade edilmiş, beyan edilmiş; kaydedilmiş.
 
Çeviri statehood
i., (A.B.D.) eyalet olma durumu.
 
Çeviri stateless
s. haymatlos, vatansız.
 
Çeviri stately
s. haşmetli, azametli; heybetli, gösterişli stateliness i. haşmetli olma.
 
Çeviri statement
i. ifade; takrir, ifade olunan şey, beyanat, demeç; rapor; hesap raporu.
 
Çeviri stater
i. eski Yunan şehirlerinde bir çeşit madeni para.
 
Çeviri stateroom
i. hususi vapur kamarası; yataklı vagon kompartımanı.
 
Çeviri stateside
s., z. ABD'de olan; z. ABD'de veya ona doğru.
 
Çeviri statesman
i. (çoğ. -men) devlet adamı, devlet işlerinde tecrübeli ve bilgili olan kimse. statesmanlike, statesmanly s. devlet adamına yakışır, akıllı ve tedbirli. statesmanship i. hükümet idaresinde hikmet ve cömertlik.
 
Çeviri statewide
s. bütün eyaleti kapsayan .
 
Çeviri static , statical
s, i. statik, duran cisimlere ait; sakin, dengeli; fels. dural; pasif elemanlara ait; ikt. varidattan ayrı sermaye ile ilgili olan meselelere ait; elek. sürtünmeden hâsıl olan elektriğe ait, statik; i. radyo parazit; kdili. istenilmeyen itiraz . statically z. durarak, kımıldanmayarak; durağan cisimlerle ilgili olarak.
 
Çeviri statics
i. statik ilmi; sosyol toplumsal dengeyi sağlayan kuvvetlerden bahseden ilim dalı.
 
Çeviri station
i., f. durak, tevakkuf mahalli; merkez, istasyon, gar; bir kimsenin bulunduğu yer; memuriyet, görev; hizmet, makam, rütbe, hal; yer, mahal, mevki; sosyal durum, derece, vaziyet; ordu veya donanmanın özel bir görevle gönderildiği yer; istasyon (radyo, televizyon), kanal (televizyon); f. bir yere tayin etmek veya yerleştirmek. station break radyo ve televizyonda istasyon ismi ve yerinin verildiği zaman . station house polis karakolu. station wagon kaptıkaçtı, pikap (araba). fire station itfaiye binası. lifeboat station can kurtaran gemi istasyonu. naval station donanma merkezi. police station karakol. railroad station demiryolu istasyonu, gar .
 
Çeviri stationary
s., i. sabit, durağan; kımıldamaz; muayyen bir kararda kalan, ne ilerlemekte ne de gerilemekte olan; i. bir yerde daima kalan kimse veya şey; belirli bir yerde bulunan er. stationary air nefes alıp verme sırasında daima akciğerde kalan hava. stationary engine sabit makina. stationary front iki hava tabakası arasındaki sınır. stationary population yerleşik nüfus.
 
Çeviri stationer
i. kırtasiyeci.
 
Çeviri stationery
i. kâğıt veya kalem gibi yazı eşyası, kırtasiye.
 
Çeviri stationmaster
i. istasyon şefi.
 
Çeviri statist
i., pol. devletçilik taraftarı, devletçi; istatistik uzmanı.
 
Çeviri statistics
i. istatistik, istatistik ilmi. statistic(al) s. istatistiğe ait. statistician i. istatistik uzmanı.
 
Çeviri stator
i. elektrik motorunda hareketsiz kısım, duruk, stator.
 
Çeviri statoscope
i. en küçük basınç derecelerini gösteren hassas barometre; hav. çok hassas yükseklik ölçeği.
 
Çeviri statuary
i., s. heykel koleksiyonu, heykeller; heykeltıraş; heykeltıraşlık; s. heykel veya heykeltıraşlığa ait..
 
Çeviri statue
i. heykel statuette i. ufak heykel .
 
Çeviri statuesque
s. heykel gibi heybetli ve vakarlı statuesquely z. heybetle. statuesqueness i. heybetlilik, vakar.
 
Çeviri stature
i. boy, kamet, endam, insan veya hayvan boyu. moral stature ahlaki fazilet.
 
Çeviri status
i. hal, durum, vaziyet; medeni hal, toplumsal durum; rol; övünme payı. status quo statüko.
 
Çeviri statutabh
s. kanuna göre ceza verilebilir; kanunda yeri olan, kanuna uygun.
 
Çeviri statute
i., s. kanun, yasa, nizam, kural, kaide; emir, hüküm; s. kaideye göre; kurallı. statute law yazılı kanun. statute mile mil statute of limitations zaman aşımı süresini tayin eden kanun.
 
Çeviri statutory
s. kanuna uygun, kanuni, kanuna bağlı. statutory rape reşit olmayan bir kızla cinsi munasebette bulunma.
 
Çeviri staunch
s., f. sadık, güvenilir; sabit, sağlam; kuvvetli; f. bak. stanch staunchly z. sebatla; sadakatla; sağlamca. staunchness i. sebat; sadakat.
 
Çeviri stauroscope
i., fiz. kristallerde ışık titreşim düzeylerinin ölçülerini tayin eden alet.
 
Çeviri stave
f. (-d veya stove) (sandalda, fıçıda) tahtayı kırarak delik açmak; kabuğunu kırarak parçalamak; vurarak delik açmak; fıçı tahtalarıyle donatmak: parçalanıp açılmak. stave off savmak, uzaklaştırmak; meydana gelmesini önlemek.
 
Çeviri stave
i. çomak, değnek; çubuk; fıçı tahtası; portatif merdiven basamağı; şiir. beyit; müz. porte.
 
Çeviri staves
i., çoğ., bak staff, stave.
 
Çeviri stavesacre
i. hekimlikte kullanılan zehirli bir çeşit hezaren, bot. Delphinium.
 
Çeviri stay
f. durmak; kalmak; geçici olarak ikamet etmek; beklemek; durdurmak, alıkoymak, bırakmamak, salıvermemek; yaptırmamak, menetmek, önlemek; doyurmak; ertelemek, tehir etmek; k.dili. dayanmak, yarışta direnmek .stay one's hand engellemek, durdurmak .stay out dışarıda kalmak. stay put (A.B.D.), k.dili. yerinden kımıldanmamak. stay the night gecelemek. staying power dayanma gücü.
 
Çeviri stay
i., f., den. istralya; f. istralya ile takviye etmek; tiramola etmek, dönmek, orsa alabanda edip dönmek. in stays tiramola.
 
Çeviri stay
f., i. dayamak, tutmak; desteklemek, teselli etmek; i. dayanak, destek, payanda; balina stays i, çoğ., (İng.) korsa.
 
Çeviri stay
i. kalma; durma; ziyaret muddeti; ikamet, oturma; durdurma, tehir, infazı tehir; dayanma, sebat. stay bolt germe cıvatası, payanda cıvata, makinanın iki demir parçasını birbirinden ayrı tutan cıvata.
 
Çeviri std
kıs., (İng) Subscriber Trunk Dialing şehirlerarası direk telefon sistemi.
 
Çeviri stead
i., f. başkasının yeri, yer; f.,( eski) yararlı olmak. stand in good stead yararlı olmak, faydalı olmak, yardımı dokunmak. in his stead onun yerinde.
 
Çeviri steadfast , stedfast
s. sabit, değişmez, dönmez, muhkem; metin. stead fastly z. sebatla. steadfastness i. sebat .
 
Çeviri steady
s., i., f., ünlem sabit, titremez, sallanmaz, değişiklik göstermez, oynamaz; şaşmaz, dönmez, metin; sağlam; ılımlı, ciddi; düzenli, muntazam; sürekli, daimi; den. yerinde duran, rüzgârdan sallanmaz; i., (argo) devamlı flört edilen arkadaş; f. sabit kılmak, titremesini veya sallanmasını kesmek; sabit durmak, sallanmamak, kımıldamamak; ünlem, den. Viyal Ağır ağır Oynatmak Sakin ol. go steady k.dili. devamlı olarak aynı kişi ile flört etmek. steadily z. durmadan, muntazaman. steadiness i. metanet, sarsılmazlık.
 
Çeviri steak
i. külbastı, biftek, kontrfile.
 
Çeviri steakhouse
i. özellikle ızgara et yenilen lokanta.
 
Çeviri steal
f. (stole, stolen) i. çalmak, aşırmak, (slang) yürütmek; çaktırmadan almak; gizlice yapmak; gizlice hareket etmek; gizlice ve yavaş yavaş gitmek; (beysbol) bir kaleden diğerine ustalıkla koşmak; hırsızlık etmek; i. çalma, hırsızlık;çalınmış şey;(beysbol) ustalıkla başka bir kaleye ulaşma; (argo) kelepir; hileli alışveriş. steal a look çaktırmadan bakmak. steal a march on one başkasından evvel bir hedefe gizlice ulaşmak. steal away yavaşça savuşmak, çaktırmadan geçmek steal one's thunder başkasına galebe çalmak.
 
Çeviri stealage
i. çalma; çalınan maldan ileri gelen zarar.
 
Çeviri stealth
i. gizli iş veya teşebbüs; gizlilik. by stealth gizlice.
 
Çeviri stealthy
s. gizlice yapılan; sinsi. stealthily z. gizlice, sinsice, hissettirmeden, çaktırmadan. stealthiness i. gizlilik, sinsilik; gizlice yapma.
 
Çeviri steam
i. buhar, islim, buğu, istim; k.dili. kuvvet, şiddet, enerji; k.dili. hidde.t steam boiler buhar kazanı. steam engine buhar makinası; lokomotif. steam hammer buharlı varyos .steam heat buharlı kalorifer sistemi. steam shovel istimli ekskavatör. steam table lokantada yemekleri sıcak tutan buharlı tezgâh. steam turbine buharlı turbin. at full steam, full steam ahead son hızla, büyük bir güçle. blow off steam, let off steam islim salıvermek; hiddetlenip içini dökmek. dry steam kuru buhar get up steam bir teşebbüs için kuvvetini toplamak. work off steam islim salıvermek; birikmiş enerjiyi sarfetmek.
 
Çeviri steam
f. buhar salıvermek; buğulamak: buharda pişirmek; buğusu çıkmak, dumanı çıkmak, buram buram tütmek, islim halinde çıkmak; vapurla yolculuk yapmak. steam up buğulamak; güçlendirmek; coşturmak.
 
Çeviri steamboat
i. vapur.
 
Çeviri steamer
i. vapur; buharla yemek pişirmeye veya eşya yıkamaya mahsus kap; buğulaması yapılan tarak. steamer trunk den. ranza altına sığacak büyüklükte eşya sandığı.
 
Çeviri steamfitter
i. buhar borucusu.
 
Çeviri steamroller
i., f., s. yol işlerinde kullanılan silindir; ezici güç; zor kullanma; f. silindir ile düzletmek; basmak, ezmek; zorla elde etmek; s. ezici.
 
Çeviri steamship
i. vapur.
 
Çeviri steamy
s. buharlı; buhara benzer; şehvetli. steaminess i. buharlılık.
 
Çeviri stearic
s. stearik stearic acid stearik asit, içyağı asidi.
 
Çeviri stearine
i. kim. stearin .
 
Çeviri steatite
i. mad. sabuntaşı.
 
Çeviri stedfast
bak. steadfast.
 
Çeviri steed
i., edeb. at, küheylân.
 
Çeviri steel
i., f., s. çelik, pulat; çelikten yapılan alet, masat, çelik bileği; çakmak; çelik gibi güç; f. çelik kaplamak veya katmak, çelik gibi sertleştirmek; hissizleştirmek, katılaştırmak; s. çelikten yapılmış; çelik gibi; azimli; katı, duygusuz. steel blue çelik mavisi steel engraving çelik hakkaklığı; hakkedilmiş çelik levha ile basılan resim. steel wool bulaşık teli, çelik tel elyafı. cold steel, kılıç ve süngü gibi silahlar. worthy of one's steel kılıcına lâyık; işinin ehli; zahmetine değer.
 
Çeviri steelwork
i.çelik işi; çelik bina iskeleti; çoğ. çelik fabrikası.
 
