sakıs. South Africa.
3D Oyunlar
Türkiye'nin en güzel ve ilk 3d oyun sitesi - 3doyunlar.net
sabbatariani. cumartesi veya pazar gününü kutsal kabul eden kimse.
sabbathi. sebt günü; Musevilerce cumartesileri, Hıristiyanlarca pazarları uygulanan kutsal dinlenme günü; dinlenmegünü veya zamanı. Sabbathday's journey on beş dakikalık yol; kısa yolculuk.
sabbaticals. sebt gününe ait; tatile ait sabbatical i., sabbatical year üniversite öğretim üyelerinin çoğunlukla yedi senede bir yaptıkları ücretli izin yılı.
sabeans., i., tar. Seba ülkesi ile ilgili; i. Seba ülkesinden olan kimse; Seba dili.
saber , ing. sabrei. süvari kılıcı. saber rattling savaş tehditi. sabertoothed tiger bugün yalnız fosil halinde bulunan ve uzun azı dişleri olan kaplan.
sablei., s. samur, zool. Martes zibellina; samur kürkü veya derisi; samur rengi; siyah renk, matem rengi; çoğ., (siir) matem elbiseleri; s. siyah.
saboti., Fr. tahta pabuç.
sabotagei., f., Fr. sabotaj, baltalama; f. sabotaj yapmak.
saccharimeteri. bir karışım içindeki şeker oranını ölçmeye mahsus alet.
saccharines. tatlı; fazla şekerli; şeker niteliğinde; içinde şeker bulunan.
sacerdotals. papaza veya papazlığa ait. sacerdotalism i. papazlık sistemi; bu sistem taraftarlığı.
sachemi. bazı Amerika kızılderili kabilelerinde reis; parti şefi.
sackf., i. yağmalamak, informal soyup soğana çevirmek; i. yağma.
sacki. Güney Avrupa'ya mahsus beyaz şarap.
sacki., f. torba, çuval; bir çuval dolusu; bedene tam oturmayan kadın veya çocuk ceketi; (argo) işten atılma, kovulma; f. çuvala koymak; (argo) kovmak, defetmek, işten atmak. be left holding the sack k.dili kötü sonuçla başbaşa bırakılmak, belâya çatmak. get the saek (argo) işten kovulmak give the sack (argo) işten atmak, informal pabucunu eline vermek. hit the sack, sack out A.B.D., (argo) yatmak. sackful i. bir çuval dolusu.
sackbuti. (eski) bir çeşit sürgülü trombon.
sackclothi. çuval bezi, çul. in sackcloth and ashes çula sarılmış ve kul içinde (pişmanlık veya yas alâmeti).
sacquei. bol dikilmiş kadın veya çocuk ceketi.
sacrals., i., anat. kuyruksokumu kemiğine ait, sakruma ait, sakral; i. kuyruk sokumu kemiği.
sacramenti. Hazreti isa tarafından tesis edilen dini ayinlerden biri. sacramental s. bu ayinlerle ilgili. sacramentally z. kutsal ayin kabilinden. sacramentary i. Katolik kilisesi ayinleri kitabı.
sacrariumi. eski Romada mabet; kilisenin mihrap yeri; dini törenlerde kullanılan yıkama leğeni.
sacreds. kutsal, mukaddes; dini, dine ait; mübarek, aziz, muazzez; saygıdeğer, hürmete şayan. sacred cow k.dili başkalarının inançlarına göre küçümsenmesi caiz olmayan şey veya kimse. sacred to the memory of anısına ithafen, ruhuna fatiha sacredly z kutsal olarak. sacredness kutsiyet.
sacrificei., f. kurban; fedakarlık; zarar; feda etme, kurban etme; f. kurban etmek, kurban olarak kesmek; feda etmek; zararına satmak, gözden çıkarmak. sacrifice hit (beysbol) takım arkadaşları ilerlesin diye atılan topa kendisinin yakalanacağı şekilde vurmak. sacrificial s kurban kabilinden.
sacrilegei. kutsal bir şeye karşı hürmetsizlik.
sacrilegiouss. kutsal bir şeye hürmetsizlik kabilinden. sacrihgiously z. kutsal şeylere hürmetsizlik ederek. sacrilegiousness i. kutsal şeylere hürmetsizlik.
sacristyi. kiliseye ait eşyanın muhafaza edildiği yer.
sacro-(önek), tıb. kuyruksokumu kemiği ile ilgili.
sacroiliacs. kalçada iki kemiğin bitiştiği yere ait.
sacrumi., anat. kuyruksokumu kemiği, sakrum, sağrı kemiği.
sads. kederli, üzgün, mahzun, gamlı; hazin, acınacak, esef edilecek; keder verici, kasvetli; bedbaht; hayırsız, yetersiz; çok kötü. sad sack A.B.D., (argo) miskin. sadly z. kederle, hüzünle. sadness i. keder, hüzün, üzüntü.
saddenf. kederlendirmek, keyfini kaçırmak, neşesini kaçırmak; kederlenmek, neşesi kaçmak.
