inter(f.) (red, ring) gömmek, defnetmek.
3D Oyunlar
Türkiye'nin en güzel ve ilk 3d oyun sitesi - 3doyunlar.net
interönek arasında; birbiriyle.
interact(f.) birbirini etkilemek. interaction (i.) birbirine tesir etme. interactive (s.) birbirini etkileyen .
interbreed(f.) (bred) çeşitli hayvan veya bitkileri karıştırarak üretmek.
intercalary(s.) takvime ilave edilen; ilâve edilmiş ay veya günü olan (yıl); araya giren .
intercalate(f.) araya sokmak, araya ilâve etmek; takvime gün veya ay ilave etmek .
intercede(f.) araya girmek, aracılık etmek, tavassut etmek.
intercept(f.) durdurmak, yolunu kesmek; yolda iken tutmak, tevkif etmek. interception (i.) tevkif, durdurma. interceptor (i.) yol kesen kimse; avcı uçağı.
intercession(i.) rica, başkaları hesabına yalvarma; iltimas isteme.
intercessor(i.) aracı, arabulucu; şefaatçi, başkası için iltimas isteyen kimse. intercessory (s.) arabuluculukla ilgili, başkası için yardım rica eden .
interchange(f.) değiştirmek, mübadele etmek, değiş tokuş etmek .
interchange(i.) mübadele, değiştirme, nöbetleşme; mukabele; vasıtaların trafiği aksatmadan giriş veya dönüş yapabildiği ve bir hız yoluyla diğer bir yolun kesiştiği kavşak.
interchangeable(s.) bir biriyle değiştirilebilir. interchangeability, interchange'ableness (i.) birbiriyle değiştirilebilme, birbirinin yerini tutabilme.
intercolumniation(i.), (mim.) bina direkleri arasındaki açıklık, iki sütun arasındaki aralık.
intercom(i.), (k.dili) dahili telefon sistemi .
intercommunicate(f.) birbiri ile konuşmak veya muhabere etmek, birinden diğerine serbestçe gidip gelmek. intercommunicable (s.) birinden diğerine geçilebilir. intercommunica'tion (i.) bir biriyle temas, ulaşım.
interconnect(f.) birbirine bağlamak. interconnection (i.)birbirine bağlı olma; bağ.
intercourse(i.) görüşme, konuşma, münasebet; cinsi münasebet.
intercurrent(s.) aralarında cereyan eden; (tıb.) başka hastalığa karışan.
interdependence(i.) karşılıklı dayanışma. interdependent (s.) bir birine bağlı olan. interdependently (z.) birbirine dayanarak.
interdict(i.) yasak, yasak etme; (Kat.) bir kimseyi kilise veya ibadet ayinlerinden menetme .
interdict(f.) menetmek, yasak etmek; (Kat.) kilise ayinlerinden menetmek. interdiction (i.) yasak. interdictory, interdictive (s.) yasak eden, yasaklaylıcı.
interest(i.) alaka, ilgi, merak; merak uyandırma, zevk verme kabiliyeti; hisse, pay; menfaat; kar, kazanç; faiz; (çoğ.) iktisadi hayatta hakim grup. in the interest of menfaatine, için. vested interests (ikt.) alakadar menfaatler; hakları tanınmış iktisadi müesseseler.
interest(f.) alakadar etmek, ilgilendirmek; merakını uyandırmak; hissedar etmek, ortak etmek. interested (s.) meraklı; bir şeyde hakkı olan; menfaat gözeten. interested in a thing bir şeye meraklı .
interesting(s.) enteresan, dikkate değer, çekici. interestingly (z.) alâka uyandıracak surette.
interface(i.) iki cisim arasındaki ortak yüzey, arayüz.
interfere(f.) karışmak, müdahale etmek; çatışmak, zıddiyet göstermek; dokunmak, zarar vermek; (fiz.) birbiri üzerine tesir etmek; mâni olmak; bazı oyunlarda karşı tarafın yolunu kesmek .
