col(i)., cogr geçit; meteor iki antisiklon arasındaki alçak basınç alanı.
3D Oyunlar
Türkiye'nin en güzel ve ilk 3d oyun sitesi - 3doyunlar.net
cola(i). kola, kola cevizi, (bot). Cola acuminata.
cold(s)., (z)., (i). soğuk; üşümüş; soğumuş, öImüş; nesnel; A.B.D., (k).dili baygın, şuursuz; bayat; (k).dili (saklambaçta) uzak; donuk (renk); (z)., A.B.D., argo tamamıyle, kesin olarak; hazırlıksız olarak; (i). soğukluk; üşüme; nezle, soğuk algınlığı; donma noktası altındaki derece; düşük ısı. cold feet (k).dili cesaretsizlik, korkaklık. throw eold water on (an idea) (bir fikri) çürütmek. out in the eold açıkta kalmış; kasten açıkta bırakılmış. eateh eold, take eold nezle olmak. know something eold bir şeyi ezbere bilmek. enter an exam eold hazırlıksız olarak sınava girmek. It leaves me cold. Beni etkilemiyor. Bana vız gelir. in cold blood soğukkanlılıkla. coldly (z). soğuk olarak; sertlikle coldness (i). soğukluk.
cold - deck(f)., A.B.D., argo iskambil kağltlarının hileli bir şekilde sıralayarak aldatmak. cold deck A.B.D., argo dağıtanın kendi çıkarına göre önceden sıraladığı iskambil kâğıtları.
cold cuts(salam, sosis, sucuk gibi) yenmeye hazır et, söğüş.
cold packsebze veya meyvayı kutuya soğuk olarak koyduktan sonra pişirip konserve etme usulü; (tıb).ıslak sargılarla tedavi usulü.
cold storagesoğuk hava deposu; kdili geçici olarak kullanma.
cold turkeyA.B.D., argo (sigara, esrar vb'nden) ansızın mahrum kalma; dobra dobra söylenen söz. ABD, 8rg0 (sigara, esrar vb'nden) ansızın mahrum kalma; dobra dobra söylenen söz.
cold- blooded(s). duygusuz, merhametsiz, hunhar; soğuga karşı hassas; (biyol). soğuk kanlı.
cole(i). Iahana cinsinden sebze. coleslaw (i). Iahana salatası. colewort (i). göbeksiz bir çeşit lahana, kolza.
colectomy(i)., (tıb)., kolonu çıkarma ameliyatı.
colic(i)., (tıb). karın ağrısı; birdenbire nöbet tarzında gelen ağrılar; sancı; bağırsak iltihabı, kolik. colicky (s). karın ağrısı çeken; bağırsak iltihabına benzer.
coliseum, colosseum(i). Roma'da eski bir amfiteatr; k.h herhangi büyük bir stadyum veya açık hava tiyatrosu.
colitis(i)., (tıb). kalınbağrsak iltihabı, kolit.
collaborate(f). beraber çalışmak, işbirliği yapmak. eollabora'tion (i). beraber çalışma, işbirliği. eollaborator (i). beraber çalışan kimse, işbirliği yapan kimse.
collaborationist(i). askeri birlikler tarafından işgal edilmiş memleketin düşman ile işbirliği yapan vatandaşı.
collapse(f)., (i). çökmek, göçmek, yıkılmak; katlanıp bukülmek, açılır kapanır olmak (iskemle, masa);birsonuca bağlamadan dağılmak (proje, plan); cesaretini kaybetmek; (balon) sönmek; (tıb). çökmek; ciğerlere hava gitmemek; çökertmek, ylkmak; (i). göçme, çökme, yıkılma. collapsible (s). portatif, açılır kapanır.
collar(i). yaka; gerdanlık; halka, kuşak; tasma, hamut; (zool). hayvanların boynunda yaka şeklindeki teekkül; (bot). kökle sapın birleştiği nokta. collar band gömleğin yaka şeridi. collar beam (mim). çatının kuşaklık kirişi. be hot under the collar kızmak, öfkelenmek. seize by the collar yakasına yapışmak. slip the collar yakayı sıyırmak, kaçmak, yakayı kurtarmak.
collar(f). yaka takmak, tasma takmak; yakalamak, yakasına yapışmak; pişirmek için eti sarmak; (k).dili ele geçirmek.
collaret(i). dantel veya kürkten yapılmış küçük yaka.
collate(f) karşılaştırakak okumak, karşılaştırmak (metin); (matb). tertip etmek, sayfalarısıraya koymak, harman yapmak; (kil). papazı kilise memuriyetine tayin etmek.
collateral(s)., (i). yan yana olan; aynı eğilimde ve etkide olan; aynı sonuca yönelen; ikincil, tali; munzam, yardımcı, tamamlayıcı; aynı soydan gelen.; (i)., A.B.D karşılıklı teminat; maddi teminat; soydaş; yardımcı olay, durum veya kısım. collateral evidence müekkit şahadet. collateral security karşılıklı teminat. collaterally (z). yan yana durarak.