saddlei., f. eyer, semer; sele, bisiklette oturacak yer; sırtın alt kısmındaki et (koyun); coğr. bel, semer, boyun; semere benzer şey; f. semer vurmak, eyerlemek; yüklemek. saddle a person with a task birine zor bir iş yüklemek. saddle horse binek atı . saddle soap semer gibi deri eşyayı temizlemek ve korumak için kullanılan sabun.
saddlebacki. sırtı çukur olan herhangi bir şey; sırtında semere benzer çizgileri olan kuş veya kelebek.
saddleryi. saraçlık; saraciye; saraçhane.
sadduceei. (eski) Musevilikte ahret ve ölümsüzlüğü yadsıyıp özdekçiliğe yönelen kimse, Saduki Saddu cean s. Sadukilere ait.
sadilei. (çoğ. sedilia) kilisede papazlara mahsus iskemle.
sadironi. iki ucu sivri ve sap çıkarılabilen eski bir çeşit ütü.
sadismi. sadizm. sadist i. sadist kimse. sadistic s. sadist.
saei., biyol. kese.
saeeates., biyol. torba veya kese şeklinde.
saeheti., Fr. lavanta torbası.
safarii. (bilhassa Afrika'da) safari, av partisi.
safes., i. emniyette, emin ellerde, selâmette, salim; kurtulmuş; emin, sağlam; emniyetli, mahfuz; korkusuz; güvenilir; tehlikesiz; beysbol oyundışı edilmeden kaleye yetişmiş olan; i. kasa; teldolap. safe and sound sağ salim, sapasağlam. a safe bet el de bir. safe deposit kıymetli eşya saklamaya mahsus emniyetli yer. safedeposit box bankada özel müşteri kasası. be on the safeside sonuçtan emin olmak, ihtiyatlı davranmak. safely z. emniyetle, emin olarak. safeness i. emniyet.
safeconducti. özellikle düşman memleketinde seyahat edenlere verilen seyahat tezkeresi veya himaye belgesi.
safeguardi., f. koruma, himaye; koruyucu şey; ihtiyat tedbiri; muhafız; f. muhafaza etmek, korumak.
safelighti. karanlık odada kullanılan koyu kırmel ışık.
safetyi., s. emniyet, güven, asayiş, selâmet, korkusuzluk; s. emniyeti sağlayan. safety belt emniyet kemeri. safety catch kabza emniyet mandalı. safety glass dağılmaz cam. safety lamp madenci lambası. safety lock emniyet kilidi. safety match kibrit, özel bir yere sürtülmedikçe yanmayan kibrit. safety pin çengelli iğne. safety razor traş makinası. safety valve emniyet valfı, emniyet supapı.
saffloweri. aspur, yalancı safran, papaganyemi, bot. Carthamus tincoıtorius; bu çiçeklerin tohumundan yapılan bir ilaç.
saffroni., s. safran, bot. Crocus sativus; bu çiçeğin boya maddesi veya ilaç olarak kullanılan tohumlan; s. safran renkli, koyu portakal renkli. mountain saffron mahmurçiçeği, itboğan, bot. Colchicum.
sagf. (-ged, -ging) i. eğilmek, bükülmek, çökmek, bel vermek; sarkmak; yavaş yavaş düşmek (kıymet); den. rüzgâr altına sürüklenmek; i. çöküntü, eğilme, bel verme; sarkma.
sagai. (eski) iskandinav hikâye veya masalı; destan.
sagaciouss. arif, akıllı, zeki, ferasetli, sezgin, anlayışlı sagaciousness i. akıllılık, zekâ, ariflik, bilgelik sagaciously z. ariflikle, akıllıca.
sagamorei. bazı kızılderili kabilelerinde reis.
sagei. adaçayı. garden sage adaçayı, bot. Salvia officinalis. scarlet sage ateş çiçeği. wood sage, wild sage yabanı adaçayı, bot. Salvia sylvestris.
sages., i. hikmet sahibi, ağırbaşlı; akıllı; i. bilge, hikmet sahibi kimse; yaşını başını almış akıllı adam, filozof. sagely z. bilgece, hakimane, dirayetle. sageness i. bilgelik, hikmet sahibi oluş, dirayetlilik.
sagebrushi. A.B.D'ne mahsus bir çeşit kokulu çalı, bot. Artemisia.
saggari., f. seramikte kullanılan ateşe dayanıklı toprak veya bu topraktan yapılan kap; f. böyle bir kapta ısıtmak.
sagittals. oka benzer, ok şeklinde, oka ait; anat. sagital, oksal, sehmi.
sagittates., bot., zool. ok başı seklinde, temren biçiminde.
sahibi., gen., b.h. Hindistan'da Avrupalılara verilen ünvan; efendi.
saili., f. yelken; yelkene benzer herhangi bir şey; yel değirmeni yelpazesi; yelkenli gemi; topluluk ismi yelkenli gemiler; deniz yolculuğu; f. gemi ile yola çıkmak; yelkenle seyretmek; gemi ile gitmek; gemi gibi su üstünde yüzmek; havada uçmak; gemi kullanmak; havada uçurmak. sail close to the wind den. orsasına seyretmek. sail into büyük bir şevkle girişmek; k.dili fena halde azarlamak, informal haşlamak. sail under false colors olduğundan başka türlü görünmek. foreandaft sail yan yelkeni. make sail fazla yelken açmak; sefere çıkmak. set sail yelken açıp kalkmak . shorten sail bazı yelkenleri indirmek. square sail dört koşe seren yelkeni. strike sail yelkenleri mayna etmek. under sail yelkenleri fora edilmiş olarak, seyir halinde.