interference(i.) karışma, dokunma, sataşma; (fiz.) girişim, karışım; radyo parazit .
interferometer(i.) küçük hareket veya mesafeleri iki ışının çarpışmasıyle öIçen alet, çatışma öIçeği .
interfuse(f.) karıştırmak, katmak; her tarafı dolmak; karışmak .
interim(i.), (s.) aralık, fasıla (zaman); (s.) muvakkat; geçici. ad interim muvakkaten, geçici olarak, aradaki zaman müd- detince. in the interim aradaki zamanda .
interior(s.), (i.) içerideki, iç yerlere ait, dahili; sahil veya huduttan uzak; içten, manevi; (i.) iç, dahil; iç yerler, iç kısım. interior decoration iç dekorasyon. interior planet güneş ile dünya arasında bulunan gezegen.
interjection(i.) ünlem, nida; nida etme; söz arasına koyma. interjec- tional (s.), (gram.) ara söz kabilinden; ünlem şeklinde.
interlace(f.) ağ gibi örmek, şebeke haline koymak; karıştırmak.
interlard(f.) içine karıştırmak; (konuşmayı) süslü sözlerle doldurmak .
interleaf(i.) (çoğ leaves) bir kitabın arasına konan boş sayfa.
interleave(f.) kitabın sayfaları arasına boş yapraklar ilâve etmek.
interline(f.) yazının satırları arasına başka yazı yazmak; kumaş ile iç astarı arasına orta astarı koymak. interlining (i.) orta astarı.
interlineate(f.) satırlar arasına yazı yazmak. interlineation (i.) satırlar arasına yazılan yazı.
interlink(f.) halkalarla birbirine bağlamak .
interlock(f.) birbirine bağlamak, birbirine kenetlemek; (mak.) birlikte işlemeleri için manivelaları birbirine bağlamak. interlocking directorates idare heyetleri ekseriyetle aynı üyelerden meydana geldiğinden birlikte çalışan şirketler.
interlocutor(i.) başkası ile konuşan kimse; ABD komedyen üçlüsünü sorularıyle yöneten ortadaki adam. interlocution (i.) konuşma, mükâleme, muhavere. interloc'utory (s.) konuşmaya ait, konuşma niteliğindeki.
interlope(f.) başkasının işine karışmak, tecavüz etmek. interloper (i.) başkasının işine burnunu sokan kimse.
interlude(i.) arada olan olay; tiyatro ara piyesi, perde arası; (müz.) ara faslı.
intermarriage(i.) çeşitli aileler veya milletler arasında evlenme; yakın akrabalar arasında evlenme.
intermarry(f.) değisik milletten birisi ile evlenmek; aileler arasında kız alıp vermek .
intermeddle(f.) karışmak, müdahale etmek, qereksiz vere mudahale etmek .
intermedia(i.), tiyatro bir gösteride filim, teyp bandı, renkli ışıklar gibi çeşitli teknikler kullanma .
intermediary(s.), (i.) arada bulunan, aracılık eden, vasıta olan; meyan - cılık eden; (i.) vasıta, meyancı, aracı; ortada bulunan şey.
intermediate(s.), (i.) ortadaki, orta seviyede bulunan, aradaki; (i.) orta seviyede bulunan şey; orta boy araba; meyancı, vasıta, aracı; (kim.) ara mamulü. intermediately (z.) ara yerde bulunarak; vasıta olarak .
intermezzo(i.), tiyatro ara perdesi, iki perde arasında oynanan ufak piyes; fasılları birleştiren müzik parçası veya bale, küçük fasıl .
interminable(s.) sonsuz, nihayetsiz, bitmez, tükenmez. interminably (z.) sonu gelmeyerek .