Çeviri steely
s. çelikten yapılmış, içinde çelik bulunan; çelik gibi, sert. steeliness i. sertlik.
 
Çeviri steelyard
i. kantar, uzun kollu el kantarı.
 
Çeviri steenbok
i. Güney Afrika'ya özgü ufak ceylan.
 
Çeviri steep
s., i. dik, sarp; k.dili. fazla, aşırı, yüksek (fiyat); i. dik yokuş, uçurum. steeply z. dikine; hızla. steepness i. sarplık, diklik.
 
Çeviri steep
f., i. suya bastırmak, iyice ıslatmak, karmak; demlendirmek, demlemek; fig. doldurmak, içine işletmek; demlenmek; iyice ıslanmak; i. demlenme, demlendirme; iyice ıslatma veya ıslanma; içinde bir şey ıslatılan sıvı veya kap. He is steeped in Near East history Yakın Doğu tarihi konusunda çok bilgilidir .
 
Çeviri steeple
i. kilise kulesi, çan kulesi. steepled s. çan kuleli; çok kuleli..
 
Çeviri steeplechase
i. engelli yarış.
 
Çeviri steeplejack
i. kule veya yüksek baca tamircisi.
 
Çeviri steer
f. dümen kullanmak, seyretmek; idare etmek, yönetmek, sevk ve idare etmek; doğrultmak, yön vermek; den. dümen dinlemek; sevk ve idare olunmak. steer clear of sakınmak, uzak durmak, yanaşmamak. steering committae yönetim kurulu. steering gear dümen donanımı, dümen dili mekanizması .steering wheel direksiyon; dümen dolabı .
 
Çeviri steer
i. iğdiş edilmiş boğa; kasaplık öküz.
 
Çeviri steerage
i. güverte yolculan için kasara altı, en ucuz tarifeyle yolculuk edenlere mahsus salon ve kamaralar; dümen kullanma.
 
Çeviri steerageway
i., den. geminin dümen dinlemesi için gerekli asgari hız.
 
Çeviri steersman
i. serdümen, dümenci.
 
Çeviri steeve
f., i., den. cıvadrası belirli bir meyilde bulunmak; cıvadraya belirli bir meyil vermek; i. cıvadranın meyil açısı.
 
Çeviri steeve
i., f., den. ambarda yük yerleştirmeye mahsus dikme, vinç mataforası; f. dikme ile yük yerleştirmek.
 
Çeviri stegosaurus
i. Jura devrinde ABD'nin batısında yaşamış dikenli zırh olan dev kertenkele.
 
Çeviri stein
i. büyük bira barday.
 
Çeviri steinbok
bak. steenbok.
 
Çeviri stele
i., bot. bitki kök veya sapının iç tarafı, orta silindir, stel.
 
Çeviri stele
i. dikili taş, taş anıt.
 
Çeviri stellar
s. yıldızlara ait, yıldız gibi. stellar wind yıldızlardan çıkan yüklü zerrelerin cereyanı.
 
Çeviri stellate
s. yıldız şeklindeki, yıldız gibi.
 
Çeviri stelliferous
s. yıldızlarla dolu, yıldızlı.
 
Çeviri stelliform
s. yıldız şeklindeki, yıldızımsı.
 
Çeviri stellular
s. yıldızlarla donanmış; küçük yıldız gibi.
 
Çeviri stem
i., f. sap; ağaç gövdesi, gövde; sap gibi şey, kol; muz hevengi; kadeh ayağı; kol saati kurgusu, aks, direk; silsile; harfin yukarı uzantısı; dilb. gövde; müz. nota kuyruğu; f. saplarını koparmak; sap takmak; çıkmak, den. gelmek. stemwinder aksla kurulan saat.
 
Çeviri stem
i., f., den. geminin baş bodoslaması; pruva, baş; f., den. baş verip gitmek, göğüs verip ilerlemek; set çekmek, önlemek. from stem to stern baştan kıça; baştan aşağı.
 
Çeviri stem
f. durdurmak; tıb. akmasını önlemek.
 
Çeviri stench
i. kötü koku, leş kokusu.
 
Çeviri stencil
i., f. madeni levhadan kesilmiş resim veya marka kalıbı, delikli kalıp; böyle bir kalıpla basılan şekil veya marka; şablon; mumlu kâğıt, stensil; f. delikli kalıpla kopya etmek veya işaret etmek steno (önek). dar, ufak steno kıs. stenography.
 
Çeviri stending
s., i., z. ayakta duran; işlemez halde, muattal; devam eden, baki, daimi; sabit; i. durma, ayakta durma; duracak yer, durak; mevki, şöhret, itibar, derece, mertebe; devam, süreklilik, eskilik; z. ani bir duruşla. standing army daima silâh altında bulunan ordu. standing committee daimi encümen. standing jump durduğu yerden atlama. standing order daima geçerli olan sipariş. standing orders iç tüzük, dahili nizamname. standing rigging den. ana arma, geminin asıl ana halatları. standing room ayakta duracak yer, tiyatroda iskemleler dolduktan sonra kalan yer. standing water su birikintisi, akmayan su. standing wave sürekli dalga, birbirine ters iki dalganın meydana getirdiği sabit dalga .of high standing itibarı yüksek; yüksek seviyede. of long standing çoktan beri devam etmekte veya geçerli olan .of no standing itibarsız, önemsiz, ehemmiyetsiz.
 
Çeviri stenograph
i., f. stenografi; f. steno ile yazmak. stenograph'ic(al) s. stenografiye ait. stenographically z. steno.
 
Çeviri stenographer
i. stenograf, steno ile yazan kimse.
 
Çeviri stenography
i. stenografi.
 
Çeviri stenophyllous
s., bot. dar yapraklı.
 
Çeviri stenosis
i., tıb. vücutta herhangi bir kanalın daralması.
 
Çeviri stenotype
i. steno işareti; stenotip.
 
Çeviri stentor
i. gür sesli adam stentorian s. çok yüksek, gür.
 
Çeviri step
f. ayak basmak; adım atmak, yürümek, ağır adımlarla yürümek; suratle hareket etmek veya davranmak; bir adımda ulaşmak; den. oturtmak, dikmek (direk), yerine yerleştirmek veya oturtmak; adımlarla ölçmek, adımlamak; basamaklar halinde düzenlemek. step down inmek; elektrik gücünü azaltmak; istifa etmek. step in müdahale etmek, karışmak .step on üstüne basmak; bastırmak. Step on it k.dili. çabuk davran. step out dışarı çıkmak; k.dili. eğlenceye gitmek. step up çıkmak; elektrik gücünü artırmak; kuvvetlendirmek .
 
Çeviri step
i. adım; birkaç adımlık yer, kısa mesafe; basamak; eşik; kademe; hareket, teşebbüs; ilerleme, terakki; derece; yürüyüş tarzı, gidiş tarzı; ayak sesi; ayak izi; çoğ tedbirler; müz. portenin bir çizgisi veya aralığı; den. ıskaça. step by step adım adım, derece derece, tedricen .in step ayak uydurarak; uygun; aynı ayarda. out of step adımları birbirine uymayan; başkalarına ayak uyduramayan .take a step adım atmak, teşebbüs etmek. take steps tedbir almak. watch one's step dikkat etmek, ayağını denk almak.
 
Çeviri step
(önek). üvey.
 
Çeviri stepbrother
üvey erkek kardeş.
 
Çeviri stepchild
i. üvey çocuk.
 
Çeviri stepdaughter
i. üvey kız.
 
Çeviri stepdown
s., i. azaltan; i. azalma, düşme.
 
Çeviri stepfather
i. üvey baba.
 
Çeviri stepin
i. külot; topuklu süssüz ayakkabı.
 
Çeviri stepladder
i. seyyar merdiven.
 
Çeviri stepmother
i. üvey ana.
 
Çeviri steppe
i. istep, bozkır.
 
Çeviri steppingstone
i. atlangıç, atlama taşı; ilerleme vasıtası, basamak, ilk adım.
 
Çeviri stepsister
i. üvey kızkardeş.
 
Çeviri stepson
i. üvey oğul.
 
Çeviri stepup
s., i. artıran; i. artma, yükselme; makina süratini artırma cihazı.
 
Çeviri ster
(sonek) - ci, âdet veya meslek sahibi olan: songster, trickster; olan: youngster; ile ilgili: roadster.
 
Çeviri stercoraceous
s. dışkılı, pislikli, gübreli.
 
Çeviri stere
i. ster.
 
Çeviri stereo
s., i. stereo (teyp, pikap)
 
Çeviri stereo
(önek). katı, üç boyutlu .
 
Çeviri stereobate
i., mim. temel. stereobatic s. temele ait.
 
Çeviri stereochemistry
i. atom ve moleküllerin tertibini inceleyen kimya dalı.
 
Çeviri stereochromy
i. soda silikatlı boya vurma usulü.
 
Çeviri stereography
i. stereografi. stereographic(al) s. stereografik stereographically z. stereografik olarak.
 
Çeviri stereometer
i. oylum ölçme aleti. stereometry i. katı cisimlerin oylumunu ölçme usulü.
 
Çeviri stereophonic
s. iki ayrı sesli, stereofonik .
 
Çeviri stereoscope
i. stereoskop. stereoscopic s. stereoskopik.
 
Çeviri stereotype
i., f. sayfa halinde baskı klişesi, stereotip; stereotipi; basma kalıp söz; f. stereotip klişesi yapmak; saptamak, tespit etmek, sabit bir şekilde vermek. stereotypy i. stereotipi.
 
Çeviri sterile
s. kısır, ürün vermeyen, verimsiz, semeresiz; biyol. tohum veya meyva vermeyen; mikropları olmayan; neticesiz, faydasız. sterility i. kısırlık, ürün vermeyiş, verimsizlik.
 
Çeviri sterilize
( İng) -ise f. sterilize etmek, mikroplarını öldürmek; kısırlaştırmak, verimsiz hale getirmek. steriliza'tion i. kısırlaştırma, sterilizasyon sterilizer. i. sterilize eden kimse; sterilizator.
 
Çeviri sterlet
i. çıga (balık), zool. Acipen serruthenus.
 
Çeviri sterling
i., s. İngiliz parasının resmi ölçüsü; sterlin gümüşü; sterlin; s. sterlinle ödenebilen; sterlin gümüşü ile yapılmış; hakiki, değerli, kıymetli. sterling money İngiliz parası.. sterling silver çatal bıçak takımı yapımında kullanılan 0,925 gümüş alaşım; 0,925 ayar gümüş eşya .of sterling worth çok kıymetli pound sterling İngiliz lirası, sterlin.
 
Çeviri stern
s. sert, musamahasız, haşin, katı; şiddetli, kuvvetli. sternly z. sert bir şekilde. stern'ness i. sertlik.
 
Çeviri stern
i. gemi veya sandal kıçı; bir şeyin arka kısmı, kıç. stern chaser kıç topu. stern sheets filika veya kayığın kıçaltı. by the stern den. kıçı biraz fazla suya batmış, kıç tarafından. from stem to stern den. baştan kıça kadar. stern'most s. en gerideki. sternway i. geminin geri geri gitmesi.
 
Çeviri sternal
s. göğüs kemiğine ait.
 
Çeviri sterno
(önek) göğüs, sternum.
 
Çeviri sternpost
i. kıç bodoslaması.
 
Çeviri sternum
i. göğüs kemiği.
 
Çeviri sternutation
i. aksırma. sternutative, sternutatory s. aksırtıcı.
 
Çeviri sternwheeler
i. arkadan çarklı nehir gemisi.
 
Çeviri steroid
i., biyokim. steroit.
 
Çeviri stertorous
s. horultulu, hırıltılı. stertorously z. horultuyla, hırıltlyla.
 
Çeviri stet
matb. Kalsın.
 
Çeviri stethoscope
i., tıb. göğus dinleme cihazı, stetoskop. stethoscopicals. stetoskopla ilgili. stethoscopically z. stetoskopik olarak.
 
Çeviri stetson
i, tic. mark geniş kenarlı fötr şapka.
 
Çeviri stevedore
i., den. yükleme veya boşaltma işçisi, istifçi.
 