saileri. yelkenli gemi. a fast sailer süratli yelken gemisi. a good sailer fazla sallamayan gemi. a heavy sailer çok sarsan gemi.
sailfishi. kılıç balığına benzer ve sırtında büyuk kanadı olan balık.
sailingi. gemi ile yolculuk; gemicilik; den. kalkış saati. sailing boat yelkenli gemi. sailing orders sefer talimatı.
sailori. gemici; düz tepeli ve dar kenarlı hasır şapka. a bad sailor deniz tutan kimse. sailorly s. gemici gibi, gemiciye yakışır.
sainfoini. evliyaotu, eşekotu, bot. Onobrychis viciaefolia.
saints., i., f. (kıs. St., S.) aziz, mukaddes kutsal, mubarek; i. evliya, aziz, eren; f. azizler mertebesine çıkarmak St. Andrew's cross X şeklinde haç. St. Bernard dog senbernar köpeği St. Elmo's fire bak. corposant St. John's bread keçi boynuzu. St. Nicholas, Santa Claus Noel baba. St. Patrick's Day irlanda'da resmi yortu günü, 17 Mart Saint's day bir azizin yortusu St. Valentine's Day 14 Şubat; bak. valentine. St. Vitus's dance tıb. kore All Saints' Day Kasım ayının ilk gününe tesadüf eden Bütün Azizler yortusu. saintlike s. evliya gibi, azizlere yaraşan; çok mübarek, çok sabırlı.
sainteds. merhum, ölmüş; azizler mertebesine girmiş; mukaddes.
sainthoodi. kutsilik, evliyalık; azizler, evliyalar.
saintlys. evliya gibi, azizlere yakışır; çok mubarek, çok iyi.
sakei. hatır, uğur. for heaven's sake Allah aşkına. for my sake hatırın için. for the sake of argument farzedelim ki. for the sake of clarity anlaşılsın diye. for the sake of peace barış uğruna.
sakei. Japonya'da pirinçten yapılan bir çeşit içki.
sali., kim. tuz.
salaami., f. selâm, temenna; f. selamlamak, selâm vermek, temenna etmek.
salable , saleables. satılabilir, satılma imkanı olan. salability, salableness i. satılabilme, satılma imkanı.
salaciouss. şehvani, şehvetli; müstehcen. salaciously z. şehvetli olarak, şehvetle. salaciousness, salacity i. şehvetlilik, şehvet: müstehcenlik.
saladi. salata. salad days gençlik çağı, acemilik. salad dressing mayonez; salata sosu.
salamanderi. semender, zool. Salamandra maculosa; ateşte yanmayan efsanevi bir hayvan; sıcağa karşı dayanıklı kimse. salamandrine s. sıcağa dayanıklı; semendere ait.
salamii. salam. salammoniac nişadır.
salaryi., f. maaş, aylık, ücret; f. maaş vermek, ücret vermek, aylık bağlamak. salaried s. aylıklı, maaşlı, ücretli.
salei. satış, satım, satma; satılış; talep, revaç; alışveriş; mezat. sales clerk satış memuru, tezgâhtar. sales resistance alıcının isteksizliği. for sale, on sale satılık. put up for sale satılığa çıkarmak. saleable bak. salable.
salicini., kim. söğüt ve kavak ağaçlarının kabuk ve yapraklarından çıkarılan ve ilâç olarak kullanılan bir tuz.
saliclawbazı Germen kabilelerinin beşinci yüzyılda düzenlenen kanunnamesi; eskiden Fransa'da kadınların tahta geçmelerini yasaklayan kanun.
salicylatei., (ecza) salisilat. salicyl'ic s. salisilat kabilinden. salicylic acid salisilat asidi.
salients., i. göze çarpan, dikkati çeken; çıkıntılı, çıkık, fırlak; i., ask. kalede dış açı. saliently z. göze çarparak.
saliferouss. tuz hâsıl eden; tuz ihtiva eden, tuzlu.
salinai tuzlu bataklık; tuzla, tuz ocağı, tuz madeni; tuzlu pınar.
salines., i. bir çeşit maden tuzu ile dolu; tuzlu, tuz gibi; tuz hassası olan; i., tıb. birkaç çeşit maden tuzu.
salivai. salya, tükürük. salivary s. tükürük hasıl eden, salyaya ait. salivate f. salya akıtmak; tıb. çok tükürük çıkarmak. salivation i. tükürük çıkarma.
sallows. benzi sararmış, soluk yüzlü, solgun.
sallowi. keçi söğüt ağacı; bot. Salix caprea; sepetlik söğüt ağacı veya bu ağacın bir dalı.
sallyi., f. kuşatma esnasında askerin hücuma geçmesi; ani hareket veya hamle; gezinti; espri, nükteli söz; f. dışarı fırlamak; hücuma geçmek; toplu halde geziye çıkmak. sally port ask. çıkış kapısı .