intermission(i.) aralık, fasıla; tatil, aralık verme; (tıb.) ateş nöbetlerinin arasındaki müddet. intermissive (s.) aralıklı, fasılalı, kesik kesik.
intermit(f.) (ted, ting) ara vermek, geçici olarak tatil etmek. intermittingly (z.) ara vererek .
intermittent(s.) arada kesilen, aralıklarla meydana gelen. intermittent fever (tıb.) belirli aralıklarla gelen ateş, sıtma. intermittence (i.) geçici olarak ara verme. intermittently (z.) zaman zaman durarak .
intermix(f.) birbirine karıştırmak veya karışmak.
intermixture(i.) muhtelif şeylerin birbirine karışması; karışmış şey, ka rışım, halita; ilave edilen şey.
intern(f.), (i.) enterne etmek; (bir gemiyi bir limanda) hapsetmek; harp zamanında kapamak, alıkoymak, göz altına almak; (i.) stajını yapan tıp öğrencisi; staj yapan kimse.
internal(s.), (i.) içe ait, içinde bulunan, dahili, iç; içilir (ilaç); içten, deruni, bâtıni. internal combustion engine iç yakımlı makina. internal evidence bir şeyin kendisinde bulunan delil. internal medicine dahiliye. internal revenue devlet geliri. internal structure iç bünye, iç yapı. internally (z.) dahili olarak, içten; iç tarafta, dahilde.
international(s.) milletlerarası, beynelmilel, uluslararası, enternasyonal. international code Mors alfabesi; (den.) uluslararası işaret sancakları sistemi. Inter national Date Line Büyük Okyanus'ta gün değiştirme hattı. international Iaw milletlerarası hukuk. International Morse Code Beynelmilel Mors Alfabesi. International Phonetic Alphabet Milletlerarası Fonetik Alfabe. internationally (z.) milletlerarası olarak.
internationalism(i.) milletler arasında birlik ruhu veya fikri, enter - nasyonalizm.
internationalize(f.) milletlerarası kontrola sokmak, enternasyonal hale koymak, beynelmilel kılmak. internationalization (i.) milletlerarası bir hale getirme.
internecine(s.) birbirini kırıp öIdüren; öIdürücü, mahvedici.
internment(i.) enterne ediliş. internment camp enterne kampı, temerküz kampı.
internode(i.) boğum, bir sapın iki boğumu arasındaki kısım. internodal (s.) bu kısma ait .
internship(i.) doktorluk stajı: staj devresi; staj bursu.
internuncio(i.) Papa elçisi bulunmayan bir yabancı memlekete Vatikandan gönderilen siyasi memur; aracı, arabulucu. internuncial (s.) vücudun farklıl kılsılmlarını birbirine bağlayan (sinirler); Papa elçisi ile ilgili .
interoceanic(s.) okyanuslar arasında bulunan, okyanusları birbirine bağlayan .
interosculate(f.) (biyol.) bir birine bağlanmak; birbirinin arasına girmek .
interpellate(f.) gensoru açmak. interpellation (i.) gensoru.
interpenetrate(f.) tamamen içine girmek; birbirinin içine nüfuz etmek. interpenetra'tion (i.) tam olarak nüfuz etme.
interphone(i.) (bina, gemi uçakta) muhtelif kısımlar arasında kullanılan dahili telefon .
interplay(i.), (f.) karşılıklı etkileme; (f.) karşılıklı etkilemek.
interplead(f.), (huk.) üçüncü bir şahsın hukukunu tespit veya tayin maksadıyle mahkemede birbiri ile davalaşmak. interpleader (i.), (huk.) bir borçlunun kendisinden alacak iddia eden iki kişiden hakiki hak sahibi olanın tespiti için bunlar arasında açılmasını istediği dava.
interpolate(f.) yazıya kelime veya ibare ilave ederek asıl metni değiştirmek; iki şey arasına başka bir şeyi sokmak; (mat.) ara değeri bulmak. interpola'tion (i.) ara değeri bulma; metne ilave.