Çeviri stew
f., i. hafif ateşte kaynatmak; kaynamak; k.dili. endişe etmek; i. türlü, güveç; k.dili. kuruntu, endişe, merak. stew in one's own juice kendi başına açtığı derde yanmak . in a stew telâşla, heyecanla, acele ile.
 
Çeviri steward
i. vekilharç, kâhya; ambar memuru, idare memuru; erkek hostes, kamarot, gemi garsonu; işçi temsilcisi.
 
Çeviri stewardess
i. kadın kamarot, hostes.
 
Çeviri stewardship
i. vekilharçlık; idare, yönetim.
 
Çeviri stewed
s. pişirilmiş; (argo) sarhoş, küfelik.
 
Çeviri stewpan
i. türlü tenceresi, güveç.
 
Çeviri stg.
kıs. sterling.
 
Çeviri sthenia
i., tıb. olağanüstü canlılık ve faaliyet. sthenic s, tıb. olağanüstü derecede kuvvetli veya faal.
 
Çeviri stibium
i., kim. antimon.
 
Çeviri stich
i. mısra.
 
Çeviri stichomythy , stichomythia
i. Yunan tiyatro eserlerinde oyuncuların karşılıklı birer mısra söyledikleri diyalog. stichomythic s. böyle diyalog kabilinden.
 
Çeviri stick
i. tahta parçası, değnek, baston, çubuk sopa, ağaç, sırık, tahta; matb. tertip cetveli, kumpas; (argo) içeceğe katılan alkollü içki; k.dili. gemi direği; orkestra şefinin değneği; ask. zincirleme atılan bombalar; hav. manevra kolu, idare kolu. the sticks kereste elde edilen orman; k.dili. taşra get on the stick işe başlamak, işe koyulmak. hold a stick to karşılaştırmaya değmek. walking stick baston wrong end, short end veya dirty end of the stick işin kötü tarafı.
 
Çeviri stick
f. (stuck) saplamak; delmek; koymak; sokmak; çakmak; saplanıp kalmak, hareket edememek, kopmamak; yapıştırmak, yapışmak; bıçaklamak, hançerlemek; batmak (iğne, diken); k.dili. şaşırtmak; (argo) aldatmak;( argo) mesuliyet yüklemek; matb. harfleri dizmek; sadık kalmak. stick around civarında dolaşmak, peşinden ayrılmamak; oyalanmak. stick at sakınmak; itirazda bulunmak; çekinmek; direnmek. stick to yapışmak. stick by sadık kalmak; civarında kalmak. Sticken up ! Eller yukarı ! stick in one's craw hazmedilmesi zor olmak (söz veya durum). stick it out dayanmak, sonuna kadar kahrını çekmek. stick one's neck out tehlikeyi göze almak. stick out dışarı çıkarmak, dışarı çıkmak; aşikâr olmak. stick together birbirine yapışmak; dayanışmak, birbirine destek olmak. stick to one's fingers (para) deve yapmak. stick to one's guns direnmek. stick to one's knitting kendi işine bağlı kalmak. stick to one's ribs doyurmak. stick up (argo) yolunu kesmek, tabanca ile soymak. stick up for k.dili. tarafını tutmak. stick with it dayanmak, sonuna kadar sebat etmek. sticking plaster plaster .sticking point takıntılı yer.
 
Çeviri sticker
i. etiket; yapıştıran kimse; k.dili. şaşırtıcı şey; diken; yapışkan ot.
 
Çeviri stickinthemud
i., k.dili. mıymıntı kimse.
 
Çeviri stickle
f. püruz çıkarmak; ince eleyip sık dokumak, titizlenmek; tereddüt etmek, kararsız olmak. stickler i. bir konuda titizlenen kimse. a stickler for order düzen meraklısı.
 
Çeviri sticklebsck
i. dikenli balık, zool. Gasterostus.
 
Çeviri stickpin
i.,( A.B.D.) kravat iğnesi.
 
Çeviri sticktoitive
s., k.dili. sebatkâr, azimli.
 
Çeviri stickup
i., (argo) soygun.
 
Çeviri sticky
s. yapışkan; sıcak ve nemli; (İng), k.dili. zor, ıstırap veren. stickily z. yapışkan bir şekilde. stickiness i. yapışkanlık.
 
Çeviri stiff
s., i. katı, sert, pek; pekişmiş; eğrilmez, bükülmez; dik; koyu, özlü; sıkı; tutulmuş; gergin; zorlanmış; akıcı olmayan; resmi; inatçı; alkolü çok; sarp, çetin; den. rüzgâra dayanıklı, sağlam; zor, ağır; değişmeyen; (İskoç), (İng), leh. dinç, kuvvetli; yüksek, pahalı; i., (argo) ceset; (argo) baş belası; (argo) herif; (argo) suç ortağı; (argo) kurban; (argo) sahte kâğıt para. keep a stiff upper lip cesaretini kaybetmemek, soğukkanlılığını korumak. stiff'ly z. dimdik olarak. stiff'ness i. katılık, sertlik .
 
Çeviri stiffbacked
s. inatçı, direngen .
 
Çeviri stiffen
f. sertleştirmek, sertleşmek; pekiştirmek, pekişmek.
 
Çeviri stiffnecked
s. boynu tutulmuş; inatçı, dik başlı.
 
Çeviri stifle
f. boğmak; bastırmak, son dürmek; boğulmak, nefesi tıkanmak.
 
Çeviri stifle
i., stifle joint at veya köpeğin incik kemiği ile but kemiği arasındaki mafsal.
 
Çeviri stigma
i. (çoğ. -mata,-s) leke, ar; dağ, yanık izi; tıb. sinir gerginliğinden hasıl olan kırmızı leke; doğum lekesi; bot. stigma, tepecik; biyol. soluk deliği, solunum deliği; çoğ. İsa'nın çarmıha gerildigi zaman aldığı yaralar.
 
Çeviri stigmatic
s. lekeli, damga kabilinden; şekilleri berrak gösteren mercekle ilgili.
 
Çeviri stigmatism
i. lekelerden etkilenmiş olma; şekilleri berrak ve doğru gösteren merceklerin durumu.
 
Çeviri stigmatize
f. rezil etmek; leke sürmek, damgalamak, damga vurmak. stigmatization i. rezil etme; damgalanma; vücutta doğaüstü alametler belirmesi.
 
Çeviri stile
i. araziyi bölen setin iki tarafında bulunan basamak; turnike; mim. kapı veya pencere çerçevesinin iki yanındaki uzun kenar tahtalarından biri .
 
Çeviri stiletto
i., f. ufak hançer; biz; f. hançerlemek .
 
Çeviri still
s., i., z., f., (bağlaç) sessiz, sakin; hareketsiz, durgun; asude; köpürmez; ölü; i. şiir. sükut, sessizlik, sükun; fotoğraf; z. hala, daha, yine: bununla beraber, mamafih; daima; f. durdurmak, susturmak, teskin etmek, yatıştırmak; sükun bulmak, yatışmak; (bağlaç) mamafih, buna rağmen. still life güz.san. natürmort. still'ness i. sessizlik, sükunet.
 
Çeviri still
i., f. imbik; rakı fabrikası; f. imbikten çekmek, taktir etmek.
 
Çeviri stillborn
s. ölü doğmuş.
 
Çeviri stillhunt
i. sessizce ve gizlenerek avlama; k.dili. sessizce ve ihtiyatla bir şeyin peşinden gitme.
 
Çeviri stilly
s., z. sessiz, sakin; z. telaş etmeden, ses çıkarmadan.
 
Çeviri stilt
i., f. yere basmadan yürümek için kullanılan ortası basamaklı sırık, ayaklık; sütun; uzunbacak, kıyı koşan, zool. Himan topus; f. ayaklık üstünde yürümek.
 
Çeviri stilted
s. tantanalı, debdebeli; çok resmi (tavır); direkler üstüne bina edilmiş. stiltedly z. fazla resmiyetle. stiltedness i. fazla resmiyet .
 
Çeviri stiltoncheese
iyi cins İngiliz peyniri.
 
Çeviri stimulant
s.,i. uyarıcı, muharrik, canlandırıcı, tahrik ve teşvik edici, uyandırıcı; i.uyarıcı veya muharrik şey; k.ili. alkollu içki .
 
Çeviri stimulate
f. uyarmak, teşvik etmek, tahrik etmek, harekete geçirmek, kamçılamak; tembih etmek; elektrik kuvvetiyle veya alkollü içki ile harekete geçirmek.stimulation i. uyarım, teşvik, tahrik. stimulative s. uyandırıcı, canlandırıcı, muharrik.
 
Çeviri stimulus
i. (çoğ.-i) dürtü, uyarıcı şey, saik.stimulus and response uyarım ve tepke.
 
Çeviri stimy , stymie
i.,f. golfta bir topun diğer bir top ile çukur arasında bulunması; f. topu vurup diğer bir top ile çukur arasına getirmek; engellemek; şaşırtmak.
 
Çeviri sting
f. (stung) i. arı gibi sokmak; iğne gibi acıtmak, batmak; canını yakmak; tahrik etmek; acımak, acı vermek, sızlamak; (argo) kazıklamak; i. arı iğnesi, zehirli iğne; ısırgan tüyü; sokma: diken yarası; batma; dürtu, saik; iğneli söz; acı, elem, sızı. I got stung (argo) Kazıklandım stingingly z. ciğerine işleyerek. stingless s. dikensiz; iğnesiz; etkisiz.
 
Çeviri stingaree
i., sting ray dikenli uyuşturanbalığıgillerden herhangi bir balık.
 
Çeviri stinger
i. arı iğnesi; sokan hayvan veya bitki; kırıcı söz veya davranış; (A.B.D.) bir cins kokteyl.
 
Çeviri stingo
i., (İng), (argo) kuvvetli bira; zevk, canlılık.
 
Çeviri stingy
s. hasis, cimri, pinti, tamahkâr; kıt, pek az. stingily z. hasisçe, cimrice. stinginess i. hasislik, cimrilik.
 
Çeviri stingy
s., k.dili. sokabilen, sokan, batan.
 
Çeviri stink
f. (stank veya stunk; stunk) i. pis kokmak, kokuşmak, taaffun etmek; k.dili. kötü olmak, berbat olmak; i. pis koku. stink out kötü koku ile kaçırmak. stink up kokutmak, taaffün ettirmek. raise a stink k.dili. açıkça şikâyet etmek, itiraz etmek; hadise çıkarmak, kıyameti koparmak. stinkingly z. pis kokarak.
 
Çeviri stinkbug
i. dokununca çok kotü kokan kanatlı bir böcek.
 
Çeviri stinker
i. pis kokan şey veya kimse; yelkovankuşuna benzeyen ve leş yiyen bir deniz kuşu; (argo) sinir bozucu kimse veya şey.
 
Çeviri stinkpot
i. eskiden savaşlarda kullanılıp boğucu ve pis kokulu bir karışım yayan bir kap;( argo) pis herif, alçak kimse.
 
Çeviri stinkstone
i. kırılınca veya oğuşturulunca pis koku saçan bir çeşit taş.
 
Çeviri stinkweed
i. tatula gibi pis kokulu herhangi bir bitki.
 
Çeviri stint
f., i. kayıt koymak, bağlamak, şarta bağlamak; dar tutmak, masrafı kısmak; belirli bir iş yaptırmak; cimrilik etmek; i. had, sınır; iş, görev. stintedly z. sınırlı olarak, mahdut surette. stintingly z. sınırlayarak, tahdit ederek .
 
Çeviri stipe
i. bitkilerin ana sapı; böceklerde sapa benzer uzuv.
 
Çeviri stipend
i. burs; ücret, maaş.
 
Çeviri stipendiary
s., i. maaşlı, ücretli; i. burslu kimse; (İng.) maaşlı vaiz.
 
Çeviri stipes
i. (rjog stipites) zool. böceklerde sapa benzer uzuv.
 
Çeviri stipple
f. noktalarla hakketmek veya resmetmek.
 
Çeviri stipple , stippling
i. noktalarla hakketme veya resimlendirme usulü.
 