collation( i). karşılaştırma; nüsha tavsifi; hafif yemek.
collect(f).,(s)., (z). toplamak; koleksiyon yapmak, biriktirmek; tahsil etmek, almak (vergi); kendine gelmek, anlamak, idrak etmek; toplanmak, birikmek; koleksiyon haline gelmek; (s)., (z). ödemeli. colleet call ödemeli telefon konuşması.collect oneself kendini toplamak. Send it collect ödemeli gönderin. collectable, collectible (s). toplanllabilir, tahsil olunabilir.
collection(i). toplama; toplanmış şeyler, koleksiyon; kilisede toplanan para, iane; tabaka.
collective(s)., (i). toplanan, biriktirilen; toplu, müşterek, ortak; (i). ortaklaşma; (gram). topluluk ismi. collective agreement toplu sözleşme. collective bargaining işverenle işçi temsilcileri arasındaki toplu görüşme ve pazarlık. collective behavior toplu davranış. collective farm ortaklaşa çiftlik. collective note birkaç devlet tarafından imzalanmış nota, ortak nota. collective ownership ortak mülkiyet, ortaklaşa iyelik. eollective security uluslararası barışı sağlamak için saldırgan tarafa karşı birleşme politikası.
collectivism(i). kolektivizm, ortaklaşacılık collectivist (i). kolektivizm taraftarı.
collector(i). koleksiyoncu; alımcı, tahsildar; (elek). transistörde cereyanın çıkış noktası; elektrikli trende cereyanlı tele dayanan boynuz.
colleet(i). batı kiliselerinde okunan küçük dualardan biri.
colleetanea(i)., (çoğ). antoloji, seçmeler, derlemeler.
colleeted(s). toplanmış; kendine hakim, aklı başında.
college(i). üniversite; yüksekokul; fakülte College of Cardinals kardinaller heyeti.
collegian(i). üniversite talebesi veya mezunu; üniversite mensubu.
collegiate(s). üniversite ile ilgili; üniversite öğrencilerine özgü.
collet(i)., (f). halka; tasma; yuva; taşın oturduğu yiv; (f). yuvaya oturtmak.
collie(i). iskoç çoban köpeği.
collier(i)., (ing). kömür gemisi; kömür madeni işçisi.
colliery(i)., (ing). maden kömürü ocağı.
colligate(f). birbirine bağlamak, bir araya getirmek.
collimate(f)., (fiz)., (astr). bir hizaya getirmek, paralel hale koymak.
collimator(i). paralel ışınları husule getiren ayar aleti, kolimatör.
collision(i). çarpışma; ihtilâf, fikir ayrılığı. collision mat den çarpışmada yarığı kapamak için kullanılan palet. come into collision with ile çarpımak.
collocate(f). yan yana koymak veya oturtmak; sıraya koymak, düzenlemek.
collogue(f)., (i)., (ing)., (leh). gizlice konuşmak, entrika hazırlamak; (i). gizli konuşma.
colloid(i)., (s)., (kim). koloit; (s). koloidal, koloidimsi.
collop(i). küçük bir et dilimi; ufak parça veya dilim.
colloq(kıs). colloquial, colloquialism.
colloquial(s). konuşma diline ait; teklifsiz konuşma ile ilgili. colloquially (z). konuşma diliyle. colloquialism (i). konuşma dilinde kullanılan deyim; konuşma dili üslubu.
colloquy(i). karşılıklı konuşma, mükâleme; diyalog şeklinde yazılmış edebi eser.
collotype(i). özel bir işlemden sonra jelatinli filimden doğrudan doğruya fotoğraf basma tekniği.
collude(f). hileli bir işe ortak olmak; dolap çevirmek. collusion (i). hile, tuzak; danışıklı dövüş. collusive (s). hileli bir ortakIık ile ilgili.
collyrium(i). (çoğ -riums veyo -ria) (tıb). göz damlası.
colocynth(i). acıelma, acıhıyar, ebucehilkarpuzu, (bot). Citrullus colocynthis; bundan elde edilen müshil.
cologne(i). kolonya; (b.h). Kolonya şehri, Köln.
colon(i). iki nokta üst üste (:); (tıb). kolon.
colonel(i). albay Iieutenant colonel yarbay. colonelcy, colonelship (i). albaylık.
colonial(s)., (i). koloniye ait, sömürge ile ilgili (kimse);(bot)., (zool). koloni halinde yaşayan.
colonic(s)., (tıb). kolona ait, kolik.
colonist(i). sömürgede oturan kimse; koloni kurucularından biri.
colonize(ing). (f). sömürge kurmak; grup halinde toplanıp yerleşmek; koloni meydana getirmek; sömürgede yerleşmek. coloniza'tion (i). sömürge kurma.