interpose(f.) iki şeyin arasına koymak; araya girmek, müdahale etmek .
interpret(f.) manasını izah etmek, tefsir etmek, yorumlamak; tercüme etmek, tercümanlık etmek. interpretable (s.) tercüme olunur; tefsiri mümkün. interpreta'tion (i.) yorum, tefsir, izah, mana. inter' pretative (s.) izah edici, yorumlayıcı.
interregnum(i.) ((çoğ.) -na, -nums) iki hükümdar devresi arasındaki hükümdarsız devre; hükümetin kanunen çaIışamadığı devre.
interrelation(i.) karşılıklı münasebet. interrelated (s.) birbiri ile alâkası olan .
interrobang(i.) soru işareti ile ünlem işaretinden icat edilmiş karışık bir işaret .
interrogation(i.) sorguya çekme; soru sorma. interrogation point soru işareti .
interrogative(s.), (i.) sorulu, sual ifade eden; (i.) soru edatı, soru kelimesi .interrogatively (z.) soru sorarak.
interrogatory(s.), (i.) soru türünden, soru belirten, sual ifade eden; (i.), (huk.) yazılı olarak sorulan sorular .
interrupt(f.) kesmek, aralık açmak, ara vermek, fasıla vermek; intizamını bozmak, arasını kesmek; birinin sözünü kesmek, birinin işine mâni olmak. interrupted (s.) kesilmiş. interruptedly (z.) aralıklarla, fasılalarla. interruptive (s.) arayı kesici. interruptively (z.) arasını keserek.
interrupter(i.) arasını kesen kimse veya şey; (elek.) birden cereyanı kesen ve veren tertibat, kesici tertibat .
interruption(i.) ara, fasıla, kesilme, inkıta, arası kesilme.
intersect(f.) kesişmek; katetmek, kesmek, ikiye bölmek, birbiri üzerinden geçmek (yol).
intersection(i.) kesişme, kavşak; (geom.) kesişme noktası veya hattı, ara kesit.
interspace(f.), (i.) ara vermek, aralık bırakmak; (i.) ara, aralık, fasıla .
intersperse(f.) arasına serpmek, karıştırmak. interspersion (i.) serpiştirme.
interstellar(s.) yıldızlar arasında vaki olan, yıldızlar arasındaki mesafelere ait.
interstice(i.) yarık, çatlak; birbirine yakın iki parça arasındaki açıklık.
interstratified(s.), (jeol.) başka tabakalar arasında tabaka olarak bulunan.
intertexture(i.) bir şeyin başka şeyler arasına veya muhtelif şeylerin birbirine örülüp karışması.
intertwine(f.) birbirine örmek veya sarmak; örülmek, sarılmak. intertwiningly (z.) birbirine örerek.
interurban(s.) kasaba veya şehirler arasında bulunan, şehirleri birbirine bağlayan (demiryolu, telefon).
interval(i) aralık, fasıla, mesafe, ara; müddet, zaman; (müz.) iki ses arasındaki perde farkı, enterval, aralık. at intervals aralarla, fasılalarla, zaman zaman, ara sıra.
intervene(f.) karışmak, araya girmek, müdahale etmek, düzeltme maksadıyle araya girmek; arada bulunmak; diğer olaylar arasında meydana gelmek; aracılık yapmak; (huk.) nüfuzunu kullanmak, dava dahili olmak. intervention (i.) aracılık; müdahale, karışma.
interview(f.), (i.) röportaj yapmak, görüşmek; (i.) görüşme, mülakat, röportaj.
intervolve(f.) birbirine sarmak; birbirine dolaşmak .
interweave(f.) (wove, woven) beraber dokumak, dokuyarak birbirine birleştirmek; birbirine karıştırmak.
interwind(f.) (wound) birbirine sarmak, bir arada bükmek.
Toplam 140 sonuç listeleniyor