Çeviri stipulate
f. şart koşmak, maddeler halinde belirtmek, kayıt ve şarta bağlamak; söz vermek, garanti etmek, taahhüt etmek; anlaşmak. stipulation i. şart, madde; şart koyma, taahhüt.
 
Çeviri stipule
i. yaprak sapının dibinde çift olarak bulunan ufacık yaprak .
 
Çeviri stir
i., (argo) hapishane, (slang) kodes. stir crazy (argo) hapiste aklını oynatmış.
 
Çeviri stir
f. (-red,-ring) i. karıştırmak; harekete geçirmek; yerini değiştirmek; tahrik etmek; canlandırmak; harekete geçmek kımıldamak, kalkmak; canlanmak; i. karışıklık; gürültü, patırtı; hareket, telâş, kaynaşma, faaliyet. stir about dolaşmak. stir the fire ateşi karıştırmak. He is not stirring yet Daha kalkmadı. make a great stir aşırı heyecan uyandırmak.
 
Çeviri stirabout
i., (ing.) yulaf veya mısır lapası; kıpırdak kimse .
 
Çeviri stirps
i. (çoğ. stirpes) sülale, soy; huk. ilk ata. per stirpes mirasın eşit olarak gruptaki kimselere paylaştırılması.
 
Çeviri stirring
s. heyecanlandırıcı, harekete geçirici, canlandırıcı; kımıldayan. stirring times heyecanlı günler. stirringly z. heyecan uyandırarak.
 
Çeviri stirrup
i. üzengi; den. marsepet ayağı. stirrup bone anat. üzengikemiği. stirrup cup ata bindikten sonra içilen veda kadehi; veda içkisi. stirrup leather, stirrup strap üzengi kayışı.
 
Çeviri stitch
i., f. dikiş, iğnenin bir kere geçmesi; örgüde ilmik; dikiş çeşidi; k.dili. elbise, giyecek; k.dili. en küçük parça, zerre; sırt veya böğüre saplanan şiddetli ve ani sancı; f. dikmek, dikiş dikmek. stitch up dikerek birbirine iliştirmek. A stitch in time saves nine Tam vaktinde görülen bir iş insanı birçok zahmetten kurtarır. be in stitches k.dili. kahkahalar atmak. not a dry stitch on sırsıklam halde, çok ıslanmış. not a stitch on çırılçıplak .
 
Çeviri stithy
i. nalbanthane; örs.
 
Çeviri stiver
i. ufak bir Hollanda parası; önemsiz şey.
 
Çeviri stjohnsvvort
binbirdelik otu, sarı kantaron, bot. Hypericum colycinum .
 
Çeviri stoa
i., Yu., mim. sundurma, revak, saçak.
 
Çeviri stoat
i. kakım.
 
Çeviri stoccinette
i. jarse kumaş.
 
Çeviri stochastic
s. tahmini; hedefe ulaşmak için en uygun imkânları seçme işlemine ait.
 
Çeviri stock
i. stok, depo malları; mevcut mal; satılacak mal; bir çiftlikte bulunan hayvanlar; sermaye hisseleri, hisse senedi; ağaç gövdesi; ırk, silsile, soy, nesep, nesil; dil ailesi; menşe; asıl; çorba için hazırlanan et suyu; hammadde; tüfek veya tabanca kundağı; top arabasının ana dingili; sap, kabza, el; mak. yiv kesen aletin kolu; üzerine aşı yapılan dal; aşı budağının alındığı dal; iskambil oyunculara dağıtılmayan kâğıtlar; tiyatro trupu ve repertuvarı. stocks i, eski tomruk (ceza); gemi inşaat kızağı. stock boy satılacak malları dükkânda tanzim eden kimse. stock car yarış için gerekli değişiklikler yapılmış araba. stock company hisse senetleri çıkaran şirket; tiyatro trupu. stock dove yabani güvercin, zool. Columba oenas, stock exchange. borsa stock farm hayvan çiftliği. stock in trade dükkandaki mal, sermaye, kuvvetli taraf. stock market borsa; hisse senetleri fiyatlarının inip çıkması. stock taking malın mevcudunu sayma, mevcudu kontrol. in stock mevcut (mal). on the stocks (gemi) yapılmakta, inşa halinde. out of stock elde kalmamış, mevcudu tükenmiş. take stock malın mevcudunu saymak, önceden hesaplamak veya imtihan etmek .take stock in k.dili. ilgilenmek, alâkadar olmak; önem vermek; inanmak.
 
Çeviri stock
f. stok yapmak, mal yığmak; mal ile doldurmak; filiz sürmek.
 
Çeviri stock
s., z. alelade; beklenen; stok olarak elde tutulan; her vakit kullanılmaya hazır, elde bulundurulan; z. tamamen, kütük gibi (hareketsiz). stock answer daima hazır cevap.
 
Çeviri stock
i. şebboy, bot. Matthiola; kırmızı şebboy, bot. Matthiola incana.
 
Çeviri stockade
i., f., ask. şarampol, etrafı kazık veya sırıklarla çevrilmiş yer; f. şarampolla çevirmek veya muhafaza etmek.
 
Çeviri stockbreeder
i. büyükbaş yetiştiren çiftçi.
 
Çeviri stockbroker
i. borsa tellalı, mubayaacı.
 
Çeviri stockholder
i. hissedar.
 
Çeviri stocking
i. çorap. in stocking feet çorapla.
 
Çeviri stockjobber
i. borsa tellfili.
 
Çeviri stockpile
i., f. stok edilmiş mal; f. mal alıp stok etmek.
 
Çeviri stockroom
i. ambar, depo.
 
Çeviri stockstill
s. kımıltısız, tamamıyle hareketsiz.
 
Çeviri stocky
s. tıknaz, bodur. stockily z. tıknazca. stockiness i. tıknazlık, bodurluk.
 
Çeviri stockyard
i. satılacak veya kesilecek hayvanların geçici olarak muhafaza edildiği yer.
 
Çeviri stodge
f. oburcasına yedirmek.
 
Çeviri stodgy
s. ağır, sönük, cansız, adi; tok; fazla dolu; hazmı güç; kısa, bodur.
 
Çeviri stogy
i. kalın ve kaba kundura veya çizme; düşük kaliteli puro.
 
Çeviri stoic
i. kolay heyecana kapılmayan kimse, sevinç veya kederin kolaylıkla tesir edemediği kimse; b.h. stoacı, stoik stoicism i. sevinç veya kedere karşı kayıtsızlık; b.h. stoik felsefe, stoacılık.
 
Çeviri stoical
s. sevinç veya kedere karşı kayıtsız, metin, sabırlı; b.h. stoacılığa ait. stoically z. metanetle, heyecana kapılmadan.
 
Çeviri stoke
f. ateşi karıştırmak, ateşe kömür atmak. stoker i. ateşçi; ateşe kömür atan cihaz.
 
Çeviri stokehole
i. külhan ağzı.
 
Çeviri stol
kıs. short. take off and landing hav. kısa mesafede havalanabilen veya iniş yapabilen (uçak).
 
Çeviri stole
i. uzun cuppe; kil. piskoposların ipek atkısı; etol; şal.
 
Çeviri stole , stolen
bak. steal.
 
Çeviri stolid
s. duygusuz, vurdumduymaz; kolay heyecanlanmayan: hislerini belli etmeyen. stolidly z. vurdumduymazcasına, hislerini belli etmeden. stolidity, stolidness i. duygusuzluk, vurdumduymazlık, hislere hakimiyet.
 
Çeviri stolon
i., bot. çilek filizi gibi ucundan kırık ve tomurcuk veren filiz, stolon, kol; zool. bazı aşağı sınıf hayvanlarda filiz gibi uzuv. stolonif'erous s. çilek gibi filiz süren.
 
Çeviri stoma
i. (çoğ. -mata) biyol.., bot. gözenek, ağız stoma .
 
Çeviri stomach
i., f. mide, karın; iştah; istek; f. sindirmek, hazmetmek; tahammül etmek, katlanmak, dayanmak. stomach ache mide ağrısı. stomach pump mide yıkamaya mahsus tulumba. stomach tooth alt azıdişi. stomachful i. karın veya mide dolusu.
 
Çeviri stomacher
i. eskiden kadınların giydiği süslü göğüslük.
 
Çeviri stomachic
s., i. mideye ait; midevi, mideye yarayan; i. mideyi kuvvetlendirici ilâç.
 
Çeviri stomatic
s. ağza ait; bot. stomalı, ağızlı.
 
Çeviri stomatitis
i., tıb. ağız iltihabı. stomato (önek) ağız.
 
Çeviri stomatology
i., tıb. ağız ve ağız hastalıkları ilmi.
 
Çeviri stomatous
s., bot. stomalı, ağızlı.
 
Çeviri stomp
f. ağırlığını vererek basmak, bastırmak.
 
Çeviri stone
i., s. taş; taştan yapılmış şey; taşa benzer şey; tıb. mesane taşı; anat. haya, husye; meyva çekirdeği; matb. mürettip masası; (İng.) 14 librelik ağırlık ölçüsü; s. taştan yapılmış, kâgir. Stone Age taş devri. stone crusher taş kırma makinası; taş kıran işçi. stone fruit sert çekirdekli meyva. stone pine fıstık çamı, bot. Pinus pinea. stone pit, stone quarry taş ocağı. stone's throw bir taş atımı (mesafe). cast stones at taşlamak, tenkit etmek. cast the first stone kötülemekte önayak olmak. leave no stone unturned her çareye baş vurmak. philosopher's stone bak. philosopher rocking stone ufak bir taş üzerine yerleştirilmiş ve az bir kuvvetle sallanan iri taş. rolling stone bir dalda durmayan kimse, bir baltaya sap olmayan kimse.
 
Çeviri stone
f. taş atmak, taşa tutmak, taşlayarak öldürmek; meyvanın çekirdeğini çıkarmak; taş duvar örmek, taş döşemek; hadım etmek, enemek.
 
Çeviri stoneblind
s. tamamıyla kor.
 
Çeviri stoneboat
i. taş taşımakta kullanılan tahta kızak.
 
Çeviri stonebroke
s., k.dili. meteliksiz.
 
Çeviri stonechat
i. kuyrukkakan, zool. Saxicola.
 
Çeviri stonecrop
i. damkoruğu, kaya koruğu, bot. Sedum sempervivum.
 
Çeviri stonecutter
i. taşçı; taş yontma makinası.
 
Çeviri stoned
s.,(A.B.D.), (argo) sarhoş; uyuşturucu madde tesiri altında.
 
Çeviri stonedeaf
s. tamamen sağır.
 
Çeviri stonemason
i. taşçı, duvarcı.
 
Çeviri stonemint
i. geyikotu, taş nanesi, bot. Cunila origanoides.
 
Çeviri stonewall
f. krikette puan kazanmaktansa kaybetmemek için oynamak; Avustralya mecliste zorluk çıkararak muhalefet etmek.
 
Çeviri stoneware
i. sert bir çeşit çömlek.
 
Çeviri stonework
i. duvarcı işi; çoğ. taş kesilen ve yontulan yer.
 
Çeviri stony
s. taşlı, taşı çok, taştan ibaret; taş gibi; sert, eğilmez; taşlaştıran, taş haline getiren; (argo) parasız meteliksiz. stony hearted s. taş yürekli, zalim. stonily z. soğuk soğuk sertçe, stoniness i. taşlı gibi oluş, taştan yapılmış olma .
 
Çeviri stood
bak. stand .
 
Çeviri stooge
i., k.dili. yardakçı: komedi oyuncusuna seyircilerin arasında laf atıp espri yapmasını sağlayan ikinci plandaki oyuncu.
 
Çeviri stook
i., f. başak demetleri; büyük mısır demeti; f. demetleri kümelemek .
 
Çeviri stool
i., f. iskemle, tabure; ayak taburesi; oturak, lâzımlık; dışkı; çığırtkan kuş; bot. yeni filiz veren eski kök veya kütük; yeni filiz; f. yeni filiz vermek; çığırtkanlık yapmak; dışkı defetmek; (A.B.D.),(argo) gammazlamak, ihbar etmek. stool pigeon çığırtkan güvercin; (A.B.D.),(argo) gammaz kimse. fall between two stools iki işi birden yapmaya çalışırken hiç birini başaramamak.
 