salmagundii. soğuk et ve ançüez beraberinde yumurta ve soğan ile yapılmış bir yemek; herhangi bir karışım.
salmoni. som balığı, zool. Salmo salar; buna benzer alabalık; sarımsı pembe renk. salmon trout kırmızı etli alabalık.
saloni. salon, misafir odası; sergi salonu.
salooni., A.B.D. meyhane; ing. bar; büyük salon; galeri; gemi salonu; lokanta. saloon deck gemi salonunun bulunduğu güverte. saloonkeeper i. meyhaneci.
salpingitisi., tıb. soluk borusu veya dolyolu iltihabı.
salpinxi. (çoğ. salpinges) anat. boru, nefir.
salsifyi. tekesakall, bot. Tragopogon.
salti., s., f. tuz, sodyum kloruru, maden tuzu; bir asit ile bir bazdan meydana gelen tuz; çoğ. mushil tuzu; tuzluk; lezzet, tat; nükte, hoş söz; k.dili, (informal) deniz kurdu; s. tuzlu; f. tuzlamak, tuz katmak, tuzda muhafaza etmek. salt a mine bir maden kuyusunu olduğundan kıymetli göstermek için içine altın tozu karıştırmak. salt away veya down tuzlayarak muhafaza etmek; (argo) biriktirmek, istif etmek (para). salt beef tuzlanmış sığır eti. salt fish tuzlu balık. salt lick yabani hayvanların tuz bulduklan yer. salt of the earth iyi kalpli kimse. salt rheum tıb. tuzlubalgam. salt well tuzlu su kuyusu. Attic salt ince espri. eat a person's salt bir kimsenin misafiri olmak, sofrasına oturmak. Epsom salts ingiliz tuzu. not worth his salt masrafım karşılamaz, beş para etmez. rock salt kaya tuzu. sea salt denizden çıkanlan tuz. smell ing. salts baygınlık hallerinde koklatılan amonyak ruhu. table salt sofra tuzu. with a grain of salt ihtiyat kaydıyle, süphe ile. salt'less s. tuzsuz, tatsız. salt'ness i. tuzluluk.
saltationi hoplama, sıçrama, zıplama; vurma, çarpma saltatory s sıçramaya benzer; sıçrama kabili yeti olan.
saltboxi., A.B.D. dik çatılı ufak ev.
saltishs. tuzluca. saltishness i. tuzluluk.
saltpani. tuzla havuzu; tuz ayırma kabı.
saltwaters. deniz suyuna ait, tuzlu suda yaşayan.
saltworti. üşnan, çorak, dikenli çöven, bot. Salsola kali.
saltys. tuzlu; denizi hatırlatan; keskin.
salubriouss. sıhhatli, sıhhate yarar, sıhhi. salubriously z. sıhhate yarar surette. salubriousness, salubrity i. sıhhatlilik, sıhhi oluş.
salutarys. sıhhate yaravan, sıhhi, faydalı, hayırlı, yararlı. salutarily z. sıhhate yararlı olarak, faydalı olarak. salutariness i. sıhhilik, faydalılık.
salutationi. selâm; selâm verme, hatır sorma. salutatory s. selâm niteliğinde, selâm veren. salutatorian i. diploma töreninde halka hoş geldiniz anlamında söz söyleyen öğrenci.
salutef., i. selam vermek, selâmlamak, aşinalık etmek; selâm göndermek; selâm çakmak; top atışı veya bayraklarla selâmlamak; i. selamlama, selâm verme; selâm; selam çakma; selâm duruşu, selâm merasimi. fire a salute top atışıyle selâmlamak. give a salute selâm vermek. return a salute selamını almak, selâma karşılık vermek. take the salute ask. selâm almak, selâm durmak .
salvagei., f. kurtarılan mal; deniz kazasından veya yangından kurtarılan mal; deniz kazasından veya yangından kurtarma ücreti; sigortalı eşyanın yangından kurtulması veya bunların satışıyle temin edilen gelir; f. (eşya) kurtarmak. salvageable s. ka zadan kurtarılabilir.
salvarsani., tic. mark. özellikle frengi için yakın zamana kadar kullanılan arsenikli bir ilâç, salvarsan.
salvationi. kurtarış, kurtarma; kurtuluş, halâs, necat; ilah mağfiret, gufran, yarlıgama. Salvation Army ing., A.B.D. fakirler için para toplayan bir Protestan grubu.
salvei., f. merhem; dinlendirici her hangi bir şey; övme, methiye; f. merhem sürmek; acısını: dindirmek, teskin etmek, iyi etmek.
salvef. denizden veya yangından kurtarmak.
salvoi. yaylım ateşi, topçu bombardımanı; selâm topu; alkış tufanı.
salvori. kurtarma işlemine katılan kimse; kurtarma gemisi.
samariai. (eski) Filistin'de bir şehir.
sambai. bir çeşit Brezilya dansı, samba.
sambucai., müz. üçgen şeklinde eski bir telli çalgı.
sames. aynı, tıpkısı; eşit; adı geçen, mezkür. all the same bununla beraber, mamafih just the same buna rağmen, mamafih; aynı şekilde; eskisi gibi. much the same hemen hemen aynı, yaklaşık olarak . same here ben de. sameness i. aynılık; monotonluk, tekdüzelik; benzerlik.