colonnade(i). genellikle üstü kapalı sütunlar sırası, sıra sütunlar.
colony(i). bir başka memlekette yerleşip ana vatana bağlı bir sömürge kurmak için harekete geçen grup; böyle bir grubun yerleştiği bölge; sömürge, müstemleke, koloni; yabancı bir üIkede yaşayan aynı milletdenen insanlar topluluğu; (zool). koloni.
colophon(i). eskiden kitabın sonuna konan ve başlığı, basımcının adını ve tarihini gösteren yazı; yayınevinin amblemi.
color(f). boyamak, renk vermek; olduğundan başka göstermek, gerçeği tahrif etmek; renk katmak, hava vermek; renklenmek; renk değiştirmek yüzu kızarmak.
color guard(ask). alay sancağından sorumlu olan nöbetçi.
color, ing colour(i). renk,boya;canIılık; yüz kızarması; belirgin özellik; düzme görünüş, maske; (çog). bayrak, sancak. color photography renkli fotoğrafçılık. color sergeant tabur veya alay sancağını taşıyan çavuş. color wash renkli badana. bright color parlak renk, açık renk. change color sararmak, rengi atmak; yüzü kızarmak .complementary color eşit miktarda birbirine katılınca beyaz veya gri renk meydana getiren iki renk (msl. portakal rengi ile mavi) fast color solmaz renk, sabit renk. Iend color to (bahis veya fikre) gerçek izlenimi vermek. haul down the colors bayrak indirmek. Iocal color özellikle edebiyat ve sanatta belirtilen yöresel özellikler. off color istenilen renkten biraz farklı; kaba, müstehcen, münasebetsiz (hikâye, şaka). primary collors ana renkler. show one's color asıl karakterini açığa vurmak. true colors içyüz. under color of bahanesiyle, kisvesi altında. under false colors sahte bir hüviyetle. water color suluboya. with flying colors parlak başarı ile. with the colors askerlikte.
color-blind(s). renk körü. color blindness renkkörlüğü, akromatopsi, Dalton hastalığı.
coloration(i). bir bitki veya hayvanda görülen renk düzenlemesi; renklendirme.
coloratura(i)., (müz). koloratür parçaları içine alan ses müziği. coloratura soprano koloratür soprano.
colorcast(i)., (f). renkli televizyon yaymı; (f). renkli televizyon yayım yapmak.
colored(s). renkli; beyaz ırk dışındaki bir ırka, özellikle zenci ırkına mensup; tesir altında kalmış, etkilenmiş, tarafsız olmayan; aldatıcı, göz boyayıcı.
colorifie(s). renk veren, renk meydana ,getiren; renk ile ilgili.
coloring(i). renk; boya; boyama, boyayış tarzı; görünüş; sahte görünüş.
colorist(i). renkleri ustalıkla kullanan sanatçı.
colorless(s). renksiz, soluk; solgun, donuk, anlamsız; tarafsız, yansız.
colorlinebeyaz ve diğer ırklar arasındaki toplumsal ayrılıklar.
colossal(s). muazzam, kocaman, çok büyük.
colossus(i). (çoğ -lossi, -lossuses) çok büyük herhangi bir heykel; büyük ve azametli herhangi bir şey.
colossus of rhodesdünyanın yedi harikasından biri sayılan Apollo'nun Rodos'daki efsanevi bronz heykeli.
colostomy(i)., (tıb). kolostomi, kolonda açılan bir yarıkla suni anus teşekkülü.
colostrum(i). memeli hayvanların doğumdan sonraki ilk sütü.
colportage(i). bilhassa dini kitap satışına mahsus gezici kitapçılık. colporteur (i). seyyar kitap satıcısı; özellikle dinsel kitaplar satan veya dağıtan kimse.
colt(i)., (tic). (mark). Amerikan malı bir çeşit tabanca.
colt(i). tay, sıpa: toy kimse. colthood ; taylık devresi. colt's tooth şehvet; atlarda köpekdişi.
coltsfoot(cog -foots) (i). öksürük otu, (bot). Tussilago farfara.
columbarium(çog-baria) (i). güvercinlik; eski Roma'da yakılmış ölü küllerini saklamaya mahsus mahzen; bu mahzenin duvarlardaki gözleri.
columbine(i)., (s). hasekikupesi, (bot). Aquilegia vulgaris; (s). kumru gibi, kumru ile ilgili; kumru renkli.
column(i).(mim).sütun;direk; (matb).bir yazarın gazete veya dergide muntazaman ve aynı başlık altında çıkan yazısı, fıkra;(ask).(kol).
columniation(i). bir yapıda sütun kullanma; kullanılan sütunlar .
columnist(i).fıkra yazarı, gazetede belirli bir köşesi olan yazar.
colza(i)., (bot). kolza colza oil kolza yağı.colza oil kolza yağı.
Toplam 128 sonuç listeleniyor