Çeviri stoop
f., i. eğilmek; kamburunu çıkarmak; tenezzül etmek, alçalmak, kendini küçük düşürmek; üstüne atılmak; eğmek; i. eğilme; kambur duruş; tenezzül, alçalma; üstüne atılma (kuş).
 
Çeviri stoop
i., (A.B.D.) ufak veranda.
 
Çeviri stop
f. (-ped, -ping) durdurmak, alı koymak, engellemek; mola vermek; durmak; kalmak; stop etmek; fren yapmak; kesmek; tıkamak; kapamak; tıpalamak; yenmek; müz. çalgıda ses perdesini değiştirmek için tele veya deliğe basmak; noktalamak. stop a gap bir boşluğu doldurmak.. stop dead birdenbire durmak; birden durdurmak. stop down (mercek) perdesini küçültmek. stop off geçici olarak durmak, konaklamak, uğramak .stop order (tahvil) değeri ancak belli bir seviyeye. düştüğünde satma emri. stop over (A.B.D.), k.dili. yolculuk esnasında mola vermek. stop payment belirli bir çekin ödenmemesi için bankaya verilen talimat; çekin tediyesini durdurmak. stop press gazete basılırken son dakikada ilâve edilen parça. stop short birdenbire durmak. stop the mouth susturmak, sözü ağzına tıkamak. stop the show tiyatro dikkat çeken bir hareketle oyunu durdurmak stop up tıkamak.
 
Çeviri stop
i. durma: duruş; durak yeri; mâni, engel; müz. ses perdesini değiştirmek için çalgının tel veya deliğine basma; müz. jödorg; (İng) nokta, noktalama işareti. put a stop to durdurmak, kesmek, son vermek.
 
Çeviri stopcock
i. vana, zarp musluğu, valf.
 
Çeviri stope
i., f. maden tabakalarını birer birer çıkarmak için yapılan kazı; f. böyle kazı yapmak.
 
Çeviri stopgap
i. geçici tedbir veya vasıta.
 
Çeviri stoplight
i. trafik lambasının kırmızı ışığı; oto stop lambası.
 
Çeviri stoploss
s. fiyat düşüşu sonucu daha fazla kaybı önlemek amacıyle yapılan.
 
Çeviri stopmotion
photography (bir çiçeğin açılmasını bile gösterebilen) aralıklarla filme alma yöntemi.
 
Çeviri stopover
i. mola, konaklama.
 
Çeviri stoppage
i. tıkama; durdurma, kesme; maaşa haciz koyma; stopaj.
 
Çeviri stopper
i., f. tapa, tıkaç; durduran kimse veya şey; f. tapa ile tıkamak.
 
Çeviri stopple
i., f. tıkaç, tapa; f. tapa ile tıkamak .
 
Çeviri stoppress
s. baskı durduğu sırada gazeteye eklenen; zamana uygun.
 
Çeviri stopwatch
i. saniye ölçer saat, duraklı saat.
 
Çeviri storage
i. depoya koyma veya doldurma; depolama; ardiyede muhafaza etme; depo; ardiye ücreti; kompütörde bilgi saklama kısmı. storage battery akümülator.
 
Çeviri storax
i. buhur, günlük; günlük ağacı, bot. Styrax; ecza. aselbent.
 
Çeviri store
i., f., (A.B.D. mağaza, dükkân; biriktirilmiş şey, stok; hazne, ambar; çoğ. levazım, kumanya; bolluk; f. saklamak; biriktirmek; levazımını tedarik etmek .store away biriktirip saklamak. store up biriktirmek, yığınak; depo etmek, ambara koymak. store teeth argo eğreti dişler, takma dişler. A surprise is in store for you Sizi bir sürpriz bekliyor. in store elde, mevcut; ilerisi için saklanmış. set great store by çok kıymet vermek.
 
Çeviri storehouse
i. ambar, ardiye, depo, mahzen.
 
Çeviri storekeeper
i. dükkâncı, mağazacı; ambar memuru.
 
Çeviri storeroom
i. ambar; sandık odası.
 
Çeviri storey
(İng), bak. story.
 
Çeviri storied
s. hikâye edilmiş, tarihte mühim yeri olan, destan konusu olmuş; tarihi tablolarla süslenmiş.
 
Çeviri storied
(ing.) storeyed s. katlı.
 
Çeviri storiette
i. küçük hikâye
 
Çeviri stork
i. leylek, zool. Ciconia ciconia black stork kara leylek, zool. Ciconia nigra.
 
Çeviri storksbill
i. turnagagası, bot. Geranium robertianum .
 
Çeviri storm
i., f. fırtına, bora; şiddetli öfke veya heyecan; ask. müstahkem bir yere hücum; (alkış) tufan; f. fırtına patlamak, bora çıkmak; fırtınalı geçmek; hiddetten köpürmek; ask. müstahkem yere hücum etmek. storm and stress buhran devresi, bak. Sturm und Drang storm center meteor kasırga merkezi. storm cloud fırtına bulutu. storm door kış veya fırtınaya karşı yapılan ilâve dış kapı. storm flag meteor fırtına bayrağı. storm glass eski tip barometre. storm petrel bak. stormy petrel. storm sail fırtına yelkeni. storm signal fırtına alâmeti. storm window kış mevsiminde pencereye ilâve olunan dış kanat.
 
Çeviri stormbeaten
s. fırtınaya tutulmuş, fırtına yemiş.
 
Çeviri stormbound
s. fırtınadan gecikmiş; fırtınadan mahsur.
 
Çeviri stormproof
s. fırtınaya karşı dayanıklı.
 
Çeviri stormy
s. fırtınalı, bozuk. stormily z. fırtınalı bir şekilde; hiddetle. storminess i. fırtınalılık. stormy petrel fırtına martısı; yelkovankuşu, zool. Hydrobates pelagicus; dert getiren kimse; asi.
 
Çeviri story
i., f. hikaye, öykü; tarih; rivayet, anlatılan şey; makale; masal, efsane, destan; kısa roman; roman taslağı; k.dili. yalan, martaval; f. hikaye anlatmak: tarihi tablolarla süslemek. story hour masal saati. story writer romancı, hikâyeci.
 
Çeviri story , ing. storey
i. bina katı; bir katta bulunan odalar.
 
Çeviri storybook
i. hikâye kitabı.
 
Çeviri storyteller
i. hikaye anlatan kimse, masalcı; k.dili. yalancı kimse.
 
Çeviri stoup
i. maşrapa, tas; Katolik kiliselerinde kapıya yakın olan ve içinde su bulunan kurna.
 
Çeviri stout
s., i. kalın; kuvvetli, sağlam; iri, iman, enine boyuna; yiğit, cesur; i. iri yarı kimse; kuvvetli siyah bira, sert bira . stout'hearted s. cesur, yiğit, yürekli. stout'ly z. kuvvetle; cesaretle. stout'ness i. şişmanlık; cesaret, yüreklilik.
 
Çeviri stove
i. soba; fırın, ocak.
 
Çeviri stove
bak. stave. stovein s. zorla kırılıp delinmiş.
 
Çeviri stovepipe
i. soba borusu. stovepipe hat A.B.D., k.dili. silindir şapka.
 
Çeviri stow
f. istif etmek, üst üste yerleştirmek; saklamak; densarmak (yelkeni); (argo) durdurmak; dinmek. stow away saklamak; kaçak seyahat etmek için vapur veya uçak içinde saklanmak; ambara yerleştirmek.
 
Çeviri stowage
i. istif etme; istif yeri; istif harcı; istif olunan şey.
 
Çeviri stowaway
i. biletsiz kaçak gemi yolcusu.
 
Çeviri strabismus
i., tıb. şaşılık. strabismal, strabismic(al) s. şaşı.
 
Çeviri strabotomy
i., tıb. şaşılığı düzeltmek için yapılan ameliyat.
 
Çeviri straddle
f., i. bacaklarını açıp durmak veya yürümek apışıp durmak; bacaklarını ayırıp oturmak; k.dili. taraf tutmamak; apışarak bir şeyin üstünde durmak veya oturmak; iki tarafı birden idare etmek; ask. hedefin hem önüne hem arkasına vurmak; i. apışma; apışık vaziyette bacaklar arasındaki mesafe. straddle a guestion münakaşada iki tarafı birden tutmak.
 
Çeviri stradivarius
i. Stradivarius keman.
 
Çeviri strafe
f., i. uçaktan makinalı tüfekle ateş açmak; hücum etmek; bombardıman etmek; (argo) cezalandırmak; i. bombardıman.
 
Çeviri straggle
f. yoldan sapmak: sürü veya bölükten ayrılıp dağınık gitmek; dağınık olmak. straggler i. arkada kalan kimse. straggly s. dağınık.
 
Çeviri straight
s., i., z. doğru, müstakim, düz; namuslu, dürüst; k.dili. güvenilir, emin; düzenli, muntazam, tertipli; şaşmaz, fark gözetmez; halis, saf (içki); k.dili. sapık olmayan; müz. içten geldiği gibi söylenmiş, irticalen söylenmiş; i. doğru çizgi, düz hat; the ile koşuda son dönemeçle hedef arasındaki mesafe; pokerde beş kartlı bir seri; z. dosdoğru, sapmaksızın, yanılmadan; namuslu bir şekilde. straight and narrow doğru ve dürüst. straight from the shoulder hiç kaçınılmadan. straight man A.B.D., k.dili. sahnede komedyenle çalışan ciddi görünüşlü oyuncu. straight role fazla özelliği olmayan basit rol. straight ticket A.B.D. hep bir partinin adaylarına verilen oy. straight face anlamsız surat. go straight ıslah olmak. out of straight eğri. stand up straight dik durmak. straight'ly z. açıkça, dobra dobra. straight'ness i. doğruluk.
 
Çeviri straightaway
s., i., z. dosdoğru; i., dönemeçsiz koşu yolu; z. hemen, derhal.
 
Çeviri straightedge
i. cetvel tahtası, cetvel.
 
Çeviri straighten
f doğrultmak, düzeltmek, tesviye etmek; doğrulmak, düzelmek. straighten out düzeltmek, doğrusunu açıklamak veya öğrenmek. straighten up düzeltmek, toplamak; dik durmak; dürüst yola dönmek, ıslah olmak.
 
Çeviri straightforward
s. doğru sözlü, dobra dobra söyleyen, dürüst, açık sözlü. straightforwardly z. açıkça, dürüst bir şekilde, dobra dobra. straightforwardness i. dürüstlük; açıklık.
 
Çeviri straightout
s., k.dili. açık sözlü, çekinmesiz; gerçek, hakiki; sözünün eri.
 
Çeviri straightwav
z. derhal, hemen.
 
Çeviri strain
i. nesil, soy, silsile, aile; hayvanlarda soy; bahç. ıslah edilmiş bitki cinsi; ırk veya millet özelliği; eser, iz; cüzt şey; ifade, tarz, usul; mizaç; nağme, makam; şiir parçası, şarkı.
 
Çeviri strain
f., i. fazla gayret etmek; fazla germek, zorlamak, zorlayarak incitmek; burkmak, burkulmak; süzgeçten geçirmek, süzmek; zorlayarak eğmek veya şeklini bozmak; kendini zorlamak, çok uğraşmak; bağrına basmak; kucaklamak; i. germe, gerilme, zora gelme; aşırı zihni veya duygusal gerginlik; burkulup incinme; mak. şeklen bozulma. strain after an effect iyi tesir bırakmak için kendini lüzumundan fazla yormak. strain a point özel muamele yapmak. strain at çok uğraşmak; vicdanen çekinmek. strain the meaning kendi çıkarına göre yorumlamak.
 
Çeviri strainer
i süzgeç; geren kimse; gerici alet.
 
Çeviri strait
i., s. dar yer, geçit, boğaz; s., (eski) dar. straits i., (çoğ.) boğaz; zor durum. the Straits İstanbul ve Çanakkale Boğazları.
 