samhillA.B.D., (argo) cehennem. What the Sam Hill is he doing here? Hay Allah, burada işi ne yahu?
samians., i. Sisam adasına ait; i. Sisamlı. Samian earth Sisam adasında bulunan ve eskiden ilaç olarak kullanılan balçık. Samian ware bu balçıktan yapılan kaplar.
samiriyeSamaritan s., i. Samiriye ile ilgili; i. Samiriyeli; Samiriye dili. a good Samaritan merhametli kimse, özellikle hastalara yardım eden kimse.
samiseni., müz üç telli Japon çalgısı.
samitei. altın veya gümüşle dokunmuş ipekli kumaş.
sampi iri taneli öğütülmüş mısır unu.
sampani Çin nehirlerinde kullanılan dibi düz kayık.
samphirei. deniz rezenesi, bot. Crithmum maritimum.
samplei., f. örnek, numune, model, mostra; f. örnek olarak denemek. sampler i. el işi örneği; örnekleri tecrübe eden kimse.
samuraii. (çoğ. samurai, samurais) eski Japon derebeylik sisteminde ikinci derecede asilzade.
sanatives. şifa verici, iyi eden; sıhhi, yararlı.
sanbenitoi. ortaçağda nadim olmuş günahkârlara kilise tarafından giydirilen sarı veya siyah renkte gömlek; Engizisyon devrinde yakılarak öldürülme cezasına çarptırılmış kimselere giydirilen siyah gömlek.
sanctifyf. kutsallaştırmak, takdis etmek, kutsal bir işe. tahsis etmek, günahlardan temizlemek; kutsiyet hasıl ettirmek. sanctification i. takdis; resmen iba dete tahsis.
sanctimoniouss. kutsiyet taslayan, sofu, mutaassıp. sanctimoniously z. dindarlık taslayarak. sanctimoniousness, sanctimony i. dindarlık taslama.
sanctioni., f. tasdik, teyit; müeyyide; kanuna itaatsizlik cezası; gen., çoğ. milletlerarası bir kanunu çiğneyen devlete karşı diğer birkaç devletin birleşerek aldık ları zorlatıcı tedbir; f. tasdik etmek, teyit etmek, tasvip etmek.
sanctuaryi. mabet, ibadethane; kutsal yer; melce, sığınak. right of sanctuary iltica hakkı; masuniyet. take sanctuary iltica etmek, sığınmak. wild life sanctuary yabani hayvanların korunduğu yer.
sanctumi. (çoğ. -tums, -ta) kutsal yer, girilmesi yasak özel oda.
sandi., f. kum; kum saatindeki kum; çoğ. kumluk, kumsal; çoğ. ömrün dakikaları; (argo) cesaret, yiğitlik; f. üstüne kum serpmek; içine kum katmak; (sık sık) up ile kum dolmak (liman). sand flea kumluk yerlerde bulunan. pire sand fly tatarcık, zool. Phlebotamusa. sandfly fever tatarcık humması. sand grouse bağırtlak, zool. Pteroclus. sand martin kum kırlangıcı, zool. Riparia riparia. sand smelt gümüş balığı, platerina, zool. Atherina presbyter.
sandali. çarık, sandal, mest; ayakkabı üzerine giyilen kısa şoson; sandal bağı veya şeridi. sandal(l)ed s. çarık giymiş, çarıklı sandal. sandalwood i. sandal, sandal ağacı tahtası. red sandal wood tree kırmızı sandal ağacı bot. Ptero carpus. santalinus white sandalwood sandal, bot. Santalum album.
sandaraci. sandarak ağacı; dağ ardıcı, bot. Callitris quadrivalvis; bu ağacın buhur ve cilâ olarak kullanılan reçinesi.
sandbagi., f. siperlik kum torbası; f. kum torbası ile etrafını çevirmek; kum torbası ile bir kimsenin kafasına vurmak.
sandboxi. demiryolu veya tramvay raylarına serpilen kumu taşımaya mahsus sandık; kum bahçesi.
sandhogi. tazyikli hava içinde çalışan işçi.
sandlots., A.B.D. boş arsada oynanan (top oyunu).
sandmani. çocukların gözlerine kum serpmekle uykularını getirdiği farzolunan peri.
sandpaperi., f. zımpara kağıdı; f. zımparalamak.
sandpiperi. beyaz karınlı yeşil bacak, zool. Tringa hypoleuca.
sandwichi., f. sandviç; f. sandviç yapmak; iki şey veya madde arasına sıkıştırmak. sandwich man k.dili önünde ve arkasında ilân levhaları asılı olan adam.
sandys. kumlu, kuma benzer; kumsal; kum rengi (saç). sandiness i. kumlu olma.
sanes. aklı başında, akıllı, kafası sağlam; muhakemesi işleyen, makul. sane'ly z. akıllıca, makul olarak. sane'ness i. akıllılık.
sanforizef., tic., mark. keten veya pamuklu kumaşları çekmesini önlemek üzere özel bir işleme tabi tutmak.
sangareei. şekerli su ile şaraptan yapılan bir içki.
sangfroidi. soğukkanlılık itidal, kendine hâkim olma.