Çeviri straiten
f. daraltmak; sıkıntıya düşürmek. in straitened circumstances çok muhtaç vaziyette, büyük darlık içinde, fakir. strait jacket deli gömleği.
 
Çeviri straitlaced
s. ahlak ve davranış konusunda tutucu.
 
Çeviri strake
i., den. bir sıra borda kaplaması; tekerlek çemberi.
 
Çeviri stramineous
s. saman gibi, samana benzer, saman renkli.
 
Çeviri stramonium , stramony
i. tatula, bot. Datura stramonium; tatula. yapraklarından yapılan müsekkin ilaç.
 
Çeviri strand
i., f. kenar, kıyı, sahil, yalı, yalı boyu; f. karaya oturmak; karaya oturtmak; zor durumda kalmak. be stranded karaya oturtulmak; yolda kalmak, vasıtasız kalmak; parasız kalmak.
 
Çeviri strand
i. f. halatın bir kolu; iplik teli; f. halatın bir kolunu koparmak; telleri birleştirerek iplik yapmak.
 
Çeviri strange
s., z. görülmemiş, ilk defa görülen; başka yerden gelmiş; yeni, alışılmamış; tuhaf, garip, acayip; yabancı; utangaç, çekingen; acemi, alışık olmayan, tecrübesiz; z. acayip bir şekilde. strange look ing. tuhaf görünüşlü. strange'ly z. tuhaf tuhaf garip bir şekilde, şaşılacak derecede. strange'ness i. tuhaflık, acayiplik; yabancılık.
 
Çeviri stranger
i. yabancı; dışarıdan gelen kimse; tanınmamış kimse; bir işin yabancısı veya acemisi; huk. hakkı olmadan bir işe karışan kimse.
 
Çeviri strangle
f. boğmak, boğazlamak, boğazını sıkarak öldürmek; bastırmak; boğulmak. strangle hold güreşte boğma vaziyeti; boğucu hakimiyet.
 
Çeviri strangulate
f. boğmak; tıb. düğümlemek (bağırsak), sıkıştırmak (damar). strangulated hernia boğulmuş fıtık. strangula'tion i. boğma, boğulma; düğümlenme.
 
Çeviri strangury
i., tıb. idrar zorluğu; bot. fidanı çok sıkı bağlamaktan ileri gelen normal üstü şişkinlik veya hastalık.
 
Çeviri strap
i., f. (-ped, -ping) kayış; şerit, atkı, bant; dar ve uzun kumaş parçası; berber kayışı, ustura kayışı; (otobüs veya trende) tutunma kayışı; f. kayış veya çemberle tutturmak, çemberlemek; kayışla dövmek; sıkıntıya sokmak; kayışla bilemek. strap'hanger i. otobüste kayışa tutunup ayakta duran yolcu. strap iron çember demiri. strapped s. çemberli; meteliksiz. strapping i. kayışla dövme; çember.
 
Çeviri strappado
i., f. işkence olarak bileklerinden iple yukarıya çekip tekrar bırakıvererek düşürme cezası; f. bu şekilde cezalandırmak.
 
Çeviri strappinll
s., k.dili. uzun boylu, iriyarı.
 
Çeviri strata
bak. stratum.
 
Çeviri strategic
s. stratejik; harp bilgisine uygun; şartlara uygun, elverişli, ümit verici.
 
Çeviri strategical, strategetic
bak. strategic.
 
Çeviri strategically
z. stratejik olarak, strateji bakımından.
 
Çeviri strategics
i. strateji ilmi, harp ilmi.
 
Çeviri strategy
i. strateji harp idare bilgibi. strategist i. strateji uzmanı.
 
Çeviri strath
i., İskoç. geniş vadi, içinden nehir geçen vadi.
 
Çeviri strathspey
İskoç dansı.
 
Çeviri straticulate
s., (jeol.) ince tabakalardan meydana gelen.
 
Çeviri stratiform
s., jeol. tabaka şeklindeki.
 
Çeviri stratify
f., (jeol.) tabakalar halinde tertip etmek. stratifica'tion i. kat kat veya tabaka tabaka oluşum.
 
Çeviri stratigraphy
i. yerkabuğu katmanlarının düzeni; yerbilimin katmanları inceleyen kolu, stratigraf. stratigraphical s. stratigrafik.
 
Çeviri stratocracy
i. askeri hükümet.
 
Çeviri stratocumulus
i. (çoğ. -li) stratokumulus.
 
Çeviri stratopause
i. stratosfer ile mezosfer arasındaki geçiş bölgesi.
 
Çeviri stratosphere
i. stratosfer.
 
Çeviri stratsgem
i. harp hilesi; hile, tuzak, oyun, manevra.
 
Çeviri stratum
i. (çoğ. -s, -ta) kat, tabaka, katman; jeol. yeryüzü tabakası; biyol. doku tabakası; tabaka, sınıf.
 
Çeviri stratus
i. (çoğ., -ti) katmanbulut, stratus.
 
Çeviri straw
i. saman; tahılların kuru sapı; zerre, çok ufak şey. straw boss A.B.D., k.dili. işçi başı, kalfa. straw color saman rengi. straw hat hasır şapka. strawhat circuit sayfiyede yazlık tiyatro. straw man hasırdan adam; kukla; hayali düşman, kendi tarafını desteklemek için düşman olarak gösterilen kimse veya devlet; yalancı şahit. straw vote nabız yoklama oyu. clutch at a straw ümitsizlik isinde her çareye baş vurmak. drinking straw kamış. straw in the wind ilk belirti. the straw that broke the camel's back bardağı taşıran son damla. That,s the last straw! Yeter artık! straw'y s. saman gibi, samanlı.
 
Çeviri strawberry
i. çilek; çilek bitkisi, bot. Fragaria: çilek rengi. strawberry blond açık kızıl saçlı kimse. strawberry mark doğuştan vücutta bulunan kırmızı leke. strawberry tree kocayemiş, bot. Arbutus unedo. crushed strawberry bir çeşit donuk kızıl renk.
 
Çeviri strawboard
i. samandan karton.
 
Çeviri stray
f., i., s. sürüden ayrılıp yoldan çıkmak; doğru yoldan ayrılmak; yanlış yola sapmak, dalalete düşmek; i. sürüden ayrımış hayvan; başıboş ve aylak kimse; evden kaçmış çocuk; çoğ., (radyo) yıldırımdan meydana gelen parazitler; s. başıboş; doğru yoldan sapmış; tesadüfe bağlı. stray bullet serseri kurşun.
 
Çeviri streak
i., f. yol, çizgi; bir madeni ovalayarak elde edilen tozun rengi; damar, eser, nişan; süre, müddet; f. çizgileşmek, yol yol yapmak; hızla geçmek, hızla gitmek; çırıl çıplak soyunarak herkesin önünde hızla koşup kaybolmak. like a streak k.dili. çok çabuk, son süratle. lucky streak, streak of luck kısa süren şanslılık devresi. a streak of stubbornness damar. streak'y s. çubuklu, yollu, çizgili.
 
Çeviri stream
i., f. akarsu, dere, çay, ırmak; akıntı; akım, cereyan; gidiş; f. akmak, sel gibi akmak; akar gibi girmek veya geçmek; dalgalanmak (bayrak); uzanmak; akıtmak. stream of abuse küfür yağmuru. stream of cars araba seli. stream of consciousness bilinç akımı. stream tin akarsu kenarındaki toprakta bulunan kalay filizi. against the stream akıntıya karşı. down the stream akıntı yönünde. on stream tam üretimde (petrol rafinerisi). go with the stream, drift with the stream ayak uydurmak. stream'let i. derecik, küçük ırmak. stream'y s. akarsuları çok; dere gibi.
 
Çeviri streamer
i. ince uzun bayrak, flama; flandra; serpantin; göğe doğru yükselen ışık sütunu; gazete manşeti.
 
Çeviri streamline
f., i., s. akış çizgisi biçimi vermek; kolay ve elverişli duruma getirmek; i. muntazam akıntı; su veya hava direncini azaltmak için hızlı giden bir şeye verilen sekil; s., bak. streamlined.
 
Çeviri streamlined
s. akış çizgisi biçimli; modern; elverişli.
 
Çeviri street
i. sokak, cadde, yol; k.dili. mahalle halkı. street Arab serseri çocuk, kimsesiz sokak çocuğu. street directory şehir rehberi. street door sokak kapısı. street fight arbede. street people hippiler. street sprinkler arozöz, sulamaç. street sweeper sokakları süpüren kimse veya makina.
 
Çeviri streetcar
i. tramvay.
 
Çeviri streetwalker
i. fahişe, orospu, sokak kadını.
 
Çeviri strength
i. kuvvet, güç, takat; sertlik, keskinlik; mukavemet gücü, dayanıklılık; şiddet; tesir derecesi; askeri kuvvet; kuvvet kaynağı; metanet, manevi güç. on the strength of -e güvenerek.
 
Çeviri strengthen
f. takviye etmek, desteklemek; kuvvet vermek, kuvvetlendirmek; kuvvetini artırmak.
 
Çeviri strenuous
s. gayretli, faal, hararetli; gayret veya enerji isteyen, güç, ağır. strenuously z. çok emek sarf ederek yoğun faaliyetle. strenuousness i. yorucu faaliyet.
 
Çeviri strephosymbolia
i. ters görünme (aynada olduğu gibi).
 
Çeviri streptococcus
i. (çoğ. -coc, -ci) streptokok basili.
 
Çeviri streptomycin
i. streptomisin.
 
Çeviri stress
i., f. şiddet, zor; itina, ağırlık, önem, ehemmiyet; mak. iç mukavemet; basınç, tazyik; tahammül; gerginlik; dilb. vurgu, kuvvet; f. baskı yapmak, tazyik etmek; önem vermek, önemle üstünde durmak; vurgulamak. stress accent vurgulama.
 
Çeviri stretch
f., i., s. uzatmak; sermek, germek, yaymak; çekip uzatmak; abartmak mübalağa etmek, büyütmek; yere sermek; gerinmek; gerilmek, yayılmak serilmek; açılmak; uzamak; i. germe geriliş; gerginlik; geniş yer; sıra ile uzanan şey; uzam; aralıksız süre; dönemeçli koşu yolunun düz kısmı; (argo) hapis süresi; s. gerilebilen. stretch the truth gerçeği abartmak. a stretch of open country geniş düz arazi. by a stretch of imagination hayal kuvvetini kullanarak. home stretch koşu yolunun son düz kısmı. ten hours at a stretch on saat hiç durmadan. stretch'y s. gerilir, uzar, esnek elastiki.
 
Çeviri stretcher
i. geren şey veya kimse; duvar boyunca enine konulan taş veya tuğla; hatıl; iki çatı direğini bağlayan direk; hasta veya ölü taşımaya mahsus teskere, sedye. stretcherbearer i. sedye taşıyan hastabakıcı.
 
Çeviri stretchout
i. işçilerden aynı ücretle fazla iş talep etme; işçilerin maksatlı olarak işi yavaşlatmaları.
 
Çeviri stretchpants
i., A.B.D. vücudu saran elastiki kayak pantolonu.
 
Çeviri stretto
i., müz. hızı gitgide artan kısım.
 
Çeviri strew
f. (strewed: strewed veya strewn) saçmak, yaymak; yayarak kaplamak; dağıtmak, neşretmek; dağılmak, saçılmak.
 
Çeviri stria
i. (çoğ. striae) ince çizgi; ufak oyuk; paralel birkaç çizgiden her biri. striate(d) s. çizgili. stria'tion i. paralel küçük çizgilerin düzeni.
 
Çeviri stricken
bak. strike: s., A.B.D. hastalanmış; yaralı, yaralanmış; felâkete uğramış; içindekiler kabın ağız seviyesine indirilmiş.
 
Çeviri strickle
i. dolu zahire ölçüsünü düz silmeye mahsus tahta; orak bilemeye mahsus alet.
 
Çeviri strict
s. sıkı; dikkatli, çok titiz; harfi harfine tanımlanmış tam; şiddetli, sert; sofu, mutaassıp. strict'ly z. tam manasıyla. strict'ness i. sıkılık, sertlik, sıkı disiplin.
 