sanguinarys. kandan ibaret; kanlı; kana susamış, kan dökücü, hunhar. sanguinarily z. kanlı olarak; kana su samış surette.
sanguines. ümitli; emin; neşeli; gayretli; kan gibi kırmızı, kan renginde; kanı çok. sanguinely z. ümitle. sanguineness i. ümitlilik.
sanguineouss. kanla dolu; kana ait, kanlı; kan renginde, kıpkırmızı; emin, umitli.
saniesi. sulu kanlı ve pis kokulu cerahat. sanious s. böyle cerahate ait.
sanitarians., i. sağlığa veya sağlık kurallarına ait; i. sağlık uzmanı.
sanitarys. sağlıkla ilgili, sıhhi sanitary napkin kadınların adet zamanında kullandıkları ve hazırlanmış olarak eczanede satılan pamuk. sanitary regulations sağlık kuralları.
sanitationi. sıhhi şartları geliştirme, hıfzıssıhha; sağlık teskilâtı; halk sağlığını koruma tedbirleri.
sanitizef. sıhhi hale getirmek, sterilize etmek .
sanityi. akıllılık, aklı başında olma, makul düşünüş.
sansculottei. büyük Fransız ihtilalinde cumhuriyetçi; aşırı ihtilalci. sansculottism i. aşırı ihtilalcilik.
sansevieriai. sanseverya, paşa kılıcı, bot. Sansevieria.
santonicai. akpelin, bot. Artemisia maritima; ak pelin çiçeklerinden yapılan bir ilaç.
sapi. bitki özü; hayat verici öz; ağacın özlü veya canlı kısmı; (argo) aptal kimse, avanak kimse. cellulary sap hücre özsuyu. crude sap ham besisuyu. raw sap ham usare . sap green yeşil zeytin renginde boya.
sapf. (-ped, -ping) i. takatini kesmek, tüketmek, bitirmek, mahrum etmek; ask. temelini kazıp yıkmak altına sıçanyolu kazarak yıkmak, sıçanyolu ile ilerlemek; i. istihkam hendeği.
sapanwoodi. kırmızı veya sarı boya veren bir ağaç.
sapids. lezzetli, çeşnili. sapid'ity, sapidness i. lezzet, tat.
sapients. akıllı, dirayetli (bazen istihza yollu kullanılır) sapience, -cy i. akıl, dirayet. sapiently z. akıllıca, dirayetle.
saplingf. fidan, körpe ağaç; deli kanlı, genç çocuk; bir yaşında av köpeği.
saponifyf. sabun haline getirmek; bir esteri asit ve alkole ayrıştırmak. saponifica'tion i. sabunlaştırma.
sapperi., ask. sıçanyolu kazan lağımcı, kazmacı, istihkâm neferi.
sapphics., i. Midillili ünlü şair Safo'ya ait; i. bu tarzda yazılmış şiir. Sapphic vice sevicilik.
sapphirei., s. gökyakut, safir, safir rengi, parlak mavi renk; s. gökyakuta benzer, parlak mavi renkte.
sappys. özlü; canlı; (argo) ahmak, budala; toy, acemi. sappiness i. canlılık, hayatiyet; özlü oluş, toyluk.
saprophytei., biyol. çürümüş organik maddelerle beslenen bitkisel organizma. saprophytic s. çürümüş organik maddelerle beslenen.
sapsagoi. bir çeşit yeşilimsi katı İsviçre peyniri.
sapsuckeri. Amerika'da bulunan Sphyrapicrus cinsinden ağaçkakan kuşu.
sarabandi. Araplardan alınmış ağır adımlarla yaplan bir İspanyol dansı, sarabant.
saraceni. Suriye ve Arabistan çöl kabilelerinin bir ferdi; Haçlı Seferleri zamanında Müslüman veya Arap kimse; Haçlı Seferi düşmaı. Saracen'ic(al) s. Araplara veya Müslümanlara ait.
sarapei. Meksika modası pelerin.
sarcasmi. iğneleyici ve küçümseyici söz, acı söz, istihza.
sarcasticicals. iğneleyici, müstehzi, alaylı, küçümseyici sarcastically z. istihza ile; alay ederek.
sarcocarpi., bot. çekirdekli meyvaların etli kısmı; herhangi bir etli meyva.
sarcocelei., tıb. hayalarda meydana gelen iltihapsız şişlik.
sarcomai. (çoğ. -mata) tıb. ur, mafsal dokularında görülen habis tumor.
sarcouss., anat. ete veya adaleye ait.
sardi. koyu kırmızı renkte bir cins kuvars.
sardinei. sardalye, ateşbalığı, zool. Sardina pilchardus. packed like sardines sardalye gibi istif edilmiş.
sardisi. Manisa civarında bulunan Sart şehri.
sardonics. alaycı, hakaret dolu, acı, kötü (gülüş).
sardonyxi. bir çeşit tabakalı akik taşı, alt tabakası kırmızı Süleymani taş.
sargassoseaAtlas Okyanusunun yüzeyi çok yosunlu olan kısmı.
sarii. Hintli ve Pakistanlı kadınların giydikleri kıyafet, sari.
sarmatian , sarmatics., i. evvelce Sarmatia ismiyle tanınan Güney Rusyaya ait; (şiir) Polonyaya ait; i. bu bölgelerin halkından biri.
sarmentumi. (çoğ. -ta) çilek türünde bitkilerin yerde uzanan filizi, kol. sarmentose s. yerde sürünen filizler veren.
sarongi. Malaya adalarında erkek ve kadınların giydiği eteklik ve kumaşı.
sarsaparillai. ilâç saparnası; saparna: bu bitkinin ilaç veya baharat yapımında kullanılan koku. wild sarsaparilla yaban saparnası.
sarsari. sarsar sarsenet bak. sarcenet.
sartorials. terzi veya terziliğe ait; anat. dizin bükülmesini sağlayan but adalesine ait, terzi kasına ait.
sartoriusi., anat. dizin bükülmesini sağlayan ve bedenin en uzun adalesi olan but adalesi, terzi kası.
sashi., f. pencere çerçevesi; f. pencere çerçevesi takmak.
sashayf., k.dili kayarak dans figüru yapmak; sallanarak yürümek.
sassi., f., k.dili küstahlık; f. küstahça hitap etmek, dil uzatmak.
sassafrasi. Amerika'da yetişen ufak bir ağaç, bot. Sassafras albidum; bu ağacın kökünden çıkanlıp ilaç yapımında veya yemeklerde kullanılan bir yağ.
sassys. arsız, küstah, haddini bilmez.
satani. şeytan, iblis; kötü adam.
satanicals. Seytanca, iblise benzer satanically z. şeytan gibi, şeytanlıkla.
satef. doyurmak; tıka basa yedirmek.
sateeni. saten taklidi pamuklu kumaş.
satellitei. uydu, peyk, satelit, bir gezegenin uydusu; büyük bir kimsenin peşinde dolaşan kimse, bende, uşak.
satiables. doyurulabilir. satiabil'ity, satiableness i. doyurulabilme. satiably z. doyacak şekilde.
satiatef., s. doyurmak; s. doymuş, tıka basa doymuş, tok. satia'tion i. doyma.
satini., s. saten, atlas; s. sateni andıran; parlak, mucellâ, yumuşak satin finish gümüş kaplara tel fırça ile yapılan cila. satin paper parlak yazı veya duvar kâğıdı. satin stitch nakışta sarma işi. satin stone bir çeşit cilalı alçıtaşı. satiny s. saten gibi parlak.
satinetteiş ince saten veya saten taklidi kumaş; pamuk arışlı ve yün atkıl kumaş.
satinwoodiş Hint ağacı; mobilya yapımında kullanılan sertçe bir çeşit sarı Hint ağacı.
satirei. hiciv, taşlama, yergi, yerme; hiciv söyleme.
satiric , -icals. hiciv niteliğinde. satirically z. hicivle ifade ederek, taşlama yaparak. satiricalness i. hiciv özelliği.
satisfactioni. memnuniyet, hoşnutluk, kanaat; tarziye, tatmin, tazmin; hoşnut etme, memnun etme: huk. tediye, ifa.
satisfactorys. memnuniyet verici, hoşnut edici; kafi, tatmin edici. satisfactorily z. memnun edici surette. satisfactoriness i. yeterlik, kifayet, memnuniyet verici hal.
satisfyf. memnun etmek, razı etmek, hoşnut etmek; tatmin etmek, ikna etmek; doyurmak; kafi gelmek; sağlamak, yetmek, uymak, tamamlamak; parasını vermek, ödemek; tarziye vermek; tazmin etmek; şartlarını yerine getirmek. satisfying s. tatmin edici, doyurucu. satisfyingly z. tatmin ederek.
satrapi. eski iranda vali, satrap; ufak prens. satrapy i. eski iran'da eyalet.
saturables. işba haline getirilebilir, doyurulabilir.
saturatef. emdirmek, doyurmak; kim. herhangi bir cisme başka bir cismi katarak fazlasını alamayacak derecede doldurmak, işba etmek. saturant i., s. emici veya massedici şey; s., fiz. doyuran. saturated s. doymuş. satura'tion i. doyma.
saturni., Rom. mit. Saturn, ziraat tanrısı; astr. Zühal, Saturn. Satur'nian s. bu tanrıya veya gezegene ait.
saturnaliai. (çoğ. veya tek) Satürn bayramı; aşırı derecede eğlence ve sefahat bayramı.
saturnines. sıkıcı, kasvetli; asık yüzlü, abus çehreli: eski, kim. kurşuna ait; tıb. kurşundan oluşan.
satyagrahai. Gandhinin uyguladığı pasif direniş programı.
satyri., mit. yarısı insan yarısı keçi şeklinde şehvetli bir yarıtanrı; şehvet kurbanı olan kimse; bir çeşit kurşuni ve kahverengi kelebek. satyr'ic(al) s. yarısı insan yarısı keçi şeklinde olan tanrılarla ilgili.
satyriasisi., tıb. erkeklerde görülen zaptedilmez marazi şehvet.
saucei., f. salça, sos, terbiye; haşlanmış meyva sosu; k.dili terbiyesizce söylenmiş söz, küstahça lakırdı; f. salça ilave etmek, terbiye etmek, lezzet vermek; k. dili. terbiyesizlik etmek, küstahlık etmek. What's sauce for the goose is sauce for the gander Birine yakışan diğerine de yakışır.