Çeviri stricture
i. kınama, takbih, zem, yerme, tenkit; sınırlama; tıb. kanal daralması.
 
Çeviri stride
f. (strode, stridden) i. uzun adımlarla yürümek, geniş adımlarla gezinmek; üzerine binmek; i. uzun adımlarla yürüme; uzun adım. hit one's stride normal seyrini veya hızını bulmak. make rapid strides hızla ilerlemek; büyük terakki göstermek. take in one's stride temposunu bozmadan bir engeli atlamak; umumi gidişini değiştirmeden hayatın güçlüklerini yenmek, telaşa kapılmadan işini yürütmek.
 
Çeviri strident
s. gıcırtılı, tiz, keskin sesli. stridently z. tiz bir sesle.
 
Çeviri stridor
i. gıcırtı; tıb. hırıltı.
 
Çeviri stridulate
f. cırlamak. stridula'tion i. tiz ses, cırıltı.
 
Çeviri stridulous
s. cırlak, cırtlak.
 
Çeviri strife
i. didişme, mücadele, çekişme, münazaa.
 
Çeviri strigil
i. eski Roma ve Yunan'da uzun saplı hamam kaşağısı; eski Roma binalarında süs için yapılan bir çeşit oyuk.
 
Çeviri strigose
s., bot. sert kıllı; zool. ince çizgili.
 
Çeviri strike
f. (struck; struck veya nad., A.B.D. stricken) vurmak, çarpmak, darbe indirmek; yumruk atmak; çakmak; çatmak; basmak, darbetmek; çalmak (saat); gelmek, bulmak, ulaşmak; dolu zahire ölçüsünü bir tahta parçasıyla silip düzeltmek; akdetmek, kararlaştırmak; zihninde yer etmek, etkilemek, dikkatini çekmek; den. indirmek, mayna etmek (bayrak), arya sancak etmek; poz almak; ilerlemek; birdenbire bulmak; grev yapmak; kök sürmek, tutmak (bitki). strike camp çadırı bozmak. strike down darbeyle yere yıkmak; aciz bırakmak. strike dumb şaşırtmak. strike hands pazarlık şartlarını kabul ederek el sıkışmak. strike home etkilemek, tesirli olmak. strike it rich k.dili. beklenmedik bir gelire erişmek. strike off veya from çıkarmak, ayırmak, kesmek. strike out karalayarak çıkarmak; işe koyulmak; beysbol üç kere topa vuramayınca oyun harici olmak. strike the set sahne donatımım boşaltmak. strike up çalmaya başlamak. strike up a friendship dostluk kurmak. It strikes me Bana öyle geliyor ki.
 
Çeviri strike
i. vurma, çarpma; grev; umulmadık bir yerde zengin maden filizi bulma; dolu kilenin üstünü silip düzeltecek alet; üstünlük, mükemmellik; doluluk; jeol. bir tabakanın yatay yönü; bir defada darbedilen sikke miktarı; k.dili. anı başarı, büyük vurgun; bowling oyununda ilk vuruşta bütün kukaları devirme; (beysbol) topa vuramayış; çarpma (balık). strike'breaker i. grev bozguncusu. strike three (beysbol) üçüncü vuramayış; başarısızlık .general strike genel grev on strike grev halinde. sympathy strike sempati grevi.
 
Çeviri striker
i. vurucu, vuran kimse; grevci; A.B.D. donanmasında çırak.
 
Çeviri striking
s. dikkati çeken, göze çarpan. strikingly z. dikkat çekecek surette.
 
Çeviri strine
i., (argo) Avustralya İngilizcesi.
 
Çeviri string
i. ip sicim, kaytan, kordon, şerit; şart; tahdit; boncuk dizisi; dizi, seri; A.B.D., k.dili. yarış atı grubu; kiriş tel, saz teli; lif; çoğ. yaylı sazlar. string bag file string band yaylı sazlar orkestrası. string bean çalı fasulyesi; k.dili. uzun ve sıska kimse, sırık gibi kimse. string quartet yaylı sazlar kuarteti. string tie dar kravat. have two strings to one's bow yedek plan bulundurmak. on a string sermayesiz olarak; baskı veya kontrol altında. on the string peşinde. pull strings başkalarının faaliyetini gizlice idare etmek; başkalarına gizlice tesir etmek; piston kullanmak.
 
Çeviri string
f., (strung) tel takmak; akort etmek; germek; ipliğe dizmek, ipe geçirmek; kılçıklarını çıkarmak (taze fasulye); iple bağlamak veya asmak; tel tel olmak; sıra veya dizi halinde gitmek. string along aldatmak; ayak uydurmak. string along with k.dili. beraberinde gitmek, peşine takılmak. string up A.B.D., k.dili. ipe çekmek, asmak. stringed s. iplikli, telli. stringed instruments yaylı sazlar.
 
Çeviri stringent
s. zorlu, yeğin; zor şartlarda engellenmiş; sıkı, dar; paraselik çeken; ikna edici kandırıcı. stringency i. sıkılık; para darlığı. stringently z. para darlığıyla; sıkıca.
 
Çeviri stringer
i. kirişçi; yatay kiriş; kadir belirli bir takımdan olan kimse.
 
Çeviri stringy
s. tel gibi; tel tel olan; lifli, iplik iplik; kılçıklı.
 
Çeviri strip
f. (-ped, -ping) i. soymak, elbisesini çıkarmak; derisini veya kabuğunu soymak; vidanın dişlerini çıkarmak; ineğin sütünü son damlasına kadar sağmak; tütün yaprağının orta damarını çıkarmak; soyunmak; soyulmak. strip mining madenin üstünü kazarak kömür çıkarma metodu. strip off elinden almak; mahrum etmek; soymak.
 
Çeviri strip
i., f. uzun ve dar parça; sınır; şerit; dar arazi; resimli hikaye serisi; f. şeritler halinde kesmek.
 
Çeviri stripe
i., f. çubuk, yol, çizgi; çizgili kumaş; çoğ. tutuklu kıyafeti; başka renkten tahları ensiz ve uzun parça; biçim, tip; cins, renk; f. yol yol etmek, çizgilerle süslemek. striped s. çizgili, yollu. of the same stripe aynı cinsten.
 
Çeviri stripe
i. kamçının darbe yeri, bere; kamçı vuruşu.
 
Çeviri stripling
i. delikanlı, genç adam, çocuk.
 
Çeviri stripper
i. soyma makinası; soyan kimse; A.B.D., (argo) striptiz artisti.
 
Çeviri striptease
i. striptiz.
 
Çeviri strive
f. (strove, striven) çalışmak, çabalamak, gayret etmek; çekişmek; uğraşmak.
 
Çeviri strobe
bak. stroboscope. strobe light foto, k.dili. elektronik flaş; hızla tekrarlanan elektronik flaş.
 
Çeviri strobila
i. (çoğ. -lae) zool. bazı denizanalarının bölünerek ürediği safha.
 
Çeviri strobile
i. çam kozalağı. strobiliform s. kozalak şeklindeki.
 
Çeviri stroboscope
i. bir kimsenin veya bir şeyin hareketlerini incelemek için kullanılan aralıklı ışık veren alet.
 
Çeviri strode
bak. stride.
 
Çeviri stroke
i., f. vuruş, darbe; vuruş tesiri; darbe tesiri yapan şey; inme; ani bir gayretle yapılan şey; vuruş sesi; çarpma; kürek çekme tarzı; hamlacı; bölme işareti; kalem vuruşu; okşama; psik. manevi okşama; yüzme çeşidi; f. okşamak; kürekçilere hareket işareti vermek; vurmak. strokesman i., stroke oar hamlacı. stokingly z. okşayarak.
 
Çeviri stroll
f., i. gezinmek, ağır ağır dolaşmak; i. gezme, dolaşma. stroll'er i. gezinen kimse; gezici aktör; portatif bebek arabası.
 
Çeviri stroma
i. (çoğ., -mata) anat. stroma, temel doku.
 
Çeviri stromboli
i. Stromboli.
 
Çeviri strong
s. kuvvetli, zorlu, güçlü; metin, sağlam, berk, dayanıklı; sert, keskin; ağır; şiddetli; gayretli; temeli sağlam, esaslı; gram. mastarın sesli harfinin değişmesi ile geçmiş zamanlarım teşkil eden (fiil) (break, broke, broken gibi). strong cheese ağır kokulu peynir. strong constitution sağlam bünye. strong drink sert içki. strong language sert ve ağır sözler; küfür. strong market müsait piyasa. strong meat kabul edilmesi zor olan mesele. an army tenthousand strong on bin kişilik bir ordu. strongly z. kuvvetle, kuvvetli bir şekilde.
 
Çeviri strongarm
f., s., k.dili. zor kullanmak; s. zor kullanan.
 
Çeviri strongbox
i. kasa.
 
Çeviri stronghold
i. müstahkem yer, kale; iyi muhafaza edilmiş mevki.
 
Çeviri strongman
i. diktatör; diktatör gibi adam; adaleli adam.
 
Çeviri strongminded
s. bildiğinden şaşmaz düşüncesinde kararlı, iradesi kuvvetli.
 
Çeviri strongroom
i. hazine odası.
 
Çeviri strongwilled
s. kuvvetli iradeli; inatçı.
 
Çeviri strontium
i., kim. stronsiyum. strontium 90 atom bombalarının saçtığı uzun tesirli ve zehirli bir radyoaktif madde.
 
Çeviri strop
i., f. (-ped, -ping) ustura kayışı, berber kayışı; f. usturayı kayışa sürterek bilemek, kılağılamak.
 
Çeviri strophe
i. eski Yunan'da koro üyelerinin sağdan sola doğru hareket ederken okudukları şiir parçası; şiir kıtası, bent; beyit.
 
Çeviri strove
bak. strive.
 
Çeviri struck
bak. strike; s. grevde. struck measure silme ölçü.
 
Çeviri structural
s. bina veya yapıya ait; yapısal; inşaata ait; jeol. yapısal. structural botany yapısal bitkibilimi. structural linguistics yapısal dilbilim. structural steel yapı demiri, inşaat çeliği. structurally z. yapı bakımından.
 
Çeviri structure
i., f. yapı, bina; inşaat, yapılış; bünye; f. bütünüyle planlamak; bir bütün olarak düşünmek. structured s., plânlanmış, idare altındaki.
 
Çeviri strudel
i. meyvalı turta.
 
Çeviri struggle
f., i. çabalamak, uğraşmak, mücadele etmek; canını dişine takarak çatışmak, can havliyle çabalamak; i. çabalama, uğraşma; mücadele, çaba, uğraş.
 
Çeviri strum
f. (-med, -ming) i. yaylı sazı tıngırdatmak; i. yaylı sazı tıngırdatma; tellere vurarak çalma.
 
Çeviri struma
i. (çoğ. mae) tıb. sıraca illeti; tıb. guatr, guşa; bot. yastık biçimindeki şişkinlik. strumous s., tıb. sıraca veya guatr nevinden.
 
Çeviri strumpet
i. fahişe, orospu.
 
Çeviri struna
f., bak. string.
 
Çeviri strut
f. (-ted, -ting) i. caka satarak yürümek, çalım yaparak gezinmek; desteklemek; i. azametli yürüyüş, çalım, fiyaka kasılma; mim. göğüsleme; payanda.
 
Çeviri struthious
s. devekuşuna benzer, devekuşuna ait, devekuşu familyasından.
 
Çeviri strychnine
i., kim. striknin, kargabüken özü.
 
Çeviri stub
i., f. (-bed, -bing) kesilmiş ağaç gövdesi, kütük; mum dibi; sigara izmariti; kurşun kalemin kullanıldıktan sonra kalan parçası; A.B.D. dip koçanı; küt uçlu şey; f. kökünden sökmek; kökünü çıkarmak; (ayağı) taşa çarpmak. stubby s. güdük; küt; kısa ve sert kıllı; kısa ve kalın; tıknaz, bodur; ağaç kütükleri çok.
 
Çeviri stubbed
s. dip parçası olarak kalmış; köke benzer; kütükleri çok; kısa ve küt.
 
Çeviri stubble
i. ekin dibi, anız; anızlık; uzamış tıraş. stubbly s. tıraşsız sakal gibi.
 
Çeviri stubborn
s. inatçı, direngen, serkeş, dik başlı; sebatkâr, azimli; sert, çetin, müşkül. stubbornly z. inatla, ayak direyerek. stubbornness i. inatçılık.
 
Çeviri stucco
i. (çoğ. -coes, -s) f. kum ve kireç ile çimento karışımı dış duvar sıvası; f. bu karışımla sıvamak.
 
Çeviri stuck
bak. stick; s. saplanmış; sıkışmış; takılmış; yapışmış. stuck on k.dili. âşık, tutkun, vurgun. get stuck saplanmak; yolda kalmak; batmak.
 
Çeviri stuckup
s. k.dili. burnu havada olan, kendini beğenmiş.
 
Çeviri stud
i., f. (-ded, -ding) iri başlı çivi; zincir baklasının lokması; gömleğin eğreti düğmesi; bağdadî duvarı tutan direk; f. iri başlı çiviler çakmak; düğme ile süslemek. stud bolt saplama cıvata, çekme cıvatası. stud'work i. iri başlı çivilerle süslü iş. studding i. duvar direkleri; odanın yüksekliği.
 
Çeviri stud
i., s. at ahırı, tavla; damızlık atların beslendiği yer; aygır; damızlık erkek hayvan; s. damızlık.
 
Çeviri studbook
i. safkan atların şecere defteri.
 
Çeviri studdingsail
i., den. cunda yelkeni.
 
Çeviri student
i. öğrenci, talebe; uzman. student body bir okul veya üniversite öğrencilerinin tümü. student lamp değişik yönlere çevrilebilen masa lambası. student nurse hemşirelik öğrencisi. student teacher stajiyer öğretmen. studentship öğrencilik; ing. burs.
 
Çeviri studfarm
i. hara.
 
Çeviri studhorse
i. aygır.
 
Çeviri studied
s. iyi mütalâa olunmuş, düşünerek yapılmış, mahsus yapılmış; maksatlı. studiedly z. maksatla, mahsus.
 
Çeviri studio
i. stüdyo. studio couch yatak olabilen sedir, açılır kapanır kanepe.
 
Çeviri studious
s. çalışkan, ödevcil, gayretli, okumayı sever; dikkatli, hevesli. studiously z. çalışarak, gayretle, dikkatle. studiousness i. çalışkanlık, gayret, dikkat.
 
Çeviri study
i. çalışma, okuma, irdeleme, mütalaa; inceleme, araştırma, tetkik; gayret, çalışkanlık; düşünme, tefekkür; dalgınlık; araştırma konusu veya sahası; kalem tecrübesi, alıştırma taslak; müz., etüt; yazıhane; çalışma odası; k.dili. rol ezberleyen kimse. study group araştırma grubu. study hall mütalaa salonu; çalışma saati. His face was a study yüzü görülecek bir haldeydi. in a brown study başka şeylere dikkat etmeyecek derecede düşünceye dalmış. make a study of öğrenmeye veya anlamaya çalışmak.
 
Çeviri study
f. okumak, irdelemek, çalışmak, mütalaa etmek; düşünmek; incelemek, araştırmak, tetkik etmek; gayret etmek; tahsil etmek. study up on için ders çalışmak.
 
Çeviri stuff
i., f. madde; asıl, esas; k.dili. eşya, ev eşyası; boş laf, saçma; kumaş; ilâç; k.dili. şey, zımbırtı, zırıltı; (argo) hüner; (argo) görev; (argo) para; f. tıka basa doldurmak; doldurmak; dolma yapmak; tıkamak; tıkıştırmak; çok laf ile kafa şişirmek; (seçim sandığını) sahte oylarla doldurmak; dolgunluk vermek; çok yedirmek; tıka basa yemek, tıkınmak. stuff and nonsense baştan aşağı saçma; incir çekirdeğini doldurmayacak şey. Stuff it! (argo) Kes be!. stuffed shirt k.dili. resmiyete önem veren kibirli kimse. house hold stuff ev eşyası. That's the stuffl Bravol Aferin!. stuff'ing i. doldurma, dolgu; vatka; fodra; dolmalık iç, dolma içi.
 
Çeviri stuffy
s. havasız, havası bozuk, kapalı; tıkalı (burun); k.dili. kibirli; soğuk, ağır.
 
Çeviri stultify
f. aptallaştırmak, aptal gibi göstermek; ket vurmak. stultifica'tion i. aptallaştırma; ket vurma.
 
Çeviri stum
i., f. (-med, -ming) üzüm suyu, şıra; f. içine şıra katarak şarabı tazelemek.
 
Çeviri stumble
f., i. düşecek gibi olmak, sürçmek, tökezlemek, kösteklenmek, sendelemek; sendeleyerek yürümek; dili sürçmek; günaha girmek; hataya düşmek; i. sürçme, tökezleme, kösteklenme; yanlışlık, hata, yanılgı. stumble across, stumble on, stumble upon rast gelmek, rastlamak, tesadüf etmek. stumble along sendeleyerek yürümek. stumbling block engel, mâni, ket, aksa, çaparız. stumblingly z. sendeleyerek, düşe kalka.
 
Çeviri stumblebum
i., A.B.D., (argo) şakın budala, şaşkaloz kimse.
 
Çeviri stump
i., f. çotuk, kütük; kesilen uzvun geri kalan parçası, kök; çoğ., k.dili. bacaklar; (kriket) üç hedef sopasından her biri; karakalem resimde kullanılan meşin kalem; siyasi hatiplere mahsus platform; k.dili. meydan okuma; f. kesip kökünü bırakmak; bir şeye çarpmak; k.dili. meydan okumak; k.dili. şaşırtmak; bir yerden bir yere dolaşarak siyasi nutuklar vermek; (kriket) hedefi vurarak birini oyun dışı etmek; topallayarak yürümek. be up a stump âciz olmak; şaşkın bir halde olmak; şaşırıp kalmak. fig apışıp kalmak. take the stump başkası hesabına nutuklar söylemek. stir one's stumps (şaka) yürümek, kımıldanmak.
 
Çeviri stumpage
i. kerestelik ağaçlar; ağaçları kesme hakkı.
 
Çeviri stumpy
s. kütüklerle dolu; kısa, bodur, tıknaz. stumpiness i. bodurluk .
 
Çeviri stun
f. (-ned, -ning) i. sersemletmek; şaşırtmak, afallatmak; şaşkına çevirmek; i. sersemletici darbe; şok; sersemleme, afallama. stun'ner i. sersemletici şey veya kimse; k.dili. akıllara durgunluk veren kimse veya sey, fevkalade kimse.
 
Çeviri stung
bak. sting.
 
Çeviri stunk
bak. stink.
 
Çeviri stunning
s. hayret verici, çok güzel, fevkalade, müstesna; sersemletici. stunningly z. insanın aklını başımdan alacak surette.
 
Çeviri stunsail
i., den. cunda yelkeni.
 
Çeviri stunt
f., i. büyümesini önlemek, bodur bırakmak; i. büyümede duraklama; bodur hayvan veya bitki.
 
Çeviri stunt
i., f., A.B.D., k.dili. hüner gösterisi; maharetli iş; f. hüner gösterisi yapmak. stunt flier hüner gösterisi yapan pilot. stunt man tehlikeli sahnelerde oynayan dublör.
 
Çeviri stupe
i., (argo) budala kimse.
 
Çeviri stupe
i., tıb. yaraya konulan ilâçlı sıcak bez.
 
Çeviri stupefacient ,stupefactive
s., i. sersemletici, uyuşturucu; i. uyuşturucu ilâç.
 
Çeviri stupefaction
i. sersemlik; hayret, şaşkınlık; duyumsuzluk.
 
Çeviri stupefy
f. hissizleştirmek, uyuşturmak; sersemletmek, şaşırtmak.
 
Çeviri stupendous
s. etkileyici, tesirli, harikulade; heybetli, cüsseli, iri yapılı. stupendously z. harikulade bir şekilde.
 
Çeviri stupid
s. akılsız ahmak, budala, anlayışsız; saçma, değersiz. stupidly z. budalaca, ahmakça. stupid'ity, budalalık, ahmaklık.
 
Çeviri stupor
i. uyuşukluk, baygınlık.
 
Çeviri sturdy
s. kuvvetli, dayanıklı, metanetli, sağlam bünyeli; sebatlı azimli. sturdily z. kuvvetle, dayanacak şekilde. sturdiness kuvvetlilik; sebat; gürbüzlük.
 
Çeviri sturdy
i. koyunlara mahsus sersemlik illeti.
 
Çeviri sturgeon
i. mersin balığı, zool. Acipenser sturio. rock sturgeon kara mersin, zool. Acipenser fulvescens. white sturgeon mersin morinası, zool. Acipenser transmontanus.
 
Çeviri sturm und drang
Al. buhran devresi (on sekizinci yüzyılın ikinci yarısında Alman edebiyatında romantizm).
 
Çeviri stutter
f., i. pepelemek, kekelemek; i. kekemelik, kekeleme.
 
Çeviri stvitussdance
tıb. kore hastalığı.
 
Çeviri sty
i., f. domuz ahırı, domuz ağılı; çok pis oda veya ev; f. domuz ahırına kapamak.
 
Çeviri sty , stye
i., tıb. arpacık, itdirseği.
 
Çeviri stygian
s. cehennemdeki Styx Irmayna ait; cehennemi; ölüm gibi; kasvetli, karanlık.
 
Çeviri style
i., f. tarz, üslup, usul; tip, stil; moda; tavır; mil, kalem, güneş saatinin mili; matb. tertip usulü; unvan; takvim usulü; bot. çiçeğin dişilik uzvunun sapı, boyuncuk, stil; f. demek, isimlendirmek, lakap takmak; matb. tutarlı kılmak; model çizmek, yaratmak. style book imlâ ve tertip usullerini gösteren kitap. in style moda olan, modaya uygun. old style (Julian calendar), new style (Gregorian calendar) bak. calendar out of style modası geçmiş, demode olmuş.
 
Çeviri stylet
i. küçük hançer; cerrah mili; zool. kıla benzer ince uzuv.
 
Çeviri styliform
s. mil şeklindeki.
 
Çeviri stylish
s. modaya uygun, şık. stylishly z. modaya uygun olarak. stylishness i. modaya uygunluk.
 
Çeviri stylist
i. üslupçu; kitabın üslup ve tertibiyle meşgul kimse; modacı, desinator. stylis'tic s. üsluba ait, üslupla ilgili.
 
Çeviri stylite
i. ortaçağda sütun tepesinde yaşayan münzevi kimse.
 
Çeviri stylize , ing. -ise
f. üslup kazandırmak, bir üslûba uydurmak; stilize etmek; gelenek haline getirmek. stylized s. geleneğe uygun; suni, tabiata uymayan, stilize.
 
Çeviri stylobate
i., mim. sıra halindeki sütunların ortak tabanı, ortak sütun oturmalığı, ortak seki.
 
Çeviri stylograph
i. dolmakalem, stilo. stylograph'ic s. sivri uçlu aletle yazılmış. stylog'raphy i. sivri uçlu aletle yazı yazma usulü.
 
Çeviri styloid
s. mil şeklindeki, milsi, stiloid. styloid process milsi çıkıntı, stiloid çıkıntı.
 
Çeviri stylus
i. (çoğ. -luses, -li) sivri uçlu yazma veya işaretleme aleti; pikap iğnesi; plak yapımında sesi kaydeden iğne.
 
Çeviri styptic
s., i. damarları büzücü (ilaç); kan durdurucu (ilâç). styptic pencil şap.
 
Çeviri styrax
i. aselbent bot. Styrax.
 
Çeviri styrnie
bak. stimy.
 
Çeviri styrofoam
i., tic. mark. plastik mantar, suni köpük.
 
Çeviri styx
i., Yu., mit. ölüler diyarını kuşatan nehir. cross the Styx ölmek.
 
Toplam 674 sonuç listeleniyor
Copyright © Dogrusozluk.comSponsor: ip adresim nedir cevaplar için doğru adres ipsorgu.com