sauceboxi., k.dili büyüklerine karşı saygısızlıkta bulunan çocuk; terbiyesiz kimse.
sauceri. çay bardağının tabağı, fincan tabağı.
saucys. arsız, sulu sırnaşık, saygısız, küstah; dokunaklı; eğlenceli. saucily z. arsızca, saygısızca. sauciness i. arsızlık, sululuk; saygıslzlık, küstahlık.
saunai. sauna, Fin hamamı.
saunterf., i. avare avare dolaşmak, başıboş gezinmek; i. ağır ağır ve maksatsız yapılan yürüyüş.
saureli. karagoz istavrit balığı, zool. Trachurus mediterraneus.
saurians., i., zool. kertenkele veya timsah cinsinden (hayvan).
sauryi. zargana balığı, zool. Scomberesox saurus.
sausagei.. sucuk, sosis. sausage balloon sucuk şeklinde balon.
sautes., Fr. tavada hafif kızartılmış, sote.
savages., i., f. vahşi, yabani, medeniyet görmemiş; canavar ruhlu, yırtıcı, zalim: i. medeniyet görmemiş kimse; vahşi adam; zalim ve canavar ruhlu kimse; f. vahşice saldırmak. savagely z. vahşicesine. savageness i. yabanilik vahşet. savagery, savagism i. yabanilik, vahşet; vahşiler.
save(bağlaç), (edat) maada, -den baska, gayri, yalnız.
savef. kurtarmak; korumak, saklamak, muhafaza etmek; (ilah) günahtan kurtarıp bağıslamak; idare etmek, arttırmak, biriktirmek,tasarruf etmek; kaybetmemek; para biriktirmek veya saklamak. save face ayıbı yüzüne vurmamak. He walks home to save car fare Yol parası harcamamak için eve yürür. Turn on the lights to save your eyes Gözlerinizi yormamak için ışığı açın.
savinei. karaardıç, bot. juniperus sabina.
savings., i. kurtarıcı; idareci; koruyan, muhafaza eden; kayıtlayıcı; i. tasarruf, iktisat; çoğ. biriktirilmiş para. savings account tasarruf hesabı. savings bank tasarruf bankası veya sandığı. savingly z. tasarruf ederek: kurtuluşunu sağlayarak.
saving(edat), (bağlaç) maada, -den başka. saving your presence haşa huzurdan, sözüm yabana sözüm meclisten dışarı.
savor , ing. savouri., f. tat, lezzet, çeşni; koku, rayiha; hassa; f., of ile tadı olmak, lezzeti olmak; çeşni vermek; lezzet vermek; kokusu olmak; zevk almak, tadına varmak. savorless s. tatsız.
savoryi. kekiğe benzer bir çeşit baharat.
savory , ing. savourys. i. lezzetli iştah açıcı; hoş kokulu, rayihalı; baharatlı; uygun; i., ing. yemeğin başında veya sonunda yenen sıcak bir yemek. savorily z. iştah açacak sekilde. savoriness i. lezzetlilik.
savoyi. bir çesit kıvırcık kış lahanası.
savoyardi. Savoylu kimse; Gilbert and Sullivan operalarının oyuncusu veya meraklısı.
savvyi., (argo) kavrayış, idrak; f. kavramak, anlamak, idrak etmek.
sawi., f. (-ed, sawn) bıçkı, testere; bıçkı makinası; f. bıçkı ile biçmek, testere ile kesmek; bıçkı ile biçer gibi hareketler yapmak. saw pit bıçkı hendeği. circular saw yuvarlak testere. crosscut saw enine kesen bıçkı.
sawi. atasözü, darbımesel.
sawbonesi., (argo) cerrah, slang. kasap.
sawdusti. bıçkı tozu, testere talaşı.
sawfishi. testereballğı, zool. Pristis pectinatus.
saxi. arduvaz kaplamasında kullanılan çekiç.
saxi., k.dili saksofon.
saxhorni., müz. bir çesit anahtarlı ve nefesli çalgı aleti.
saxoni., s. Sakson Irkından olan kimse; Sakson dili; s. Saksonlara veya Saksonya'ya ait. Saxony i. Saksonya.
saxtubai., müz. bir çeşit nefesli büyük çalgı aleti.
sayf. (said) i., z., (ünlem) demek, söylemek; tekrarlamak, ezbere söylemek; i. denilen şey, söz; söz sırası; z. hemen hemen, aşağı yukarı; mesela; (ünlem), A.B.D., k.dili Hey, bana bak ! to say nothing of göz önüne almadan. say one's say söyleyeceğini söylemek. Say uncle Teslim ol. He had, say, a thousand dollars Diyelim ki bin doları vardı. I dare say belki, diyebilirim ki. I saying, k.dili Bana bak!. not to say hem de. that is to say yani, demek ki. What do you have to say for yourself? Söyleyeceğinizi söyleyin Kendinizi savunun.
sayingi. söz, lakırdı, darbımesel, tabir.
saysoi., k.dili keyfi karar, dayanıksız hüküm; karar verme hakkı.
Toplam 396 sonuç listeleniyor